Bazı şeyler turnusol işlevi görür. Bir teşekkür, bir selam. Ötelere doğru. Bir dayanışma kendinden ötedekiyle. Doğru zamanda ve çekincesiz olursa… 23 Haziran’da kamuoyunun önündeki bazı CHP’liler Kürt seçmenlere, HDP’ye ve Selahattin Demirtaş’a bu teşekkürü içtenlikle sundu. Selamlarını gönderdi. Barış Yarkadaş da bunlardan biriydi. HDP’nin ve Kürt seçmenlerin 23 Haziran’daki kararlı tutumunun CHP içinde Kürt sorununun barışçıl çözümüne ilişkin olarak daha yoğun bir eğilimin oluşmasını sağlayacağını düşünüyorum ya da umuyorum diyeyim. Barış Yarkadaş hem gazeteci olarak hem 25. ve 26. dönem milletvekili olarak CHP’nin içini iyi biliyor ve parti nabzını iyi tutuyor. Şöyle dedi bu konuda Barış Yarkadaş: “HDP seçmeninin AKP’ye sandıkta verdiği dersin hakkını teslim etmek gerekir. Bu ders, siyasal tarihimize önemli bir demokrasi deneyimi olarak geçecektir. CHP tabanı da yönetimi de HDP seçmeninin gösterdiği tavırdan gerekli dersleri çıkardı.” Barış Yarkadaş’la 23 Haziran’da alınan sonucun CHP üzerindeki etkilerini ve siyasetindeki olası açılımları konuştuk.
CHP içinde Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da böyle büyük bir fark ile seçimi alacağı tahmin ediliyor muydu? Bu yönde beklenti yüksek miydi?
CHP, 23 Haziran seçimlerine giderken aynı zamanda sık sık kamuoyu araştırması ve anket de yaptırdı. Kamuoyu araştırmalarında, Ekrem İmamoğlu’nun rakibi Binali Yıldırım’a fark atacağı yönünde güçlü işaretler vardı. Bu bağlamda, fark beklentisi de hayli yüksekti. Zira; AKP ile MHP’nin seçimi siyasi sebeplerle iptal ettirmesi, iktidar partisinin tabanı tarafından da tepkiyle karşılanmıştı. Bu tepkinin oya dönüştüğü görülüyordu. AKP ve MHP tabanının tepki gösterdiği ve İmamoğlu’nu tercih etmesindeki bir diğer etken ise aynı zarftan çıkan 4 oydan üçünün geçerli, birinin ise geçersiz sayılmasıydı. Bu saçmalık da AKP ve MHP’lilerin İmamoğlu’na 23 Haziran’da oy vermesini beraberinde getirdi. Seçime bir hafta kala, Aksoy Araştırma adlı şirket, hem İmamoğlu’na hem de CHP Genel Merkezi’ne CHP’nin on puana yakın bir oy farkıyla seçimi kazanacağını bildirmişti
Bu seçim zaferi CHP içindeki dengeleri ve CHP’nin gelecek perspektifini ne yönde etkileyecektir?
AKP’nin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında, CHP’nin 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerine giderken ortaya koyduğu ‘birlik beraberlik ve hedefe kilitlenme görüntüsü’nün CHP için pozitif bir algıya yol açtığı açıkça fark ediliyor. AKP’ye kamuoyu araştırması yapan bir şirketin üst düzey yöneticisi, ‘‘CHP bu süreçte parti gibi parti, AKP ise dağınık ve kimin ne dediğinin belli olmadığı bir görüntü veriyor. Bunu araştırma sonuçlarında çok açık bir şekilde görüyoruz” tespitini paylaştı. Durum şu an için gerçekten de öyle… Parti yönetimi de taban da parti içi muhalefet de hem 31 Mart, hem de 23 Haziran öncesi tamamen seçim kazanmaya odaklandı. Hatta bu AKP’de de tartışma konusu olmuş… “CHP’nin eski milletvekilleri ve eski belediye başkanları bile sahaya indi, bizimkiler inmiyor ve çalışmıyor” denilmiş… CHP bu ortaklaşmayı her iki seçimde de yaratmayı başardı. Bu yüzden şu an partide ‘iç iktidar’ı değil, ‘yerel iktidar odakları’nı doğru yönetme, bir daha kaybetmeme ve bu başarıyı genel iktidara taşımanın arayışı ve hedefi var. CHP’liler bu süreçte, uzun yıllar sonra yakaladıkları başarıyı, parti içi tartışmalara kurban etmek istemiyor. Bu yüzden, parti şu an belki de tarihinde olmadığı kadar sakin bir dönemden geçiyor. Kuşkusuz, bu süreç yeni aktörleri de ortaya çıkardığı için, siyasetin doğal mecrasında bazı değişim talepleri ve değişimler de olacaktır. Ancak bunlara ilişkin bir perspektif ortaya koymak için henüz çok erken… Bunu yapmak, sürece ve aktörlere zarar vermekten başka bir şeye yaramaz.
