Silivri’de gardiyanların işkencesi ardından yaşamını yitiren Ferhan Yılmaz’a dair açılan soruşturmada takipsizlik kararı verildi
Silivri 5 Nolu Kapalı Cezaevi’nde E-1 koğuşunun odasında tutuklu bulunduğu sırada “şüpheli” bir şekilde yaşamını yitiren Ferhan Yılmaz’ın yanı sıra Halil Kasal ve Çoşkun Ağça ile birlikte en az 8 kişi, 6 Nisan’da 60 gardiyanın baskı ve işkencesine uğradı. Tutukluların bulunduğu koğuşa giren gardiyanlar, bir tutukluya tokat attı. Daha sonra tutuklulardan Kasal, koğuşa ek olarak bulunan havalandırma kısmına götürüldü. Kasal, burada gardiyanlar tarafından, “Üzerinde ip var. Kendini assana” şeklinde intihara zorlandı.
Kasal, uygulanan işkence nedeniyle ayakkabı bağcığı ile intihar girişiminde bulundu. Kasal, ailesi ile 8 Nisan’da yaptığı haftalık telefon görüşmesinde gardiyanların işkencesine dayanmayıp birçok kişi ile birlikte intihar edecekleri uyarısında bulundu. İşkenceye uğrayanlar arasında yer alan Yılmaz ise, 9 Nisan’da bulunduğu koğuşta iddiaya göre fenalaştı. Daha sonra Silivri Devlet Hastanesi’nde kaldırılan Yılmaz, bir gün sonra tedavi gördüğü yoğun bakımda ünitesinde yaşamını yitirdi.
Görüntüler var
Yılmaz’ın ölümüne ilişkin açıklama yapan Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Yılmaz’ın kalbinin durduğunu ileri sürdü. Ancak Yılmaz’ın ölüm raporunda, “bulaşıcı hastalık” ibaresi yer aldı. Yılmaz’ın hastanede olduğu sürece çekilen ve 13 Nisan’da ortaya çıkan görüntülerde ise işkence izlerine rastlanıldı. Görüntülerde, Yılmaz’ın burun, üst dudak ve yüzünün çeşitli bölgelerinde darp izleri yer aldı.
Takipsizlik kararı verildi
Yılmaz’ın yaşamını yitirmesi ardından Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen “şüpheli ölüm” suçlamasıyla soruşturma açıldı.
Yılmaz ailesinin Avukatı Mustafa Söğütlü’nün şikayeti üzerine “Görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla da başka bir soruşturma daha başlatıldı. Daha sonra birleşen soruşturmada, gardiyanların işkence ve ihmali iddiasına rağmen savcı, cezaevi ile sağlık personelini “tanık” olarak dinledi.
Bunun yanı sıra soruşturmada, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) 21 Nisan’da hazırladığı ve 11 Mayıs’ta değerlendirdiği rapora da yer verildi. Raporun değerlendirmesini ileri süren savcı, Yılmaz’ın “Kalp hastalığı” ve “Akciğer enfeksiyonu” nedeniyle yaşamını yitirdiğini ileri sürdü. MA’dan Mehmet Aslan’ın haberine göre bunun üzerine Yılmaz’ın ölümünde herhangi bir suç unsurunun bulunmadığını belirten savcılık, 4 Temmuz’da takipsizlik kararı verdi.
İtiraz edildi
Takipsizlik kararı ardından Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Sekreteri Avukat Rengin Ergül, Emrah Baran ve Necla Mizgin Argış, etkin soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle 6 Ağustos’ta Silivri Sulh Ceza Hakimliği’ne itiraz başvurusunda bulundu. Etkin bir soruşturma yürütülmeden takipsizlik kararı verildiğine işaret edilen itiraz başvurusunda, ortaya çıkan görüntü ve ölüm muayene tutanağına işaret edildi. Ayrıca ATK’nin 21 Nisan’da hazırladığı otopsi raporuna da başvuruda işaret eden avukatlar, Yılmaz’ın yüz, dudak ve vücudunun çeşitli bölgelerinde yer alan ödem, ekimoz ve kanamalara dikkat çekti.
ATK raporu
Avukatlar, ATK’nin birçok yara izini canlandırma işlemi esnasında oluşmuş olabileceğine dair varsayımda bulunduğunu belirtti. Ölü muayene tutanağında da yer alan ancak ATK’nin hiç değinmediği yaralara vurgu yapan avukatlar, ölümün ardından yapılan muayenede Yılmaz’ın sol kolunun ön tarafında 5 çizgisel eski yara izinin tespit edildiğini belirterek, ATK’nin buna dair bir değerlendirme yapmadığını, buna rağmen ölümü kalp hastalığı ve akciğer enfeksiyonuna bağladığını dile getirdi. Avukatlar, ayrıca vücudun diğer bölgelerinde yer alan ekimoz ve kanamalara dair bir değerlendirmenin de yer almadığını kaydetti. Bu nedenle ATK’nin “Kalp hastalığı” ve “Akciğer enfeksiyonu” belirlemesinin eksik ve hatalı olduğunu dile getiren avukatlar, savcının bu çelişkiyi gidermeden alelacele takipsizlik kararı verdiğini kaydetti.
Otopsi işlemi
Ayrıca otopsi işlemleri sırasında avukatların işlemlere katılmadığı ve durumun Ceza Muhakemesi Kanun’un (CMK) 87’nci maddesine yer alan bentlere aykırı olduğunu dile getiren avukatlar, otopsi işlemlerine dair görüntülerin de yeterince dosya kapsamına alınmadığını kaydetti. Bu nedenle bilimsel mütalaa alma imkanlarından yoksun bırakıldıklarını dile getiren avukatlar, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “soruşturma sürecinin açık olması ve ölen kişinin yakınlarının da meşru menfaatleri korumak için gerekli ölçüde katılım sağlama”ya dair verdiği kararı anımsattı.
Tanıklarlar şüpheyi azaltmadı
Yılmaz ile aynı koğuşta bulunan ve aynı zamanda işkenceye maruz kalan ancak olayın ardından zorla başka cezaevlerine sevk edilen Ağca ve Kasal’ın, Yılmaz’ın işkenceye uğradığına dair görgülerinin olmasına rağmen tanık olarak dinlenilmediğini ifade eden avukatlar, bu durumun etkili bir soruşturmanın yürütülmediğinin açık örneği olduğunu söyledi. Gerçek tanıklar yerine idare tarafından dosyaya Yılmaz ile kaldığı iddia edilen bazı tutuklu isimlerinin sunulduğunu ve bunların “tanık” olarak dinlediğini dile getiren avukatlar, bu durumun şüphelerinin azaltmasının ötesinde daha da artırdığının altını çizdi.
İdarenin sorumluluğu
Yılmaz’ın “ölümünün kalp hastalığı ve akciğer enfeksiyonu sonucu meydana geldiği” yönündeki değerlendirmenin kabul edilmesi halinde bile idarenin sorumluluğunun olduğuna dikkat çeken avukatlar, idarece hastalıkların teşhis edilmediği ve tedavi koşullarının oluşturulmamasını sebep olarak gösterdi. İdarenin yükümlüklerini yerine getirmediğini dile getiren avukatlar, “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçunun unsurları ortaya çıktığı belirlemesinde bulundu. Avukatlar, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kişinin yaşam hakkı ve maddi ile manevi varlığına dair devletin sorumluluğuna ilişkin verdiği kararlara ve Anayasa’nın 17’inci maddesine işaret ederek, idarenin sorumluluğunu hatırlattı.