Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumu, kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne kadar sürecek bir kampanya başlattı. “Cinayet haberi okumaya tahammülümüz kalmadı” diyerek “Kadın Cinayetlerini Acil Önle” sloganıyla başlattıkları kampanyanın ilk etabı 25 Kasım’a kadar devam edecek. Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumundan Tülay Korkutan, kampanyaya ilişkin soruları yanıtladı.
Safiye Alağaş/İstanbul-Jinnews
Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumu nasıl ortaya çıktı?
Aslında Kadınlar Birlikte Güçlü’ye gelene kadar bir süreci var. 2014 yılında Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem grubumuz vardı. Bu grubun içerisinde çeşitli sol örgütlerden kadın örgütleri vardı. Yine bağımsız feminist kadınlar vardı. Türkiye’de maalesef her gün en az üç kadının öldürüldüğü bir süreci yaşıyoruz. O yüzden de 2014’te böyle bir çağrı ile Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu olarak örgütlendik. Çeşitli eylemler, kampanyalar örgütlendi. Kadın cinayetlerine karşı meclis toplansın önlem alsın diye bir kampanya süreci vardı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlükleri önünde eylemler yapıldı. Çeşitli sokak etkinlikleri yapıldı. Kadınlar Birlikte Güçlü’nün o süreçten başlayan bir örgütlenme tarihi var. En son 2017’de referandum döneminde ‘kadınlar olarak buraya dair sözümüz ne olabilir’ diye bir buluşmamız olmuştu. Kadın Birlikte Güçlü’ye giden yer oradan kuruldu. Örgütlenmek üzerinden bir kampanya başlatıldı. Bu kampanyada ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’ sloganı ortaya çıktı. Aslında bir platform değiliz. Kadınların yan yana geldiği, ortak hareket ettiği bir ağ diyebiliriz. 2017’den bu zamana kadar da örgütlenmeye devam ediyor. İlk çıktığı eylem 14 Şubat’ta ‘Eşitsiz aşka hayır’ olarak gerçekleşti.
Türkiye’de kadına ve çocuğa yönelik şiddet olaylarına her gün tanık oluyoruz. Toplumunun bu konudaki refleksini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadına yönelik şiddet gerçekten de çok yakın bir tarihi kapsamıyor. Şiddetin kendisi de yeni yaşadığımız bir şey değil. Ona karşı kadınların mücadelesi de yeni bir şey değil. Dünyada kadına yönelik şiddetin var olan devlet politikalarından, erkek egemen politikalarından bağımsız değil. Yine çocuk istismarı, çocuklara dönük şiddetin kendisi de öyle. Var olan siyasi iktidarlar erkeklerden yana politikalar geliştirip kadın düşmanı politikalar önüne koyunca kadına yönelik şiddet de çocuk istismarı da artmış oluyor. Türkiye açısından da her gün üç tane kadının katledildiği, yine çocuk istismarının yaygın yaşandığı bir dönemi yaşıyoruz. Buna karşı aslında Türkiye’deki reflekslerin kendisi azımsanmayacak ölçüde var.
Emine Bulut ve Özgecan Aslan’ın katledilişine ciddi tepkiler gelişmişti. Her gün benzer katliamlar yaşanırken neden sadece Emine Bulut ve Özgecan Aslan katliamına infial yaratacak düzeyde ciddi tepki gelişti?
Özgecan cinayetinin kendisi korkunç bir cinayetti. Cinayetlerin en fazla o erkeğe tabi olmadığı, biat etmediği zaman yaşandığını biliyoruz. Cinayetlerin en çok boşanmalardan kaynaklı olduğunu görüyoruz. Çünkü boşanmaları engelleyen yasalar çıkartılıyor. Kadınlar da buna karşı ‘ben boşanmak istiyorum’ dediğinde şiddet açığa çıkmış oluyor. Özgecan açısından da şöyle bir şey var. Çok infial yarattı. Orada da hiç tanımadığı bir erkek tarafından katledildi. Okuldan çıkıp minibüsle evine giderken “evli olmayan, namus, bakirelik” meselesi üzerinden masumlaştırarak infial söz konusu oldu. Ancak bugün kendi kocası tarafından Özgecan gibi aynı vahşetle öldürülen binlerce kadın var. Ancak buna karşı toplumun tepkisi eşit oranda gelişmiyor. Çünkü var olan o toplumsal algıların içerisinde sınırlar var.
