Hemen hemen herkesin tutuklanıp zindana atıldığı, ama atılanların da niçin alındığını asla bilmediği, hatta tahliye olduktan sonra bile öğrenemediği kıyametvari bir sürecin ortasında çıkıp geldi Çiya… 18’ine yeni girmiş olan Çiya, karizmatik bir ‘bozo’ idi. Sürgün, baskılar, yer kalmayan koğuşlar ve daha bir sürü sorun! Sürgünlerin hızı baş döndürücü fakat doluluk azalmıyor! Öyle ki koğuşlarda ranza sistemine geçmek zorunda kaldılar. Üç kişilik yerde dokuz on kişi kalacağız! Elbet Çiya’ya da bir yer yapacağız…
Çiya üç dört ay içinde zindan yaşamını öğrendi. Ne nedir, nerededir, günlük/haftalık/aylık ritüeller vs. Hatta ilk büyük görevini de üstlendi: Günlük gelen gazeteyi alt katlara vermek, sonra alıp üst odalara teslim etmek ve sabah arşiv kısmına kaldırmak!
Hasılı, çok istekli idi her şeye! Neredeyse her şeyi yeni öğreniyordu. Sohbetlerden kitaplardan çok etkileniyordu. Milyon tane sorusu vardı. Taklit etme süreci hızlı başladı. Sürekli bir şeyler yapma telaşı içinde idi ve bu durum bazı kaçınılmaz şeylere sebep oluyordu.
***
Bir gün yanıma gelip, voltaya davet etti ve bazı şeyler paylaşmak istediğini söyledi. Tabi dedim. Başladık voltaya! Gözlerini aşağıya dikmiş hızlı adımlarla o baş senin bu baş benim gidip geliyoruz. Böyle çok ciddi abê endamı takınarak, “Dün akşam yozlaştım” dedi.
Hella hella! Ne diyor böyle? Aklımdan berbat senaryolar geçti, hepsi Denge TV klipleri tadında alakasız! Yanlış anladığımı sanıp tekrar sordum, yine yozlaştım dedi. “Yaw iyi de nasıl oldun?” deyince döküldü: “Ee dün akşam oturdum, kitabımı okudum ve dün yine sohbette söyledikleriniz üzerine düşündüm” dedi. Çiya bir kavram terminatörü idi. Öğrendiği kavramların tek bir tanesini yerli yerinde kullanamıyordu ve yozlaşmadan kast, anladığınız üzere “yoğunlaşma” idi…
Her güne bir felaket sığdıran Çiya, elbet boş duracak değildi!
Akşam sayımı yapılmadan hemen önce, aşağıda yemekteyiz. Yemekten sonra çay içerken son toplu voltayı atıyoruz. Çiya hemen sağımda. Fırsattan istifade bana eğilip “Heval Özgür, kendimi tasfiye ettim” dedi. Gördüğünüz üzere Ortadoğu’da yine işler karışık ve bakalım bunu nereye götürecek Çiya!
“Allah kabul etmesin, hele söyle kendini nasıl tasfiye ettin, meraktan ölüyorum!”
“Yaw dün demediniz mi herkes düşünsün, sonra kendini tasfiye etsin?” deyince dayanamadım, suyundan gittim:
“Tamam iyi etmişsin de nereye ettin tasfiye, hangi açıdan tasfiye ettin?”
Soruma anlam vermedi. “Ne açısı, ne neresi wiii! Dün komün komisyonu için yardım gerekli dendi, ben de bu alanda çalışmak istiyorum. Ondan kendimi şey ettim?”
“Haaa, iyi düşünmüşsün. Fakat bu dediğin şey ‘tavsiye’ olmasın mı?”
“He işte ondan. Ee ben de onu dedim” dedi.
“Kesin öyle demişsindir. Fakat yoldaşım kendimi önerdim diyeceksin, tavsiyeyi başkası yapar. Ben seni tasfiye edeceğim ayy pardon işte tavsiye edeceğim komüne merak etme!”
“Spas”
Başka bir gün! Hararetli bir tartışma var, arkadaş konuyu Ortadoğu ve bu coğrafyadaki erkek eksenli dogmatizme getirdi. Tartışalım dedi. Tartışmalara pek katılmayan ve vücudunun dörtte üçü dogmatizm ile kaplı olan genç, evli ve öfkeli bir arkadaş “Katılmıyorum heval buna! Erkekler nasıl doğum yapar? Kadınlara has değil midir?” diye sorunca derin bir sessizlik ortalığı kapladı. Sessizce dağılıp kendimize gelelim derken, Balkan ve Karpatların Maradonası Çiya topa girmez mi? Girdi elbette, fırsatı kaçıracak değildi.
“Hakket yaw! Erkek û dogma nedir? Doğum kadın işi değil midir? Arkadaşa katılıyorum, doğru söylüyor” dedi.
Kenara çekip durumu anlatınca jetonu yeni düştü! Ama düşmüş müydü emin değilim hala…
Bu potunun üzerinden daha birkaç gün geçmemişti ki, yenisi ile baş başaydık!
Konu ne alaka ise bir ara NATO’ya geldi. NATO nedir, neden çıktı, ne yiyip ne içiyor sorularına cevap aranıyor. Sıcak ve soğuk savaş konusu da bu minvalde dillendirildi.
İstemsiz, radarıma giren Hogir’e sordum:
“Hogir heval, söyleyebilir misin, soğuk savaş hangi aylarda yapılıyor?”
Genç, atik ve çevik Hogir de 18’ine yeni girmişti. Gerçek bir ciğer parçası idi…
Soru çok kolay gelmiş olacak ki “Tabêkî heval” dedi… “Aralık, Ocak, Şubat”…
“Tebrik ediyorum, doğru. Peki Çiya sen sıcak savaşın hangi aylarda gerçekleştiğini söyleyebilir misin?
Nur ve Tur dağlarını yaratan insan edası ve güveni ile söze girdi:
“Ma bu da soridır Allah’an! Haziran, Temmuz, Ağustos..”
“Doğru… Konu tamamdır, anlaşılmıştır”
Tabi sonra gülüştük, meseleyi tatlıya bağlayıp, durumu düzelttik…
***
Şimdi konumuz Çiya değil elbet! Demem o ki, 2020 yılı bayağı sıcak başladı ve diğer yılları aratmayacak gibi görünüyor. Haliyle yozlaşma değil de yoğunlaşma, dogmalara gebe değil de esnek bir ve bol tavsiyeli bir yıl, bir zaman dilimi diliyorum siz değerli Romalı dostlara…Çiya’nın azmi sizinle olsun!