Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran partidir. CHP, ulus devletler çağında Osmanlı İmparatorluğu’nun doğal ölümüne engel olamayan İttihat ve Terakki Partisi’nin ikinci nesil kadroları tarafından kuruldu. Genç cumhuriyet, 1930’larda olmasa da -biraz da batının zorlamasıyla- 1945’ten itibaren kendi içinden bir muhalefet partisini doğurdu. Böylece iktidarı hemen devralan Demokrat Parti (DP), biraz da kurucularının sınıfsal niteliği yüzünden sağ parti olunca, “solculuk” devlet partisi CHP’ye kaldı. DP’nin sağcılığı derinleştikçe muhalefetteki CHP ‘sol’ olarak algılanmaya başladı.
Albaylar cuntası, 1960 yılında Demokrat Parti’yi devirerek iktidara el koydu. 1961 yılında yapılan Anayasa, ülkeye demokratik bir ortam sağlamayı amaçlıyordu. Nitekim işte böylesi bir ortamda sosyalist bir parti kuruldu, sarı sendikacılık yapan Türk-İş’ten ayrılanlar DİSK gibi bir sendikal yapıyı oluşturabildiler. Ancak Demokrat Parti’yi kapatmakla siyasetteki sağ damar yok edilemediği gibi Adalet Partisi ile güçlenerek devam etti ve yeniden iktidarı ele geçirdiler. Devlet Partisi CHP’ye yine muhalefet yolu gözüktü ve böylece çok kısa aralıklar haricinde iktidar hep sağın oldu.
1960’lı yılların sonlarına doğru CHP dünyada ve ülkemizde esen şiddetli sol rüzgarlardan etkilendi ve kendisinin siyaseten “ortanın solu”nda olduğunu deklare etti. Dahası genel başkanlık İsmet İnönü’den Bülent Ecevit’e -seçimle- geçince CHP’nin yeni konumu daha sahici görünmeye başladı. Nitekim koalisyon hükümetleri halinde de olsa Ecevit’in “halkçı” CHP’si iktidara taşındı. Ardından 12 Eylül’deki faşist askeri darbenin tüm partilerle birlikte CHP’yi de kapatmasını ve faşizm sonrası CHP’nin yeniden açılmasını uzun uzun anlatmayacağım. Okurlarımızın yakın tarih bilincine güveniyorum.
Bir türlü demokratikleşemeyen 100 yıllık cumhuriyet tarihimizin siyaseten sağ ve sol olmak üzere iki damarı vardır. Sağ partiler, üç çeşittir: Demirel’inkiler gibi laik sağcılar, Erbakan’ınkiler gibi İslamcı sağcılar ve Türkeş’inkiler gibiler… İslamcı ve laik sağcı partiler ya tek başına ya da koalisyon olarak hep iktidar oldular. 12 Eylül faşist rejimi siyasi partileri kapatıp yeniden açılma zamanı geldiğinde de partileri kendilerince dizayn etmeye çalıştıklarında ise ortaya aslında sağcı olan ama dört siyasi eğilimi de içerdiğini iddia eden ANAP ve AKP gibi yeni tür sağcı partiler ortaya çıktı.
Bu arada iktidara gelmeleri halinde devlet nimetlerinden yararlanmak isteyen kesimler -kimi sosyalistler, Aleviler ve kendi partilerini henüz kurmamış olan Kürtler- 12 Eylül sonrasında CHP’ye katıldılar. Tüm ezilenlerin, sömürülenlerin sağın alternatifi olarak CHP’yi tercih eder hale gelmesi, devlet partisi CHP’nin sol gibi algılanmasına neden olurken CHP iktidara gelmekten çok, iktidardaki sağ partiyi -mesela laiklik konusunda- denetleyen bir kurum olmayı önemsedi.
Halkın Emek Partisi’nin 1990 yılında kurulmasından itibaren Kürtler kendilerini CHP’den kurtardılar. Kendi partilerini kurma girişimleri başarısız olan Alevilerin büyük çoğunluğu ise halen CHP’deler. Sosyalist solun önemli bir bölümü kendi partilerini kurmuş olsa da kiminin aklı ve gönlü orada. Dahası atadan İnönücü, babadan Ecevitçi olup halen CHP’de olmayı bir meziyet sayan milyonlar bulunuyor. Yani CHP aslında bir kitle partisi olmanın tüm özelliklerini taşıyor. Bu yüzden pek çok kanat içermekte.
Kırsalda köylünün bir kısmı ile esnaflar, büyük şehirlerde müteahhitler, samimi sosyal demokratlar ve laikliği çok önemseyen okumuş aydın kitleler ve halen partinin önemli bir bölümünü temsil eden Alevileriyle CHP tam bir yamalı bohçadır. Sağ partiler gibi yeknesak bir politika izleyemez. Dahası CHP’deki her grup, genel başkanlığa kendi kesiminin etkileyebileceği ya da yönetebileceği kişiyi getirmeye çalışır. Genel başkan, sağcı partilerdeki gibi otorite olmaktan çok, partideki kanatları bir arada tutmaya çalışan biri olmak durumundadır: Tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu, tıpkı Özgür Özel gibi…
Mülteci karşıtlığı konusundaki bayrağı kimseye kaptırmamak isteyen birini bırakın partiden atmayı, yeniden Bolu Belediye Başkanlığı’na aday gösteren bir CHP yönetimi, aynı konuda öne çıkmak isteyen bir başka belediye başkan adayını “sürçü lisan” diyerek düzeltmeye kalkmasın! Söz konusu zevatlar, Avrupa’da Marine Le Pen, Giorgia Meloni ve hatta ABD’de Trump ile “zamanın ruhu” mülteci karşıtı faşist olmak diyorlarsa Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndaki halini de unutmasınlar yani…