İşte Ekim ayı kapıya dayandı. Aylardır reklamı yapılan Adalet Reformu’nun yeni yasama yılına başlayacak olan Meclis’te görüşülmesi gerekiyor. Görüşülüp ilk bir-iki yasa çıkacaksa, Ekim’de bu işin bitmesi gerekir. Çünkü Kasım-Aralık ayları bütçe görüşmelerine ayrılmak zorunda.
Peki görüşülür mü? Ben, bu savaş havası sürdükçe, cezaevlerindeki nüfusu bir nebze olsun hafifletecek bir adım atılabileceğini sanmıyorum. Dahası iktidarın kendini sürdürebilmesi için savaşın kendisi olmasa bile savaş havasına ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim.
Ancak sadece Suriye sorununa odaklanmak yerine, küçük ortağını ikna ederek ya da etkilemeden, kendini tüm cephelerde (mesela birkaç bakan değiştirmek gibi) restore etmek isteyen bir iktidar için Adalet Reformu’ndaki kimi kırıntılar bile işe yarayabilir. (Yeni kurulacak partileri hain ilan etmek yerine, AB standartlarına ben de dönmek istiyorum, hamlesi iktidar açısından daha şık ve sonuç alıcı olurdu mesela.)
Böylece Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın son günlerde açtığı nispeten özgürlükçü yol, kimi yasal düzenlemelerle sağlamlaştırılabilinir ve yargıçların da eli güçlenir. İçeride olduğu için kamuoyunun tepkisini çeken kimi aydın ve gazeteciler tahliye olabilir. Davalar düşer veya beraat ederler. Onlar için yükselen sesler diner.
İyi de 20-25 yıldır içeride olan siyasi mahpuslar ne olacak? Bir an önce cezaevlerinden dışarıya çıkarılması gereken insanlar asıl onlar değil mi? Büyük vakarla ülkede yaşananları izleyen: “aydınları-gazetecileri içeri atmayın” diye dışarıya seslenen bu insanların durumu da unutulmuş değil aslında.
DGM’de yargılanmış, Özel Yetkili Mahkemeler’den hüküm almış, yanında avukat olmaksızın ifade vermiş herkesin mevcut hükümlü hali aslında sakat. Yani önce tahliye edilmeleri sonra de yeniden yargılanmaları gerekiyor.
Nitekim Hizbullah hükümlüleri bu nedenle tahliye edildiler. Devrimci ve yurtsever hükümlülerin, aynı gerekçelerle yaptıkları tahliye başvurularının seri halde reddedilmesi sorunu çözmüyor, erteliyor.
Binlerce hatta onbinlerce dosyaya yeniden bakmak ve çıkabilecek beraat kararları ardından ödenmesi gerekebilecek milyarlarca tazminat parasına muhattap olmadan sorunu çözme arayışları ise sürüyor.
25 yıllıklar, umulacağı üzere müebbet hapis cezası yatıyor. Onların 40* yıllık yatma sürelerinin makul bir süreye indirilmesi, infaz süresi “ölünceye dek” diye ifade edilen ağırlaştırılmış müebbete kesin bir süre getirilmesi de tartışma konuları arasında bulunuyor. En ağır cezanın infazının en fazla 25 yıl olması öneriliyor.
Tüm bu tartışmalar, sadece bizden her geçen gün uzaklaşmakta olan Avrupa Birliği mahfillerinden değil, Ankara’daki etkili ve yetkili ortamlarda da değerlendiriliyor.
Söz konusu önerilerin somut hale dönüşme ihtimalinin ilk sinyalini almak için Ekim ayı bir fırsat verebilir. Sonucu hep birlikte izleyeceğiz.
*********
Ama bu böyle olmuyor ki! Siz beni yine çalıştırıyorsunuz. Hani ben kaytaracaktım!…
*Müebbet hapis cezası alanların bihakkın tahliye süresi 40 yıl, şartlı tahliye süresi ise 30 yıldır. Ağırlaştırılmış müebbetteki tahliye tarihi olmayışı Avrupa hukukunda kabul görmüyor.
Sincan 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi Sincan/Ankara