CHP uzun süredir ilk defa iktidarı hedefleyen bir parti konumuna geldi tekrar. Bundan sonra CHP geniş bir muhalefet ittifakının oluşması için daha yoğun bir çaba sarf eder mi?
MHP’nin önerdiği AKP’nin de kabul etmek zorunda kaldığı ‘seçime ittifak ile girme’ zorunluluğu, iktidar olan her partiyi daha geniş ittifaklar kurmak zorunda bırakıyor ve bırakacak. Partimiz CHP, yerel biçimde aldığı başarıyı, genel iktidara da taşımayı istiyor. İlk hedefimiz, yapılacak olan ilk genel seçimde, Cumhurbaşkanlığını kazanmak, parlamentoda ise çoğunluğu elde etmek… Bunun yolu ise mevcut sistemde ittifakları doğru kurmaktan geçiyor. Zira; CHP 23 Haziran’ın da ortaya koyduğu siyasi sonuçları doğru okuyacak ve muhalefet cephesini genişletmek için daha cesur adımlar atacaktır. 31 Mart da 23 Haziran da CHP’ye daha cesur davranabilmesi için güç vermiştir. CHP, iktidarın her türlü yalan, demagoji, iftira ve saldırısına karşı toplumun en farklı kesimlerinden oy almayı başarmıştır. Bu da AKP ve MHP’nin ideolojik hegemonyasının kırılmaya başladığını göstermektedir. Artık, “AKP bana şunu der, AKP medyası şunu söyler” korkusu önemli oranda ortadan kalkmıştır. Bu da daha cesur adımları atmayı beraberinde getirecektir.
23 Haziran seçimi öncesinde CHP, HDP seçmenlerinin oylarına ilişkin bir kaygı içine girdi mi? Ve Kürt seçmenin kararlı tutumu CHP kitlesini ve parti yönetimini nasıl etkiledi?
CHP, HDP seçmeninin demokrasiye olan inancını sandıkta göstereceğine ilişkin en küçük bir şüphe ve kaygı taşımadı. Zira, HDP tabanının ‘birlikte hareket etme’ yeteneğinin yüksekliği biliniyor. Ki; bu süreçte hem HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hem de mevcut parti yönetimi, kendi tabanlarını kısa sürede dönüştürmeyi ve yönlendirmeyi başardı. Bu sanılandan da öte zordur. Çünkü seçmen bir makine değildir. Her seçmenin, duyguları, düşünceleri, rakip siyasi partiye ilişkin olumlu – olumsuz anıları, önyargıları vardır. Ancak HDP tüm bunlara rağmen, AKP otoriterizmine güçlü bir ders vermenin önemini kendi seçmenine kavrattı. Seçmen de demokrasiye inancını her iki seçimde de sandığa gelerek gösterdi. Saha çalışması yaptığımızda bunu zaten görüyorduk. Biz sahaya Ekrem İmamoğlu’na oy istemek için indiğimizde, HDP seçmeninin de en az bizim kadar aynı heyecanı ve coşkuyu yaşadığını görüyorduk. Bunu parti üst yönetimine de aktarıyorduk. Ki; yapılan kamuoyu araştırmalarında da bu açıkça görülüyordu. HDP seçmeninin AKP’ye sandıkta verdiği dersin hakkını teslim etmek gerekir. Bu ders, siyasal tarihimize önemli bir demokrasi deneyimi olarak geçecektir. CHP tabanı da yönetimi de HDP seçmeninin gösterdiği tavırdan gerekli dersleri çıkardı. CHP ve İYİ Parti’de de önemli bir değişimin yaşandığını söyleyebilirim. AKP’nin demokrasi güçleri arasında örmeye çalıştığı duvarın yıkıldığını söylemek mümkündür.
Siz seçimin hemen ertesinde Selahattin Demirtaş’a teşekkür ettiniz. Sizce CHP bundan sonra HDP’li seçilmişlerin özgürlükleri için daha fazla çaba sarf eder mi?
