Türkiye’nin 19 Aralık’ta cezaevlerinde kullandığı kimyasal ile bugün HPG’ye karşı kullandığı kimyasal aynı. Savunma Bakanı Akar, ‘Envanterimizde yok’ dese de yaşananlar Akar’ın sözlerini yalanlıyor
Yadigar Aygün
“Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen 19 Aralık 2000 tarihinde 20 ayrı cezaevine eşzamanlı yapılan operasyonun üzerinden 22 yıl geçti. Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Anavatan Partisi (ANAP) koalisyonunun başbakanı Bülent Ecevit’in “Teröristleri kendi terörlerinden kurtarma” olarak tanımladığı saldırılarda onlarca kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce tutuklu ise yaralandı.
F tipi cezaevlerine geçiş kararının alındığı 2000 yılında, koğuş sisteminden hücre tipi sisteme geçme planına karşı çıkan siyasi tutuklular, taleplerini 19 maddede toplayıp süresiz açlık grevine başladı. 20 Ekim’de başlayan açlık grevine yanıt verilmemesi üzerine ise 45. gününde ölüm orucuna dönüştürülmüştü. Bu eylem üzerine ‘Hayata Dönüş’ adı altında 20 cezaevine dönük operasyon kararı alındı. 19-22 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen operasyonlarda 8 jandarma komando taburu, 37 bölük asker, binlerce çevik kuvvet ve gardiyan görev aldı. İçeriği bilinmeyen kimyasallar, el bombaları ve 20 bini aşkın gaz bombasının kullanıldığı bu operasyonlar sonucunda 30’u tutuklu, 2’si asker olmak üzere toplam 32 kişi hayatını kaybetti. Bu katliamın ardından devam eden ölüm oruçlarında ise içeride ve dışarıda 122 kişi daha yaşamını yitirdi. Yine 600’ün üzerinde tutuklu ise kullanılan kimyasal ve ölüm orucuna dönük müdahaleler sonucu Wernicke Korsakoff hastalığına yakalandı.
Adli Tıp raporu belgeledi
Adli Tıp uzmanlarının raporlarına göre de koğuşlarda gaz bombası kullanıldı. Raporlara göre Bayrampaşa Kapalı Cezaevi’ndeki C-1 koğuşundaki kadın tutukluların güvenlik görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı, gaz ve sinir bombalarının çıkardığı yangında öldükleri belirlendi. Adli Tıp uzmanlarının raporunda, yanarak ölen kadınların giysi parçaları ve ciltlerinde yanıcı olan solvent maddelerinin bulunduğu tespit edildi. Raporda 12 kişinin hayatını kaybettiği C-1 koğuşunda 6 kadın tutukludan 5’inin yanarak, 1’inin ise gazdan zehirlenerek öldüğü vurgulandı. C-1 koğuşunda hayatını kaybeden Yazgülü Güler Öztürk, Seyhan Doğan, Özlem Ercan, Şefinur Tezgel ve Gülser Tuzcu’nun cesetlerine yapılan otopsilerde elbise parçaları ile saç, doku ve cilt örneklerinde tinerde bulunan organit solventlerden toluen, xylene ve metanol saptandığı kaydedildi. Nilüfer Alcan adlı tutuklunun ise gaz zehirlenmesi sonucu öldüğü tespit edildi. Raporda, operasyonda kullanılan bombaların etkin maddesinin 20 gramının 38 dakikada insanı öldürdüğüne şu sözlerle dikkat çekildi; “C-1 koğuşunda 35 gram bomba maddesi bulundu.” Raporda, C-14 ve C-15 koğuşlarına da ateş açıldığı ve içeri, üzerinde “Kapalı yerlerde kullanmayın” ve “Bombayı insan ve yanan madde olmayan sahaya fırlat” yazılarının bulunduğu çok sayıda göz yaşartıcı bomba ile gaz bombasının atıldığı kaydedildi.
