Kadının çalışma yaşamında maruz kaldığı şiddetin sistematikleştiğini dile getiren İSİG Meclisi üyesi Pınar Abdal, ‘Bu süreçte tüm emekçi kesimlerin örgütlenmesi elzem’ diye konuştu. Abdal, ‘Kadın işçilerin örgütlenmesi, bu çifte sömürü ve şiddete, ‘çifte itiraz’ olacak’ dedi
Gülcan Kılagöz/İstanbul
Kadına yönelik şiddet ve baskı artarken, diğer yandan kadının yasal haklarına dönük saldırılar da artıyor. 25 Kasım’da şiddete karşı alanlara çıkan kadınlar bir kez daha devlet şiddetine maruz kaldı. Toplumda kadına yönelik şiddet, kadınların bütün yaşam alanlarına nüfuz ediyor. Kadına yönelik şiddetin en az görünen yanlarından birisi ise işyerinde şiddet. Emekçi kadınların çalışma yaşamında maruz kaldığı şiddette ilişkin İSİG Meclisi üyesi Pınar Abdal ile konuştuk.
Kadınlara karşı işyerinde şiddet üretiliyor mu, nasıl sistematikleşiyor bu şiddet?
Kadınların işyerinde ya da çalışmaktan kaynaklı yaşadığı şiddet de kadına yönelik şiddetin önemli bir yönü. İşyerleri, bu şiddet mekanları arasında en az tartışılanı olsa da hem sınıfsal hem de cinslerarası eşitsizliğin birleşimi olarak, çok daha vahim bir şiddet tablosunun ortaya çıkmasına neden oluyor aslında.
Kadınların işyerinde şiddete uğramalarının bir nedeni toplumsal olarak eşitsiz konumlarının işyerinde de devam etmesi elbette. Diğer yandan, kadın istihdamının yoğunlaştığı çalışma biçimleri de buna zemin hazırlıyor. Geçtiğimiz yıllar boyunca kadın istihdamının giderek artan biçimde geçici, güvencesiz, kayıt dışı işlerde yoğunlaşmasına yönelik politikalar bu şiddetin en önemli zeminlerinden birini oluşturuyor.
İşyerinde kadına yönelik şiddetin boyutları ne, kadınlar şiddete karşı kendilerini koruyamaz mı?
Türkiye’de kadınların ekonomik yaşama dahil olabilmesi zaten oldukça zor. Aslında bu durum, başlı başına kadına yönelik bir ekonomik şiddet zaten. Ancak, bu ekonomik şiddetin aşılmasıyla da şiddet sona ermiyor. İşyerleri de giderek artan bir biçimde, kadınların toplumsal yaşamda ve aile yaşamında maruz kaldıkları şiddete bir kez daha maruz kaldıkları alanlara dönüştürüldü. İşyerinde kadına yönelik şiddeti; ayrımcılık, fiziksel, sözsel, duygusal, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve mobbing şeklinde görüyoruz. Kadın işçiye yönelik şiddet patron, şef ya da çalışma arkadaşı tarafından uygulanıyor, özellikle hizmet sektöründe bu müşteri gibi dışarıdan kişilerin şiddeti de olabiliyor.
Kadın işçiler, işini kaybetme korkusu, damgalanma, dışlanma gibi sebeplerle bu şiddete karşı koyamıyor çoğu zaman. Diğer yandan, kadın bu barajı aştığında dahi Türkiye’de işyerinde kadına yönelik şiddete karşı herhangi bir etkin yasal korumanın varlığından söz etmek mümkün değil. Başta kayıt dışı çalışan kadınlar, şiddete karşı hukuki bir hak aramanın da tümüyle dışında bırakılmış oluyor. Örneğin bu yılın ilk 10 ayında yaşanan kadın iş cinayetlerinin en az 5’i kadınların işyerinde bir erkek tarafından katledilmesi ya da tecavüz ve şiddet sonucu olması bu tablonun yalnızca bildiğimiz kısmı.
İktidar politikaları ve sermaye talepleri nasıl şekillendiriyor bu şiddeti?
Hem toplumsal arenada hem de çalışma yaşamı ile ilgili kadınlara dönük bütün politikalar patronların ve iktidarın politika birliği şeklinde daha uysal, daha çok sömürülmeye göz yuman, evde ve işte biçilen bitmeyen sorumlulukları yerine getiren bir yerde konumlandırma isteği. Elbette bunun aksi her durum “şiddet”e çıkıyor kadınlar için… Baskı yoluyla, ayrımcılıkla, mobingle ya da fiziki şiddetle… Kadın emeğine yönelik bu politikalar yeni değil elbette; ancak son yıllarda daha da vahimleşen tabloya, Ulusal İstihdam Stratejisi ile ana hatları çizilen; buna yönelik yasal düzenlemeler ve politika belgelerinin kadın işçileri an be an daha kötü çalışma koşullarına ve işyerlerinde daha eşitsiz bir konuma sürüklediğinin altını çizmek gerekiyor.
Diğer yandan kadınların temel haklarını askıya alarak şiddetin temel araç haline getirildiği bu ortam, kadına yönelik şiddetin faillerine de güç veriyor kuşkusuz, şiddet bir sarmal biçiminde yeni şiddetlere meşru zemin hazırlıyor bu şekilde. Ekonomik krizlerin en hızlı ve en çok yoksullaştırılan kesim kadınlar çünkü. Bu süreçte tüm emekçi kesimlerin örgütlenmesi elzemken, kadın işçilerin örgütlenmesi, bu çifte sömürü ve şiddete, “çifte itiraz” olacaktır kuşkusuz.