31 Mart seçim yenilgisinin ardından AKP/MHP iktidarı, seçimden birinci parti olarak çıkan CHP’yi muhatap alarak görüşme trafiği başlattı. Özgür Özel önce Erdoğan, ardından da Bahçeli’yle yaptığı ve içeriğini tam olarak açıklamadığı görüşmeler sonrasında bu sürecin “normalleşme” olarak tanımlanabileceğini söyledi. Yeni anayasa tartışmalarının alevlendiği bir dönemde diyalog zemini için görüşme trafiğini sürdüren Özel’in normalleşme anlayışı -yaptığı yarım yamalak açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla-, tutuklu generaller, Gezi davası, emekli maaşları, asgari ücret, belediyelerin borçları, seçim sonuçları gibi konulardan ibaret.
Özel’in normalleşme dediği süreç içinde gündeme getirdiği konuların önemini gözardı etmeden
Özel’e ve CHP’ye şu soruları yöneltmek gerekiyor:
Hukukun tamamen rafa kaldırıldığı OHAL düzenine dayanılarak çıkarılan KHK’larla radyo, televizyon, gazete, dergi ve bilumum yayın kuruluşlarının kapatıldığı; pek çok kamu çalışanının ihraç edildiği ve yurttaşlık haklarının birçoğunu kullanamadığı; muhalif siyasetçilerin hakkında herhangi bir hüküm bulunmadığı halde yıllardır özgürlüğünden mahrum bırakıldığı koşullar sürerken nasıl bir normalleşmeden söz ediyorsunuz?
Soruyu biraz daha genişletelim: Yıllardır cezasız kalan iş cinayetleri, zırhlı araç çarpması nedeniyle ölümler; Suruç, 10 Ekim vb katliamlar, işkence vakaları vs; devlet hazinesini milyarlarca dolar zarara uğratan kamu özel ortaklıkları, kamu yararı olmayan ihaleler, kamu alacaklarının affedilmesi ve benzerleri bu normalleşmenin neresine tekabül ediyor?
Normalleşirken halklar arasında kutuplaşma yaratan, birbirine düşmanlaştıran savaş politikalarını, emekçilerin vahşice sömürüldüğü çalışma rejimini, doğa katliamlarını gündeminize almak hiç mi aklınıza gelmiyor?
Yoksa sizin normalleşme dediğiniz, İttihat ve Terakki’nin çerçevesini çizdiği Sünni-Türk’ler dışında kalan ırk, din ve mezheplere yönelik ayrımcılığa dayanan, işçi sınıfının inkârını içeren “müesses nizam” ile sınırlı bir normalleşme mi?
Normalleşmeyi, tiranlarla el sıkışmaktan ibaret görüyorsanız, vay sizin halinize! Zira siz bir taraftan tiranlarla el sıkışarak normalleşileceğini zannederken, el sıkıştıklarınız kendi normalleri olan “otoriterleşme”yi güçlendirecek yeni düzenlemeleri hazırlamaktan geri durmuyor. 9. Yargı Paketi de bunlardan biri.
23 farklı kanun ve 3 kanun hükmünde kararnamede değişiklik veya düzenleme içeren ve 60 maddeden oluşan Yargı Paketi, halkın gerçeklere ulaşmasını engelleyecek, iktidarın eleştirilmesinin önünü kapatacak yeni yaptırımlar içeriyor. Bunların başında ise Türk Ceza Kanunu (TCK)’da yer alan ajanlık ve casusluk suçlarının dışında, özellikle “sosyal medya aracılığıyla” Türkiye aleyhine propaganda yürüttüğü iddia edilen “etki ajanları”na karşı düzenleme yer alıyor.
Daha önce de çeşitli vesilelerle gündeme gelen “etki ajanı” tanımlamasına “Türkiye aleyhinde kara propaganda yapılmasına alan açtığına hükmedilenler” giriyor. Bu çerçevede “ülkenin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini bozanlar” bu kapsamda değerlendirilecek.
“Etki ajanı” adı altında bir suç tanımı, siyasi iktidarların izlediği politikaların toplumun genel çıkarlarıyla çeliştiği dönemlerde, -özellikle soğuk savaş döneminde- kimi ülkelerde farklı adlar altında uygulanmış. Özellikle yargı bağımsızlığının bulunmadığı koşullarda düşünce ve ifade özgürlüğünün her türünü “ülke aleyhinde kara propaganda” olarak değerlendirmek mümkün. Örneğin yüksek enflasyon, işsizlik, vergi adaletsizliği, gelir eşitsizliği, yolsuzluklar, kamu hizmetlerinin (eğitim, sağlık vs) sunumundaki yanlışlar, savaş politikaları, seçim hileleri, doğa katliamları vb. konularda haber yapan ya da iktidarı eleştirenler “etki ajanı” olmakla suçlanıp, cezalandırılabilecek.
“Değişim hareketi”nin adayı olarak girdiği genel kurulda partisinin başına geçen Özgür Özel’in liderliğinde CHP, 31 Mart seçimlerinde aldığı halk desteği ile uzun yıllar sonra birinci parti oldu. Ancak CHP, “müesses nizam”la arasına mesafe koy(a)madığı ve tiranlarla tokalaşmayı “normalleşme” olarak kabul ettiği sürece otokratik rejimin aparatı olmaktan kurtulamadığı gibi kendisinden “değişim” bekleyenlerden aldığı desteği kaybedecek ve “CHP’den demokrasi çıkmaz!” düşüncesinde olanların haklılığını bir kez daha kanıtlanmış olacaktır.