‘Alev almadım ama yandım’
Dönemin tanıklarının anlatımlarına “Hayata Dönüş Operasyonu” kitabında yer veren avukat Güçlü Sevimli, Ebru Dinçer’in anlattıklarına şu şekilde yer vermişti: “Koğuştan çıkmadan önce ve çıkmaya başladığımız sırada giriş kapısını yaktılar. Kimyasal madde olduğu daha sonra söylendi. Çünkü normal yangın kademe kademe yayılır. Yani yer yer tutuşur, tutuşa tutuşa alev olur. Bu öyle değildi. Bir anda oldu alev. Saniyeler içinde koğuş yanmaya başladı. Örneğin ben yandığımda elbiselerim sağlamdı. Vücudu yakıyor. İlginç bir şey. Benim sırtım, ellerim ve yüzüm yandı ama giydiğim şeyler yanmadı. Yani ben tutuşmadım, alev almadım ama yandım. Ellerimde, avuç içlerimde yanıklar yoktu ama avuç içlerim yanıyordu sanki. Ateşin, alevin yakışı değildi bu.”
Birsen Kars’ın ise “Diri diri yaktılar” sözleri hala hafızalarımızda.
Zehirlenerek öldü
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davada emekli bir uzman çavuş, değişik gaz bombaları kullanıldığını, tutukluların teslim olmak istemelerine rağmen kapıların açılmadığını, koğuşlara atılan battaniyelere su yerine benzin döküldüğünü itiraf etti.
İnsanlar eridi
Davanın avukatlarından biri olan Gülizar Tuncer, o dönem ve sonrasında yaşananları anlattı. 19 Aralık Cezaevi Katliamı’nda hala niteliğinin ne olduğunun anlaşılamadığı kimyasal silahların kullanıldığına dikkati çeken Tuncer, kimyasallardan kaynaklı olarak tutukluların yaşamını yitirdiğini vurguladı. Kimyasal kullanımına dair delillerin olduğunu belirten Tuncer, “Katliamda binlerce gaz bombası, mermi, ağır sonuçları olan yüksek kinetik enerjiye sahip silahlar kullanıldı. Dava dosyasındaki deliller bunu ortaya koydu. Fosfor bombasına benzeyen ama hala ne olduğu tespit edilemeyen kimyasallar kullanıldı. Bilirkişi raporlarında kapalı alanda kullanılması yasak olan, öldürücü nitelik taşıdığı bilindiği halde sayısız gaz bombasının kullanıldığı ortaya çıktı. Kadınlar koğuşuna yukarıdan delinerek atılan kimyasallar kadınların diri diri yanmasına neden oldu. Ağzı, burnu ve vücudu eriyen insanlar oldu” dedi.
Yakılanlar kömürleşmişti
Kimyasalların incelenmesini ve araştırılmasını talep ettiklerini ama özellikle kıyafet ve materyallerin yok edildiğini söyleyen Tuncer, “Bayrampaşa Cezaevi’nde 6 kadın diri diri yakıldı. Ölen kadınların ATK raporlarında İsrail’in Filistinliler üzerinde kullandığı beyaz fosfora benzediği belirtiliyor. Kimyasalların ne olduğunu araştırılacak materyaller, kıyafetler yok edildi. Operasyon olduğunda oraya gitmeye çalıştık. Ama cezaevi yakınına kadar gidemedik. Fakat cezaevinden kara dumanlar yükseliyordu. Kara dumanların ne olduğunu, içeride kadınların nasıl yakıldığını sonra öğrendik. Cerrahpaşa Hastanesi morguna gittiğimizde katledilen insanlar kömür yığını halindeydi. Tanınmayacak haldeydi. Yakılanlar kömürleşmişti ve bir top gibiydi. Vücut bütünlüğü diye bir şey kalmamıştı. İnsanların cinsiyeti bile belli değildi” diye belirtti.
