Avrupa kapitalizmi için de Rusya ve ABD kapitalizmi için de Türk pazarı ve Türk ordusu vazgeçilmez değerdedir. Türk pazarından maksimum kâr elde etmek, Türk ordusundan da Libya’dan İran’a kadar uzanan bölgede hegemonya elde etmek için yararlanmak ister.
Şimdi soralım Türk pazarında emeği şiddetle sömürerek maksimum kâr elde etmesi demokratik bir Türkiye’de mi daha kolaydır yoksa diktatörlükle yönetilen bir Türkiye’de mi daha kolaydır. Yanıt basit. Faşizm demek sendikasız, grevsiz işçi-emekçi demektir. O nedenle böyle bir ülke küresel tekeller için dikensiz gül bahçesidir.
Orduya gelelim. Demokratik bir Türkiye’de mi küresel emperyalizm Türk ordusunu bölgede daha kolay kullanır, yoksa faşist diktatörlükle yönetilen bir ülkede mi? Yanıt basit “Barış” sözcüğünün bile yasaklandığı bir ülkede Türk ordusunu sınır ötesi savaşlara sürüklemenin önünde hiçbir engel kalmaz.
Bu da gösteriyor ki, küresel kapitalizmin çıkarları Türkiye’de demokrasinin olup olmamasından bağımsızdır. Bir iktidar ister demokratik olsun, ister faşist, bu devletler sadece şuna bakar: Türk ekonomik pazarındaki çıkarları güvencede mi, Türk ordusunun küresel emperyalizme desteği sağlanmakta mı? Bu iki işi yapan iktidar bu devletlerin desteğini kazanır. İster demokratik olsun, ister faşist…
Demokratik kamuoyunun hükümetler üzerinde etkin olduğu Avrupa devletlerinde işler Rusya ve ABD’ye göre daha karmaşıktır. Bu ülkelerin demokratik güçleri kendi hükümetlerinin Türk faşist rejimiyle işbirliğine karşıdır. O nedenle Avrupalı kapitalistler Türk devleti ile ilişkilerini sürdürürken bu kamuoyunu dikkate alır. Şu anda Erdoğan rejimi HDP ve CHP’yi tasfiye etse ve ardından seçimsiz ve meclissiz bir dikta rejimine yönelse, Avrupalı devletler bunu kabul edemez. Kendi halklarından korkarlar.
Ama ya faşist rejim seçimli ve meclisli bir rejimse?.. İşte bu iki biçimsel kurum, Batılı kapitalist iktidarların elinde, kendi kamuoylarını kandırmak, oyalamak, beklentiye sokmak için güçlü bir silah olur. Oysa ortada ne meşru bir seçim vardır, ne de meşru bir meclis. Fakat bütün partiler meşru olmayan seçimlere girmekte ve meşru olmayan mecliste temsil edilmektedir.
Şu da var: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ona başvuran siyasi mağdurların davalarını “Hukuki yollar tüketilmediği için reddederken” Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin varlığına dayanmakta, bu mahkemeden olumlu ya da olumsuz karar çıkmadıkça, “hukuk yolları tüketilmedi” diyebilmektedir. Oysa Türkiye’de ne hukuk vardır, ne de bağımsız bir yargı. Ama mağdurlar Cumhurbaşkanı’na bağlı AYM’de hak aramaktadır.
İşte bütün bunların sonucunda kapitalist devletler Türkiye’deki rejimi değil de rejimin “faşizan” uygulamalarını eleştirmekte, buna karşılık faşist rejimle ilişkilerini, Türk pazarındaki çıkarları ve Türk ordusunu kullanma hesapları yüzünden desteklemekte, Batılı demokratik kamuoyunu da “faşizme karşı” değil, rejimin “kimi uygulamalarına” karşı yaptıkları eleştirilerle pasifize etmektedir.
Hepinizin ezbere bildiği bunca lafı, sizin için değil, CHP yönetimi için ediyorum. CHP’nin TBMM’deki varlığı kapitalist devletlerin Erdoğan rejimine, kendi kamuoylarına çalım atarak destek vermelerinde en büyük etkendir. Erdoğan rejimi hâlâ ayakta kalabiliyorsa, küresel devletlerden aldığı destek sayesindedir.
Bu “dış güç” ve onun desteği olmasa faşist rejim çoktan tarihe karışmış olurdu.
Havuz medyasının “dış güçler” yaygarası tam bir yalandır. Hepsi de bu “dış güçlere” sabah akşam dua etmektedir.
Kestirmeden konuşalım: Şu anda CHP TBMM’den çekilme kararı alsa, Rusya ve ABD’yi geçelim, hiçbir Batılı hükümet kendi kamuoyunu Türkiye hakkında yanıltmaya devam edemez. Bu kamuoyunun baskısıyla Erdoğan rejimi ne AB aday üyeliğini sürdürebilir, ne Avrupa Konseyi’nde kalabilir, ne şimdi aldığı yardımları alabilir ve hatta NATO üyeliğini koruyabilir.
Mevcut rejimi küresel kapitalist devletler yani dış güçler ayakta tutmakta, CHP’nin TBMM’deki varlığı bu “dış güçlerin” Avrupa halklarını kandırmasına sebep olmakta.
O halde bir çağrıda bulunalım: HDP, Edirne’den Hakkari’ye yürüyecek. Buna karşılık Kılıçdaroğlu “sokağa çıkmayacak.” Madem “sokağa çıkamıyorsun”, madem TBMM’de kendi vekilini bile tutuklanmaktan koruyamıyorsun, o halde anlaşalım: “Sokağa çıkma, TBMM’den çık.”