AKP-MHP ittifakı ve destekçileri yıllardır yurtta savaş, cihanda savaş politikası yürüttüğü halde HDP ve sosyalist partiler dışında savaşa karşı çıkan bir siyasi duruş ortaya konulmamıştır. İdlip’te yaşanan çatışmalar ve onlarca Türk askerinin öldürülmesi sonrası tutarsız da olsa savaş karşıtı bir kamuoyu oluşmaya başlamıştır. Bazı eski askerler de hava desteği olmadan askerimiz neden oralara sürülüyor, itirazında bulunmuşlardır. Bunlar savaşa karşı olduklarından değil, askerlerin tedbirsiz olarak savaş alanına sürülmesine itiraz ediyorlar.
CHP ve bazı çevreler şimdi Suriye’de ne işimiz var, diyor. Halbuki savaş tezkerelerine CHP de oy vermiştir. Afrin işgalinde, Serekani ve Girê Spî işgalinde orada Türk askerinin ne işi var, dememişlerdir. Eğer AKP-MHP şimdi İdlip’te bir savaş içine girmişse buna yol açan Kürt karşıtlığıdır. Afrin, Cerablus, Serekani ve Girê Spî’ye operasyon yapıldığında karşı çıkılmadığı için Türk devleti Suriye’de sonu belli olmayan bir savaşa girmiştir, Libya’ya asker göndermiştir. Bu görülmeden İdlip’te savaş karşıtlığı yapmanın anlamı yok. Zaten Tayyip Erdoğan CHP’lilerin söylediklerini ciddiye almıyor, savaşı sonuna kadar sürdüreceğim, diyor. Son konuşmasında Qamışlo, Dêrik gibi özerk Kürt bölgelerine gireceğini de açıklamıştır. Peki buna CHP’nin tutumu ne olacaktır? CHP sözcülerinden Özgür Özel terörizme karşı olursa destek veririz, diyor. Erdoğan İdlip’te de savaşı Esad terörüne karşı Arap halkını koruyorum diyerek yürütmüyor mu?
Halbuki Türkiye’deki siyasi partilerin, demokratik güçlerin, aydınların, yazarların ilk önce Kürtlere yönelik savaşa karşı çıkmaları gerekmiyor mu? En fazla Kürt nüfusu Türkiye’de yaşamıyor mu? Eğer Kürtlerle birlikte ortak vatanda yaşayacağız, denilecekse en başta da Kürtlere yönelik savaşa karşı çıkılması gerekmez mi? Tabi ki Araplara ya da başka halklara yönelik savaşa da karşı çıkmak gerekir. Ama yan yana yaşanıldığı için Kürt örneğini veriyoruz. Kürtlere yönelik savaşa karşı çıkmayacağız, sonradan da Kürtler kardeşimizdir, diyeceğiz. Bu inandırıcı olabilir mi? İdlip’teki çatışma nedeniyle gösterilen tutum ve çıkarılan ses ister Türkiye sınırları içinde, ister dışında olsun Kürtlere karşı savaş yürütüldüğünde de gösterilmelidir.
CHP yine büyük bir tutarsızlık gösterdi. Bu savaşa yol açan AKP ile ortak açıklama yaptı. Savaşa ve ölümlere yol açanlarla ben aynı bildiriye imza atamam, diyemedi. CHP neden gerçek bir muhalefet yapamıyor ve AKP’ye alternatif olamıyor deniyorsa cevabı bu tutumda aranmalıdır. CHP, askerimizin orada ne işi var, diyerek doğru bir adım atıyor, sonra ortak bildiriye imza atarak olumlu adımını anlamsız hale getiriyor ve AKP iktidarının yürüttüğü savaşın normalleştiricisi oluyor. Sevgili Ahmet Kaya’nın dediği gibi; bu ne yaman çelişki?! Türk ordusu mevcut konumuyla Suriye’de işgalcidir. Eğer çıkarılmazsa buraları ilhak edilecektir. Zaten Türk askerinin kanının döküldüğü yer vatanımızdır, demiyorlar mı? Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı oldukları yalandır. Irak’ın toprak bütünlüğüne saygılı oldukları yalandır. Şimdi konjonktür müsait olmadığı için Suriye’nin ve Irak’ın toprak bütünlüğüne saygılıyız diyorlar. Konjonktür değiştiğinde buralar vatanımızdır, buralar dünya savaşında elimizden alınmıştı, diyecektir. Zaten Erdoğan CHP’ye cevap verirken, Lozan başarısızlıktır, demedi mi?
Daha önce de belirttik; Rusya ile kurulan ilişkiler dönemseldir. Kürt karşıtlığı amaçlarını gerçekleştirmek için Rusya’ya yanaşılmıştır. ABD, Kuzey-Doğu Suriye’nin operasyonuna onay verince yönünü ABD’ye dönmüş, İdlip’le birlikte tamamen ABD ve NATO ile hareket edeceğini ortaya koymuştur. Eğer İdlip için hala yüksek sesle konuşuyorsa konuşturan ABD ve NATO’dur. Aslında Türkiye’nin durumunun ne olacağını Rusya da ABD de biliyordu. Politikalarını da buna göre yürütüyorlardı. Şimdi sadece Türkiye’nin değil, Suriye’deki tüm güçlerin bu taktik yaklaşımları sona ermiştir. Çünkü Suriye’de tutumların net ortaya konulması sürecine girilmiştir. Önceki çatışma süreçleri Türkiye’ye öyle davranma fırsatı veriyordu. Şimdi bunun sonuna gelinmiştir. Ancak Türkiye’nin bu politikalarını ne ABD ve NATO, ne Rusya, ne de başka ülkeler unutacaktır.
Türkiye, AKP-MHP iktidarı şahsında boyunu aşan işlere girmesinin zararını görecektir. Belki bu duygu ve amaçlarını şimdilik hissettirmeyecekler ama Türkiye’ye yönelik tedbirlerini de alacaklardır. Türkiye, geçmişte olduğu gibi demagojilerle kendi gerçekliğini gizleyemeyecektir. Türkiye’yi bu duruma düşüren AKP-MHP ve destekçilerinden gereken hesap sorulacak mıdır? Bunu da önümüzdeki dönemde göreceğiz. İdlip savaşının tozu dumanı içinde önemli bir konu gözden kaçırılmak isteniyor. Süleyman Soylu birden bir bomba gibi İmralı’da yangın çıktı haberini ortaya attı. İdlip’in tozu dumanı içinde İmralı’ya yönelik bir hesap mı yapılıyor, sorusu akla geliyor. Mevcut iktidarın Türkiye’nin hayrını da şerrini de düşünecek bir durumu yok. Bu nedenle Türkiye’yi her türlü kötülük ve çıkmazın içine rahatlıkla atabilirler. Hiç kimse bu dönemde, ağır baskı ortamında Kürtlerde yaşanan sessizliğe aldanmasın. Kürt halkının sinir uçlarına ve kırmızı çizgilerine dokunulmamalı. Bu nedenle Kürt halkının talebi olan avukatlarıyla PKK önderi Abdullah Öcalan’ın hemen görüştürülmesi sağlanmalıdır. Yoksa Süleyman Soylu gibilerin zihniyeti Türkiye’ye tarihinin en büyük hatasını yaptırabilir. İmralı’yla oynamak, Türkiye’nin demokratik birliği ve geleceğiyle oynamaktır.