Cezasızlık politikası hakim
Davaların en başından itibaren faillere ceza verilmediğini ve cezasızlık politikası uygulandığına dikkati çeken Tuncer, “Katliamdan sonra cezaevlerinin ilgili yerlerinin mühürlenmesini talep ettik. Bu talepler reddedildi. Balistik incelemeler ve raporlarda ölümlerin yakılarak, kimyasallarla, ateşli silah mermisi kullanarak devlet güçleri tarafından gerçekleştiği açıkça ortaya kondu. Fakat bugüne kadar kimse cezalandırılmadı. Sağ kalan müvekkillerimize isyan ve mala zarar verme suçlamasıyla dava açtılar. Operasyonda olan bazı askerlere yıllar sonra dava açılabildi. Hukuksuzluk ve keyfi bir dava süreci var” ifadelerini kullandı.
Operasyondaki amacın F tipi cezaevine geçmek olmadığını, Türkiye devrimci hareketinin tasfiye edilmek istendiğine vurgu yapan Tuncer, “19 Aralık katliam dosyalarından yalnızca Bayrampaşa dava dosyası devam ediyor. Biz davanın sonuna kadar takipçisi olacağız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz” diye konuştu.
İnfaz koruma memurunun itirafı
Katliamın amacının imha ve yok etme politikası olduğunu söyleyen avukat Güçlü Sevimli de, “Katliamdan sonra Ümraniye Cezaevi’nde infaz koruma memuru olarak görev yapan Yıldız Ercan istifa etti. Bu yapılanın bir katliam olduğunu söyledi. Ercan, kimyasal kullanıldığını, çatılardan tüplerle bir şeylerin sarkıtıldığını, hatta vinçlerin ucunda 1- 1.5 metre tüpler olduğunu, tüplerin içinde neler olduğunu göremediğini, dozerlerle delinen çatılardan bu tüplerin tutukluların olduğu yere sarkıtıldığını söyledi” dedi.
Fosforun insan üzerindeki etkileri
19 Aralık Cezaevi Katliamı’nda kullanılan kimyasalların ne olduğu bilinmiyor. Avukatlar ve tutukluların anlatımı beyaz fosfor kullanıldığı yönünde. Beyaz fosforun insanlar üzerindeki kullanımı oldukça tehlike arz ediyor. Beyaz fosfor, fosfor elementinin bir alotropudur. Duman kamuflajı, hedef tayininde ve aynı zamanda da bir yangın silahı olarak askeriyede kullanılıyor. Fosfor dumanının teneffüs edilmesi ciğerlerde ani yaralar oluşmasına ve teneffüs eden kişinin havasızlıktan boğulmasına yol açıyor. Hemen sonraki aşamada insan vücudu içten dışa doğru yanıyor. Çoğu kez, beyaz fosforla yanan kişinin elbiselerinde fazla iz meydana gelmiyor. Yanma reaksiyonu vücut içinden cilde kadar sürüyor. Beyaz fosfor kullanımı sonrasında çekilen fotoğraflar, kemiklerine kadar yanmış olsa da elbiseleri zarar görmemiş insanları belgelemiştir.
Zap, Metîna ve Avaşîn’de kullanılıyor
Kimyasal silah kullanımı evrensel hukukta ve anayasada yasak olmasına rağmen Türkiye bugün de Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerinde kullanıyor. Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında kimyasal silah kullanımından kaynaklı 17 HPG ve YJA-Star üyesinin hayatını kaybettiği açıklanırken, ANF ise kimyasal silaha maruz kaldıktan sonra yaşamını yitiren 2 HPG’linin görüntüleri yayınlanmıştı. Türkiye’nin Federe Kurdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıları 8. ayını geride bırakırken HPG’nin 8 aylık bilançosuna göre bölge en az 8 bin 580 kez bombalandı. Bu saldırılarda Türkiye’nin 3 bin 152 kez yasaklanmış silah kullandığı kaydedildi. Savunma Bakanı Hulusi Akar ise “envarterimizde yok” diyerek dünden bugüne dek kullanılan kimyasal silah gerçeğini reddediyor.