HDP seçmeninin hem 31 Mart, hem de 23 Haziran’da ortaya koyduğu performans, CHP’nin tüm kesimlerini etkiledi. Bugün birçok belediyi kazandıysak, bunda HDP yönetimi ve tabanının yadsınamaz bir payı vardır. HDP seçmeni, tüm önyargılarını bir kenara bırakarak CHP’ye yerel iktidarın önünü açmakta büyük katkı sağladı. Bunda Selahattin Demirtaş’ın katkısı çok büyüktür ve tarihe geçecektir. CHP tabanı ve yönetimi de HDP’lilerin gaspedilmiş özgürlüğü için daha çok çaba sarf edecektir. Ancak bu kesinlikle bir diyet borcu değil, ‘demokrasi borcu’dur. Olması gereken de zaten budur. Kürt seçmenin içine katılmadığı bir demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir ayağı eksik kalır. Ya hep beraber özgürleşecek, ya da hep beraber otoriterizme teslim olacağız. Ben birlikte özgürleşeceğimizi düşünüyorum. HDP seçmeninin özgürlüğe ve demokrasiye susadığını ve bunu CHP’liler kadar istediğini biliyorum. AKP’nin, seçimleri kazanmamızda büyük etkisi olan ‘Rum, Yunan, Pontus’ üzerinden başlattığı ırkçı tartışmaya HDP seçmeninin gösterdiği tepkinin doğru okunması gerektiğini düşünüyorum.
Ekrem İmamoğlu kampanyası çerçevesinde Türkiye’de bir kez daha bir barış kapısı aralandı. CHP, bundan sonra diğer muhalefet kesimleri ile birlikte Kürt sorununa ilişkin kapsamlı bir çözüm programı için çalışır mı?
Kürt sorunu barışçıl bir biçimde çözülmeden, ortak yaşama isteği sopayla değil, arzuyla istekle gerçekleşmeden demokrasiye kavuşamayız. CHP bunu gördüğü için Kürt seçmene yüzünü biraz daha döndü. Şimdi bunu bir programatiğe de oturtuyor. Yeni yazılacak olan parti programı, Kürt sorununa çağın gereklerini dikkate alarak bir çözüm perspektifi ortaya koyacak. CHP, kanın durmasının ve barış içinde bir arada yaşamanın gerekliliği konusunda en küçük bir tereddüt bile yaşamıyor. Çünkü CHP bunu gerçekleştirecek birincil partidir. Cumhuriyetin kurucu partisi, yeni süreçte aynı zamanda ‘kucaklayıcı partisi’ de olmak zorundadır. Demokrasi, özgürlükler ve insan hakları AKP’nin demagoji alanından bir an önce kurtarılmak zorundadır. CHP’nin bunu yapabilme gücü vardır. Yeter ki; o potansiyelini açığa çıkarmayı istesin ve bunu başarsın…
Bu seçimde de görüldü ki Türkiye’nin acil olarak bir Anayasa değişiklik paketine ihtiyacı var. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu yapıdan bir an önce kurtulmasının gerekliliği her gün daha çok anlaşılıyor. Anayasa’da yapılacak olan bir değişiklikle, yeniden güçlendirilmiş demokratik parlamenter sisteme dönülmesi şarttır. Zira mevcut sistem, Türkiye’yi siyasetsizleştirdi. Tüm partiler birbirine benzemeye başladı. Bunun demokrasi olmadığı ortada. Anayasa’da yapılacak olan değişikliklerle, çağdaş bir demokratik sisteme kavuşabiliriz. 31 Mart seçimleri, halkın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne onay vermediğini gösterdi. Bugün bir referandum yapılsa, halkın yüzde 60’ı bu sisteme karşı çıktığını oylarıyla gösterir. Çünkü; aslında ortada bir sistem de yok.
Halkın demokratik seçim hakkına İstanbul’da sahip çıkışı parlamentodaki milletvekillerinin de özgüvenini yerine getirdi mi?
Parlamento yeniden işlevine kavuşur mu? Bunun için ne gerekiyor? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen yapı parlamentoyu işlevsiz hale getirdi. Parlamento bugün bir fikir kulübüne benziyor. Vekiller ülkeye dair düşüncelerini ifade ediyor ama değiştirme ve dönüştürme güçleri bulunmuyor. 31 Mart ve 23 Haziran, parlamentonun yeniden güç kazanacağı bir sürecin önünün açtı. Anayasa’da yapılacak olan değişimi emin olun ki; en çok AKP isteyecek…
Sizce Başkanlık sistemi genel olarak bir tartışmaya açılacak mı? Bir gazeteci olarak AKP içinde bu yönde bir eğilim görüyor musunuz?
