Sinema tarihine damga vuran ‘Çirkin Kral’ lakaplı Yılmaz Güney’in bugün 83’üncü yaş günü. Güney için bestelenen bir eser 45 yıl sonra yeniden tozlu raflardan indirildi
Çektiği filmler ile Türkiye ve Kürt Sineması’na adını “Çirkin Kral” lakabıyla tanıtan Kürt Yönetmen Yılmaz Güney’in 1 Nisan 1937 yılında Adana’nın Yenice Köyü’nde dünyaya gelir. Annesi Muş Vartolu babası ise Urfa Siverekli olan ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya gelen Güney, maddi zorluklar nedeni ile Çukurova’da pamuk işçiliğinden, gazoz ve simit satmaya kadar birçok işte çalışarak yaşamını idame ettirmeye çalıştı. Yaşamının 12 yılını cezaevinde geçiren Güney, 1980 askeri darbesinin ardından 1981 yılında yurt dışana kaçmak zorunda kaldı. Yurduna özlem duyarak yaşamını yitirdiği 9 Eylül 1984 tarihine kadar 114 filmde oyuncu, 26 filmde yönetmen, 15 filmde yapımcı, 64 filmde ise senarist olarak yer alarak başta Can Film Festivali olmak üzere yurt içi ve yurt dışında birçok ödül aldı.
Filmlerinde hep ezilenleri işledi
1970’de çektiği “Umut” filmi ile Türkiye Sineması’nda adeta yeni bir sayfa açan Çirkin Kral çektiği ve oynadığı filmler ile seyircinin gönlünde taht kurdu. 1971 yılında üç filmi “Ağıt”, “Acı” ve “Umutsuzlar” Adana Altın Koza Film Festivali’nde dereceye girerken 1972 yılında ise siyasi nedenlerden dolayı tutuklandı. Cezaevlerini bir okul olarak gören Güney, “Boynu Bükükler” adlı romanını yeniden yazıp “Boynu Bükük Öldüler” adıyla yayımlamasının ardından kitap, 1972 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazandı.
Tutukluk döneminin bitmesi sonrasında, 1974’te önemli başyapıtları arasında olan “Arkadaş” filmini, ardından ise Çukurova Tarım İşçileri “Endişe”yi çekti. Devam eden yıllarda Siirt’te feodal çözülmeyi “Sürü” filmi ile sinemasına katan Güney, “Yol” filmi ile dünya sinemasına ise adını altın harfler ile yazdırdı. Ölümüne yakın bir tarihte çektiği “Duvar” filmi ile Türkiye Cezaevlerindeki işkenceyi ve ülkedeki faşizmi en çarpıcı şekilde anlattı.
Bugün doğum günü
Çektiği ve oynadığı kovboy filmlerinde dahi sinemasına politik mesaj barındırmayı ihmal etmeyen Güney, toplumun tüm kesimlerince sevilirken, iktidarlar tarafından ise hiçbir zaman sevilmedi. Ölümünün ardından dahi uzun yıllar kitapları ve filmleri yasaklı kaldı. Askeri faşist iktidara rağmen filmlerine “Kürdistan”ın adını yazmaktan çekinmeyen Güney, “Ezilen sınıfların sınıf kardeşliği en güçlü silahlarımızdan biridir. Dost ve düşman bilsin ki; kazanacağız mutlaka kazanacağız! Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmek daha iyidir” demeyi ölümünün son anına kadar sürdürdü.
Ölümünün üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen yapıtları ile halkın gönlünde taht kuran Güney’in bugün 83’üncü yaş günü. Yaşamının önemli bir bölümünü cezaevlerinde geçirmiş olan Güney, kurduğu dostluk ve yoldaşlık ilişkileri nedeni ile de sayılıp sevilen bir yönetmendi. Sanatın birçok alanında kurduğu ilişkiler ile bir yandan halk sanatını da örgütleyen Güney, sanatını devrim mücadelesi için kullanmaktan bir an geri durmuyordu.
Ozanlar Güney için besteledi
Güney’in kurduğu önemli dostluk ilişkilerinden biri de halk ozanlarıydı. 1968’li yıllarda Ozan İsmail İpek ile tanışan Güney’in yolları, 1974’lü dönemde Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde yeniden kesişir. İpek söylediği türküler nedeni ile o dönemde sık sık gözaltına alınır ve tutuklanır. Söylediği türkülerden dolayı yeniden tutuklanan İpek, şimdilerde “müze” olan Ulucanlar Cezaevi’nin 8’inci koğuşuna düşer.
Yılmaz Güney’in “Soba, pencere camı ve iki ekmek” adlı romanını da kaleme aldığı yıllar olan ve romanda da bahsettiği 8’inci koğuşta kalan İpek ve Güney’i, o yıllarda iki ozan ziyaret eder. Aşık Ozan Yener yazdığı şiiri, Ozan Feyzullah Çınar’la ziyaret ettiği Yılmaz Güney’e hediye eder. Ozan İsmail İpek ise şiiri alarak besteler. 85 plağı bulunan İpek’in bestesi, yıllar içinde tozlu raflara kaldırılarak unutulur. Güney’in siyasal yaşamının sinemasına etkilerini anlatan belgesel çekimlerinde (2014) yeniden ortaya çıkan beste, bir kez daha kayıt altına alındı.
‘Mücadelesi yaşıyor’
Bestenin uzun yıllar sonra bir kez daha ortaya çıkmasını Güney’in sanatının ve mücadelesinin halen yaşadığına dikkat çeken İpek, devrimci sanatın her zaman yaşayacağına inandığına anlattı. Besteyi yaptığı zaman sözlerden etkilendiğini ve tüm halkın Güney’e selam verdiğini ve bu selamı usta bir sanatçıya iletmenin mutluluğunu yaşadığını anlatan İpek, “Halkın sanatını yapanlar asla unutulmazlar. Diktatörlük, savaş, baskıcı, zorbalık dönemleri sanatçılar için bir sınavdır. Bu sınavda ya nitelikli bir şekilde çıkarak başları dik bir şekilde yaşar ve anılırlar ya da başları eğik bir şekilde unutulurlar. Yılmaz Güney ve halkın sanatını icra edenler başı dik bir şekilde bugün yaşamayı sürdürüyor ki unutulan bir beste yıllar sonra yeniden halkın önüne gelebiliyor” diyerek sanatçılara halkın yanında olma çağrısında bulundu.
Aşık Ozan Yener’in Güney için yazdığı şiir şöyle:
Doğuda batıda uzak yakından
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Senin çok sevdiğin fakir halkından
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Gönlüm sevgi dolu geldim ben sana
Kapanıp düşünme hücre odanda
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Ceylan Yenice dertli ağlar
Deniz’den Yusuf’tan yiğit inandan
Nurhak dağlarında cesur Sinan’dan
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Biz öç alacağız halkı soyandan
Devrimci gençleri hapse atandan
Hüseyin Cevahir Mahir Çayan’dan
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Bir güneş doğar umut dağından
Yılmazlar gezecek hürlük bağından
Bütün memleketin dört bucağından
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Yolum insanlığa çıkar her yandan
Bakar feyz alırım fenden hünerden
Maraşlı Aşık Yener’den
Sana kucak kucak selam var Yılmaz
Kaynak: MA/ Metin Yoksu