Bu katliamları gerçekleştiren erkeklerin yargılandığı davalarda son dönemlerde tutuksuz yargılama var veya ‘iyi hal’ indirimleri çok sık uygulanıyor. Örneğin 10 yıl ceza veriliyor, ama karar onanıncaya kadar tutuksuzluk kararı veriliyor. Buradaki amaç nedir?
Biz kadınlar diyoruz ki şiddetin kendisi bir döngü. Evet, son aşaması cinayetle sonuçlanıyor. Ancak ondan öncesi var. Bu süreçte bir kere fiziksel şiddet, psikolojik, ekonomik şiddeti yaşıyor. Kendisini ekonomik olarak bağımsız hissetmediği için o erkeğe tabi olabiliyor. Sosyal politikaların kendisi kadına değil, aileye hapseden bir yerde duruyor. Kadını güçlendiren, esas alan sosyal politikalar geliştirilmediği için maalesef gördüğü şiddete ‘razı’ olmak zorunda kalıyor. Eğer bir kadın psikolojik şiddet, fiziksel şiddet gördüğünde karakola gidip şikâyet ettiğinde geri eve yollarsan o şiddetin bir sonraki aşaması cinayete kadar gidiyor. En son akademisyen Ceren Damar davasında gördük. Orada sırf ‘iyi hal’ indirimi almak için güya Ceren Damar ile ilişkisi olduğunu söylüyor. Biz biliyoruz ki bugün erkekler duruşmalarda kravat taktığında, ‘sevdiğim için öldürdüm’ dediğinde yargı erkeklerden yana tavır alıyor.
Kadın düşmanı politikalar nedir’ dendiğinde bunu söyleyebiliriz. Sen bir kadını öldürüyorsun. Hiçbir cezayla karşılaşmıyorsun. Kadın düşmanı, erkek egemen, erkeklerden yana politikalardan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirmekten başka bir açıklaması yok. Bir savaşta çıkabilecek korkunç rakamlar ortaya çıkıyor. Ancak buna karşı devletin önleme politikası yok.
Bu katliamları nasıl önlenir?
Zaten baştan sistemin değişmesi lazım. Şu an ki var olan devletin yapısı, toplumsal yapının kendisi erkek yapıları olduğu için bunun değişmesi lazım. Yapıların bir anda değişmesi mümkün değil. Öncesinde ne yapabiliriz. Birincisi biz diyoruz ki İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamış bu devlet. Bunu uygulamalı. Sözleşme denen şeyin kendisi var olan kendi kanunlarının da üstünde tutulması gereken uluslararası bir yaptırımı var. Önce o sözleşmeyi uygulaması gerekiyor. Ama bu devlet sözleşmenin iptali için çeşitli çalışmalar yürütüyor. Yine 6284 Nolu kanunun uygulanması gerekiyor. Ancak bu yasalar uygulanmıyor. Eğer bunlar uygulanırsa biz şiddetin önüne geçilebileceğine inanıyoruz.
‘Kadın cinayetlerini acil önle’ diyerek bir kampanya başlattınız. Kampanyanın temel amacı nedir?
Kadına yönelik şiddet artık tahammül edemediğimiz sınırlara gelmiş. Her gün haberde, gazetelerde, televizyonlarda kadın cinayetlerini görmekten tüylerimiz diken diken oluyor. Öfkemizin de arttığı isyanımızın da arttığı bir süreci yaşıyoruz. İsyanımızın da mücadelemizin de öncesi var. Kadın cinayetleri de aslında yeni değil. Ama biz şimdi Kadınlar Birlikte Güçlü olarak “Kadın cinayetlerini acil önle” sloganıyla kampanyayı örgütlüyoruz. Bu kampanyanın ilk takvim süreci 25 Kasıma kadar sürecek. Sonrasında da devam edecek. En son Kadıköy’de 100 tane kadının katledilen 100 kadının hikayelerini okuduğu bir eylem yaptık. O eylemde kadınların hikayeleriyle birlikte ‘ne olsaydı da bu cinayet önlenebilirdi’ denildi. İlk eylemimizi gerçekleştirdik. Bundan sonra da 25 Kasım’a kadar her gün bulunduğumuz her yerde, evde, işte sokakta, neredeyse saat 20.00’da kadın cinayetlerine karşı ses çıkaracağız. İki haftada bir eylemlerimizi olacak. Sadece İstanbul değil, Mersin, Antakya, Kocaeli gibi yerlerden kadınlar ses çıkaracak. Sendikalar ve yerel yönetimlerle görüşmelerimiz olacak.