Kadınların yeni bir mücadele alanı olan Jin Tv, medyanın cinsiyetçi ve ayrımcı yayınlarını değiştirip dönüştürmeyi hedefliyor.Kameramanından programcısına kadar kadınlardan oluşan Jin Tv ekibi, kadın özgürlüğü perspektifiyle hareket ediyor.
Gazeteci Gurbetelli Ersöz’ün, 1993 yılında Özgür Gündem gazetesinde Türkiye’nin ilk kadın genel yayın yönetmeni olmasıyla, kadının özgür basın alanında başlayan uzun soluklu yolculuğu tırmanışa geçti.İran askerleri tarafından katledilen gazeteci Ayfer Serçe’nin kadınlara ait haber ajansı hayali ise 2012’nin 8 Mart’ında, JINHA’nın kurulmasıyla hayata geçirildi.İlk defa kadın gazeteciler, “Erkek ne der diye düşünmeden yazıyoruz” sloganı ile kendilerine özgün bir alan oluşturdu. Erkek-devlet baskısı, kapatılma ve tutuklanmalara inat, Kürt kadınlarının yazılı ve görsel medyadaki serüveni 8 Mart 2018’de Jin Tv’nin kurulmasıyla taçlandı.
‘Jin Tv soluk oldu’
Tüm çalışanları kadınlardan oluşan ve Hollanda merkezli yayın yapan Jin Tv, medyadaki cinsiyetçiliğe karşı oluşturduğu alternatif yayın politikası ve diliyle kadınlara yeni bir soluk olma hedefinde. KuzeyDoğu Suriye, Federal Kürdistan Bölgesi, Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde muhabir ağı olan, Kürçe’nin Kurmancî, Sorani ve Kirmancki lehçelerinin yanı sıra Türkçe,İngilizce ve Arapça dillerinde yayın yapan Jin Tv’de, enternasyonal ve her kimlikten kadın yer alıyor. 30 Haziran’da normal yayın akışına geçen Jin Tv, kadınların evde bulunduğu saatler zarfında programlar yayınlanıyor. Jin Tv çalışanları, Virginia Wolf’un “Kendine ait bir oda” söyleminden esinlenerek kurdukları kadın televizyonunu Jinnews’e anlattı.
Kadının dili ve rengi
Jin Tv’nin Kürtçe Sunucusu Rûşen Rangîn, medyadaki cinsiyetçi dile değinerek, bunun sadece kadına dönük olmadığını çocuk ve toplumun tamamına dönük eril, şiddet içerikli bir dil olduğunun altını çizdi. “Cinsiyetçi ve eril medya, kadına dönük bir cinayet veya şiddet haberi yaptığında, kadını kullanılan bir eşya olarak lanse ediyor” diyen Rangîn, şöyle devam etti: “Alternatif ve özgür basın, bu anlayışa karşı farklı bir dil ortaya çıkardı. Özgür basında yer alan kadınlar, oluşturdukları özgün dil ile burada etkilerini göstermişlerdir ve örnek olmuşlardır. Cinsiyetçi söylemler yerine cinsiyetten arındırılmış kelimeler kullanmak kişinin zamanla zihniyetine de yansıyor. Kadının dili ve renginin nasıl olması gerektiğine Jin Tv bir cevap olacak.”
Özgürlükçü yayın
Jin Tv Danışma Kurulu Üyesi Nazan Üstündağ, kadının yazılı ve görsel medyadaki mücadelesine dikkat çekerek, “Kadınlar medya alanında da diğer birçok alanda olduğu gibi çok uzun zamandan beri mücadele veriyorlar. Bizler bu kadınların mücadelelerinin hikayelerini duyarak büyüdük. Medya alanında büyük emekler vermelerine rağmen hiçbir zaman yönetici olamayan kadınlardı onlar. Kadınlar son birkaç yıldır bunu yıkmaya çalışıyor. Ve bunun için her yerde örgütleniyorlar. Örgütlenilen alanlardan bir de Kürt kadınlarının özgürlük hareketi. Kürt kadınları dünyadaki ilk kadın ajansını açtı. Ama kapatıldı. Bu mirası devralan kadınlar Jin Tv’yi açtı. Jin Tv kadınlara özgürlükçü yayın yapıp kadın özgürlüğünü yansıtıp örgütlemeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.
Özgürleşme alanı
Jin Tv’nin kadınlar için bir televizyon hareketi başlattığını belirten Üstündağ, araştırmalar yapıp Jin Tv’nin dünya çapında ilişkilerini geliştirdiklerini vurguladı. ABD ve Filistin gibi yerlerde de özgün basının olduğunu ifade eden Üstündağ, bunların çatı örgütü içerisinde yer aldıklarına dikkat çekerek, Jin Tv’nin farkını şu sözlerle anlattı: “Bu saydıklarımız bağımsız televizyon değiller ve kadınları sadece kamera önünde güzel sunucular olarak kullanmaya çalışıyor, onları baskı altında tutuyorlar. Oysa Jin Tv bağımsız bir televizyon ve özgürleşmenin de bir alanı. Çünkü Jin Tv’de kadınlar kendileri karar veriyor. Kamera arkasında da, önünde de kadınlar var. Ve tabi ki kadınalar birbirlerine mobbing yapmaktan ziyade, birbirlerini daha fazla ne kadar özgürleştirebileceklerini düşünüyorlar. Tüm kadınları Jin Tv’ye davet ediyoruz.”
Ortak mücadele hattı
Jin Tv’nin Arapça Sunucusu Dilşa Osman da, basının tarihte önemli bir rol ve misyonu olduğunu söyledi. Basının egemenlerin eline geçmesiyle farklı bir renk aldığının altını çizen Osman, kadın, çocuk ve doğanın teslim alınmak istendiğini dile getirdi. Dilşa Osman, şöyle devam etti: “Gazeteler, ajanslar ve televizyonlar her an bir baskı altındalar. Kimi zaman kapatıldıklarına, yasaklandıklarına ya da el koyulduklarına şahit oluyoruz. Gazeteciler tutuklanıyor. Bununla alternatif medyanın sesi kısılmaya çalışılıyor. Şu anki medyanın kullandığı dilde kadına dair hiçbir şey yok. Medyada kadının meta olarak kullanılmasının ötesine geçilmiyor. Kadının hakikatini, doğa ve toplum ile olan ilişkisini ancak alternatif medya ortaya çıkararak yansıtabilir. Bizim oluşturduğumuz ortak mücadele hattı ile bu mümkün olacaktır.”
‘Engelleri aşacak güçteyiz’
Gazeteci Sakar Abdullah Aziz ise, kadın gazetecilerin toplumda karşılaştığı zorluklara dikkat çekerek, şunları dile getirdi: “Gazetecilik gerçekleri topluma bildirme mesleğidir. Fakat gerçekleri halka ulaştırmanın önüne çok fazla engel konuluyor. Örneğin bizler isteğimiz bilgilere ulaşamıyoruz. Ama bunlara karşı kendimize güveniyor ve mücadele vererek aşmaya çalışıyoruz. Güçlüyüz, bütün engelleri aşacak durumdayız. Bir örnek daha verecek olursak, sırf kadın gazeteci olduğumuz için çoğu zaman haber kaynaklarımızdan ve yetkili kişilerden ret cevabı alıyoruz. Haber yapmamız istenilmiyor. Bu da aslında bize dönük bir şiddet yöntemidir. Özellikle kadın gazeteciler bu baskılara daha çok maruz kalıyor.”
KADIN SERVİSİ