CHP, düzenlediği ‘Uluslararası Suriye Konferansı’nın sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgede, farklı isimler altında Suriye’de faaliyet gösteren cihatçı örgütlere verilen desteğin derhal sona erdirilmesi gerektiği vurgulandı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) düzenlediği ve uluslararası katılımcıların da katıldığı “Suriye Konferansı”nın sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgede, Suriye’deki çatışmaların sona erdirilmesi ve Suriye’deki barış, huzur ve istikrarın tesis edilmesi Türkiye’nin temel ve öncelikli bir hedef olması gerektiği belirtildi.
Konferansın sonuç bildirgesi şöyle:
“1. CHP, Türkiye’nin huzuru ve güvenliği ile bölgemizin istikrarı bakımından en önemli sorunlarımızdan biri haline gelen Suriye krizinin çözümüne katkı sağlamak, meselenin siyasi ve insani boyutlarını tartışarak yapıcı öneriler üretmek için 28 Eylül 2019 tarihinde İstanbul’da kamuoyuna açık bir uluslararası konferans düzenlemiştir.
2. Konferansa, Türkiye’den, bölgemizden ve uluslararası örgütlerden siyasetçi, diplomat, akademisyen, gazeteci ve STK temsilcileri katılmıştır.
3. Komşumuz Suriye’de çatışmaların sona erdirilerek, barış, huzur ve istikrarın tesis edilmesi ve Suriyeli sığınmacılar meselesinin uluslararası hukuk ve insan hakları ekseninde çözümü Türkiye için temel ve öncelikli bir hedef olmalıdır.
4. Uluslararası ölçekteki çalışmalara katkı sağlamayı amaçlayan konferans, her şeyden önce Suriye’deki sorunun temel dinamiklerini bölge ülkelerinin bölgesel sahiplenme anlayışı içinde birlikte çözümlemelerine yardımcı olma imkanlarını araştırmıştır. Konferans, bu amaçla Suriyeli sığınmacıların bulundukları ülkelerdeki durumlarını, meselenin uluslararası boyutunu, komşu ülkelerin çözüme ne gibi katkılarda bulunabileceklerini ve Suriye’nin komşularıyla nasıl bir eşgüdüm oluşturabileceği konularını da irdelemiştir.
5. Konferans tartışmaları ışığında CHP olarak çıkardığımız başlıca sonuçlar şunlardır.
-Bölgedeki ve bölge dışındaki devletlerin uluslararası meşruiyet zeminine dayanmayan müdahaleleri, Suriye’deki yangını büyüterek önce ülke sonra bölge sathına yaymış ve komşumuzdaki krizi bölgesel ve küresel ölçekteki farklı sorunların da tetikleyicisi haline getirmiştir. Hal böyleyken, AKP’nin batağa saplanan Suriye siyasetinde kapsamlı bir değişimin nasıl yapılacağına ilişkin sorular hala cevap beklemektedir.
– Bölgemizdeki ve bölge dışındaki siyasi aktörlerin büyük çoğunluğunun Suriye’deki krize barışçıl yollarla son verme gayreti içinde olduklarını memnuniyetle not ediyoruz. Türkiye’nin Suriye siyasetinde barışı önceleyerek atacağı adımların ülkemizin çıkarları, bölgemizin refahı ve küresel güvenlik bakımından tayin edici olacağı belirtilmiştir.
– Suriye’de Birleşmiş Milletler kararlarıyla terör örgütü olarak ilan edilen örgütlere karşı küresel ölçekte bir işbirliği gerektiğine işaret edilmiş, ayrıca, Türkiye’nin, Suriye’den yönelebilecek somut tehditlere karşı güvenliğini Suriye yönetimiyle ve Suriye toplumunu oluşturan bütün meşru aktörlerle çok yönlü diplomasiye başvurarak bertaraf edebileceği kaydedilmiştir.
– Türkiye, Suriye krizi bağlamında sadece Suriye yönetimiyle sorun yaşamamaktadır. Akışkan ve kırılgan saha koşulları ülkemizi krize müdahil diğer aktörlerle de her an çatışabilir bir konumda tutmaktadır. Çok boyutlu bu gerilimden en az hasarla çıkmanın yolu Türkiye-Suriye ilişkilerini bir an önce yeniden rayına oturtmaktan geçmektedir.
– Türkiye’nin Suriye sahasındaki askeri varlığının kontrollü biçimde azaltılması yerine sürekli artırılmaya çalışılması ülkemizi çoklu güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığını genişleterek masadaki gücünü artıracağı düşüncesinin tehlikeli bir hayal olduğu ifade edilerek, Türkiye’nin desteklediği örgütlerin yerlerinden ettiği sivillerin öfkesinin ülkemize yönelmesinden endişe duyulduğu kaydedilmiştir.