AKP’li yöneticiler de Başkanlık adı verilen sistemin yürümediğini görüyor. Mevcut yapının kendilerini her gün erittiğinin farkındalar… AKP milletvekilleri, atanmış bakanlara ulaşamıyor, sorunlarını anlatamıyor. Bir iktidar partisinin milletvekili için bundan daha büyük bir eziyet olamaz. Bu yüzden, parlamento eski işlevine yapılacak olan bir anayasa değişikliği ya da iktidar değişimi ile yeniden kavuşacaktır. Bunu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Ancak en önemlisi halk da bu sistemle yaşamak istemiyor. Çünkü bu sistemin sorunları çözmek yerine daha da ağırlaştırdığını görüyorlar. Türkiye, başkanlık sistemi ile her alanda daha da geriye gitti. Oysa ki; tüm seçmenler daha iyi yaşamak, daha çok para kazanmak, hukuki güvence, konut ve barınma hakkı istiyor. Başkanlık sistemi ise demokrasiyi ortadan kaldırmakla kalmıyor, hak ve özgürlükleri daha fazla baskı altına alıyor. Başkanlık gömleğinin Türkiye’ye dar geldiği 23 Haziran’da da görüldü. AKP’liler de bu tespitleri paylaşıyor. Zaten Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün ortaya çıkış mottosu da demokratik parlamenter sistem olacak. AKP’nin bu tazyiğe dayanması artık imkansızdır
AKP ve Cumhurbaşkanı’nın bundan sonra izleyeceği politikalarda bir yumuşama bekliyor musunuz?
AKP ve dolayısıyla genel başkanının artık bu çizgiyi terk edebilmesi mümkün değildir. AKP ne yapacak? Demokrasiyi mi getirecek? Hukuk devletini mi tesis edecek? Gazetecileri tutuklatan yasaları mı ortadan kaldıracak? Kürt sorununu mu çözecek? Ekonomiyi mi ayağa kaldıracak… AKP artık bunların hiçbirini yapamaz ve süreç içinde daha da hırçınlaşır.
Siz hem bir gazeteci hem de bir politikacı olarak tutuklu gazetecilerin davalarını yakından takip ediyorsunuz. Bu konuda beklentileriniz ne yönde?
Basın özgürlüğü konusunda kısa vadede bir düzelme bekliyor musunuz? AKP tutuklu gazetecilerin toplumsal korkuyu yaymadaki işlevini bildiği için bu politikasından vazgeçemez. Gazeteciliği suç olarak gören bir iktidar var karşımızda. Soru sorulmasını ve sorgulanmayı sevmiyor AKP… Ancak bu politikadan biraz geri adım atmak zorunda kalacaklar. Yeni Yargı Reformu adı verilen paket, bazı gazetecilerin serbest kalmasını sağlayabilir. Ancak AKP varken gazeteciler en fazla serbest kalır; özgür olamazlar…
Yeni parti sermayenin umudu
Size göre AKP içinden çıkacak bir parti ya da partiler ülkede yeniden bir kesim seçmen için umut olabilir mi? Egemen sınıfların bir kesimi, hâlâ sağ iktidardan medet uman kimi statüko grupları böyle bir umut ve beklenti içinde görünüyor da o yüzden sordum.
Muhalefet, umudu AKP içinden çıkacak partilerden değil, kendi yaratacağı doğal ve hormonsuz demokrasi deneyimlerinde aramalı ve bulmalıdır. AKP içinden çıkacak partiler, halkın değil ulusal ve uluslararası sermayenin taleplerine umut olabilir. Bu bağlamda, AKP’nin belli bir seçmen kesiminin Gül – Babacan partisine yöneleceği görülüyor. Bu seçenek, AKP’nin dizginlenmesi için kısa vadede faydalıdır. Ancak uzun vadede, AKP’nin tekrarı gibi bir deneyim tehlikesini de barındırmaktadır. Bu yüzden, doğru olan özgücümüze güvenip 23 Haziran’da CHP’ye oy veren AKP ve MHP seçmeninin dönüşümündeki temel faktörleri doğru okumak ve oradaki çözülmeyi hızlandıracak adımları atmaktır.