Çıplak arama uygulamasının çok geçmişe dayandığını belirten Eren Keskin, 1997 yılından beri Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu olarak çalıştıklarını ve büroya 780 başvurunun olduğunu söyledi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu 31 Ağustos’ta Uşak’ta “Gülen cemaati” operasyonunda gözaltına alınan 30 kadına, Emniyet’te çıplak arama yapıldığını duyurması üzerine başlayan çıplak arama tartışması devam ediyor. Çıplak arama işkencesi 2006 yılında AKP hükümeti tarafından tüzük ile mevzuata dahil edilse de AKP’li vekiller, Türkiye’de çıplak arama uygulamasının olmadığını iddia ediyor
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Türkiye’deki çıplak arama işkence gerçekliğine dair Jinnews’e değerlendirmelerde bulundu.
Çıplak arama uygulamasının çok daha öncelere dayandığını ve bu uygulamalarla her zaman karşıya karşıya kalındığını belirten Keskin, devlet tarafından cinsel işkenceye uğrayan kadınlara 1997 yılından itibaren avukatlık yaptığını ifade ederek, “12 Eylül’de de yapılmış çok daha öncelerinde de yapılmış yani çıplak arama bilinen bir yöntem ama bugün yeni tartışılıyor. Tabi ki tartışılması iyi Gergerlioğlu’nun da çabalarıyla. Özellikle dindar kesim de bu konuyu tartışmaya başladı. Ama çıplak arama Kürt kadınlarına ve sosyalist kadınlara yıllardır uygulanan bir yöntem” diye belirtti
‘Yıllarca dile getirmeye çalıştık’
90’lı yıllarda uygulanan arama yöntemlerine değinen Keskin, “90’larda çıplak aramayı bırakın, özellikle siyasi nedenlerle gözaltına alınanlar çırılçıplak soyuluyorlardı, işkence odalarına alınıyorlardı. Ne yazık ki bizim coğrafyamızda Kürtlere, Kürt kadınlara ya da sosyalist kadınlara yapıldığında tartışılmıyor. Son günlerde sanki sadece cemaat davasından yargılananlara yapılıyormuş gibi ama bu böyle değil. Bizim konuda yayınlanmış kitaplarımız, raporlarımız var. Biz yıllardır bunları dile getirmeye çalışıyoruz ama yeni yeni tartışılmaya başlandı” dedi.
BM kurallarına aykırı
Türkiye’nin imzaladığı sözleşmelere aykırı davrandığına dikkat çeken Keskin, gözaltına alınan ve tutuklananların aranmasına ilişkin Birleşmiş Milletler ’in (BM) kuralları olduğunu hatırlatarak, bu kurallara Nelson Mandela kuralları dendiğini ve bu kuralların belirli olduğunu kaydetti. Keskin, “Bu aramaların kişinin onurunu kırmayacak ve mahremiyetine saygısızlık oluşturmayacak şekilde yapılması gerekiyor. Oysaki çıplak arama özellikle kadınlar açısından hem onur kırıcı hem de mahrem kabul ettikleri bir takım yerlerine saldırı anlamına geliyor. O nedenle çıplak arama Birleşmiş Milletler mahpuslara davranış kurallarına tamamen aykırı” diye belirtti. Kesin, kişilerin bu kuralların uygulanmasını talep etme hakkı olduğuna belirterek, Türkiye’de hakkını arayana “terörist” damgası vurulduğunu ifade etti.
Arama yöntemleri için geliştirilmiş bir takım aletler olduğunu, bu nedenle de çıplak aramanın gerekli olmadığına işaret eden Keskin, “Çıplak aramalar kişinin onuruna yönelik bir saldırı. Tamamen onur kırmak, yalnızlaştırmak, korkutmak amacıyla yapılan bir arama yöntemi bu nedenle tamamen insan haklarına ve kadın haklarına aykırı. Hiçbir şekilde olumlu bulmam mümkün değil” diye ekledi.
‘Cinsel işkenceye karşı mücadeleyi Kürt kadınları verdi’
Keskin, cinsel işkence gören her kadına ayrımsız bir şekilde yardım ettiklerini, işkenceye karşı çıkmanın kişinin siyasi görüşü ile ilgili olmadığını belirtti. “Faşist de olsa bir insana işkence yapılmasına karşı çıkacaksınız” diyen Keskin, dindar kesimden kadınlarla da görüşme yaptığını ancak o zaman konuşmak istemediklerini belirtti. Kesin, coğrafyada kadınların gözaltına alındıklarında çıplak arama işkencesine uğradıklarını söyleyerek, “Şunu unutmamak gerekiyor ki cinsel işkenceye karşı mücadeleyi Kürt kadınları, sosyalist ve feminist kadınlar verdiler. Bugün eğer dindar kadınlar bu açıklamayı yapma cesareti gösteriyorsa önceki kadınlar sayesinde” diye belirtti.
‘Fail asker, polis olunca cezalandırılmıyor!’
1997 yılından beri Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu olarak çalıştıklarını ifade eden keskin, bugüne kadar büroya 780 kadının başvurduğunu ve yüzde 85’ini oluşturabilecek şekilde Kürt kadınların olduğunu belirterek, başvurularda sosyalist, trans kadınlar da olduğunu vurguladı. Faillerin asker, polis olunca cezalandırılmadığını kaydeden Keskin, bu güne kadar sadece 2 korucunun ceza aldığını belirtti.
Türkiye’de 90’lı yıllardan bu yana gözaltı ve tutuklamalarda birçok yöntem kullanıldığını dile getiren Keskin, “1997 yılından beri başvuran kadınlar genel olarak, çıplak arama, çırılçıplak sorgulama, anal, oral, vajinal ya da çeşitli cisimlerle tecavüze maruz kalan kadınlar. Çırılçıplak tekerlek içine oturtulup yuvarlamak, göğüs, vajinal bölge parmak uçlarından elektrik verilmesi birçok yöntem var uygulanan. Raporla kısmen tespit edilenlerde var” diye belirtti.
Sadece Adli Tıp raporlarının kabul edilmesi sorun
Cinsel işkencenin belgelenmesinde savcılık ve hakimlerin sadece adli tıp raporlarını delil olarak kabul etmesinin sorun olduğuna işaret eden Keskin, “Adli Tıp bir devlet kuruluşu. Bir devlet biriminin yaptığı bir işkenceyi başka bir devlet kurumunun raporlaması bekleniyor. Türkiye Mardin’de tecavüze uğrayan Şükran Aydın davasında yıllar önce AİHM’de mahkum edildi. Bu mahkumiyetin gerekçesi, bağımsız bir hekimden rapor alınmamış olmasıydı” diye hatırlatarak sadece adli tıp raporlarının delil olarak kabul edilmesinin büyük bir sorun olduğunu kaydetti.
‘İşkence bir devlet politikası Türkiye’de’
Keskin, son olarak da şunları kaydetti: “Devlet uygulamaya devam etmek için yalanlıyor. Bu kadar basit. İşkence bir devlet politikası Türkiye’de. İşkenceyi yapan asker, polisten onları yeterince sorgulamayan savcılara, dava açılsa bile beraat kararı veren hakimlere kadar hepsi sistemin parçaları. Maalesef bazı gazeteciler de devletin suçlarını örtmek için gazetecilik yaptığını zannediyorlar ama biz her zaman gerçekleri açıklamaya devam edeceğiz.”
İSTANBUL