– Suriye’nin farklı dil, din, mezhep ve etnik aidiyetlerin bileşimiyle oluşan çoğulcu ve seküler toplumsal dokusunun korunmasına özen gösterilmesi, bu bağlamda, Suriye’nin geleceğine Suriye toplumunun bileşenlerinin kendi aralarındaki müzakerelerle karar vermeleri gerektiği vurgulanmıştır. Bu düşünceden hareketle, Ocak 2018’de Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde alınan kararlar çerçevesinde Anayasa Komitesi’nin bir an önce oluşturulması ve Türkiye’nin BM sürecini kolaylaştıran ve hızlandıran bir bölgesel aktör olmasının kritik önemine işaret edilmiştir. 16 Eylül 2019 tarihinde Ankara’da yapılan Üçlü Zirve’de bu bakımdan kaydedilen ilerleme not edilmiş, oluşturulacak Anayasa Komitesi’nin dış müdahalelerden uzak biçimde, Suriye halkının ortak çıkarları zemininde bir mutabakat sağlamaya odaklanmasının önemi vurgulanmıştır.
– İdlib vilayetindeki çatışmaların gidişatının, Suriye’deki savaşın son perdesinin Türkiye’nin üzerine kapandığına ilişkin endişeleri artırdığına dikkat çekilerek, ülkemizin, bir yanda İdlib kaynaklı büyük bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya olduğu, diğer yanda İdlib’deki on binlerce Suriyeli ve yabancı, çoğunluğu cihatçı teröristin Türkiye’ye sızmaları tehlikesinin bulunduğu kaydedilmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin, sınır güvenliğimizi korumaya odaklı adımlar atması ve olası sığınmacı akınlarını bölgesel ve Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’in de dahil olacağı uluslararası düzeyde yük paylaşımı yoluyla çözme arayışlarını yoğunlaştırması gereğinin altı çizilmiştir.
– Suriye’de savaş nedeniyle temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan milyonlarca insanın bu mağduriyetlerini gidermek için, Suriye halkına gönderilen insani yardımlara erişimin önündeki bütün engellerin kaldırılması, Suriye yeniden güvenli ülke haline geldikten sonra sığınmacıların gönüllü geri dönüşlerinin teşvik edilmesi, ülkemizde kalabilecek olan Suriyelilerin ise toplumumuza uyum sağlamaları için plan ve stratejilerin oluşturulması öncelikli hedefler olarak belirlenmiştir.
– Kayıp kuşakların oluşumunu engellemek ve çalışma yaşamında kayıt dışı istihdam başta olmak üzere istismarın önüne geçmek için yerel ve merkezi idarelerin işbirliğinin altı çizilmiştir. Uyum politikalarının etkin olarak uygulanabilmesi için yerel idarelere önemli görevler düştüğü belirtilmiş, ülkemizdeki Suriyelilerin toplumumuza uyumları için Ankara ile yerel yönetimler arasındaki koordinasyonun önemi vurgulanmıştır.
– Aynı zamanda, sığınmacı üreten savaş politikalarına son verilmesi gerektiği ve bu kapsamda, farklı isimler altında Suriye’de faaliyet gösteren cihatçı örgütlere ve silahlı muhaliflere verilen desteğin derhal sona erdirilmesi özellikle vurgulanmıştır.
– Suriye’deki savaşa müdahil olan bölge ülkelerinin, bölgenin huzur, barış ve istikrarı için Suriye’deki savaşı bitirmeye odaklanmaları gerektiğinin altı çizilmiş, Suriye’nin yaralarını sarması için bölge ülkelerinin desteğinin önemli olduğu vurgulanmıştır.
6. Suriye’de Fırat’ın doğusunda başka bir devletle farklı politika, batısında yine başka bir devletle yine farklı bir politika uygulamanın Türkiye’yi çoklu tehditlerle karşı karşıya bırakarak köşeye sıkıştırdığı; yapılması gerekenin, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık, egemenlik ve iyi komşuluk ilişkileri ilkeleri üzerinde yükselen bütünlüklü ve uyumlu tek bir Suriye politikası izlemek olduğu belirtilmiştir.
7. Türkiye’nin, Suriye’nin yeniden inşasına en büyük katkıyı öncelikle barıştan yana, güvenilir bir komşu olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyarak verebileceği görüşünün altı çizilmiştir.
8. CHP Suriye’de barışın tesisi ile birlikte Ortadoğu Bölgesi’nde kalıcı bir barışın da kurulabileceği inancını taşımakta ve savunmaktadır. Bu bağlamda, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı (OBİT) düşüncesinin hayata geçirilmesi için kararlı ve ısrarlı şekilde çalışılması gerektiğine inanmaktadır. Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın öncelikle başlatmaları gerektiği düşünülen bu süreç, koşullar elverdiğince tüm Ortadoğu Bölgesi’ni bir barış, istikrar ve işbirliği atmosferine kavuşturacaktır. Bölge ülkelerinin katılımına ve bölge dışı aktörlerin ve uluslararası kuruluşların desteğine de açık olan bu girişimin önemi de konferans sırasında güçlü bir şekilde dile getirilmiştir.”