Cezaevi İdare Gözlem Kurullarının politik mahkemelere dönüştüğünü söyleyen ÖHD’li Avukat Çakas, “Adeta sıkıyönetim mahkemeleri ve İstiklal Mahkemeleri gibi bir hal aldı’ dedi
Cezaevlerinde tutuklular üzerindeki hak ihlalleri artarken, neredeyse her hafta bir kişinin katledildiği cezaevleri için “Ölüm evleri” tanımlaması yapılıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, sadece 2022 yılının 10 ayında 63 tutuklu cezaevinde yaşamını yitirdi.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Avukat Yusuf Çakas, cezaevlerinde artan hak ihlallerini Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Mehmet Güleş’e değerlendirdi.
Bilgi verilmiyor
Çakas, cezaevlerinin yaşam hakkından ifade özgürlüğüne kadar ihlallerin yaşandığı merkezler haline geldiğini belirterek, ilgili kurumların, gerek hastalıktan dolayı yaşamını yitirenler için, gerekse şüpheli şekilde yaşamının yitiren tutuklular hakkında herhangi bir açıklama ya da bilgi paylaşmadığını ifade etti.
‘Çıplak arama işkenceye dönüşmüş’
Tutuklu yakınları ve tutukluların ÖHD’ye gönderdiği mektuplarda en fazla yaşanan ihlallerin başında çıplak arama, ağız içi arama, koğuş baskınları ve istem dışı sevklerin geldiğini aktaran Çakas, “Bu olsa olsa keyfi muameledir ve ne insanlığa ne ahlaka ne de hukuka uygundur. Bu durumu defalarca dile getirdik ancak cezaevi idaresi makul bir arama olarak görüyor. Kesinlikle çıplak aramanın makul bir yanı olmadığı gibi bu durum işkenceye dönüşmüş” şeklinde konuştu.
Devlet politikası
Cezaevlerinde yaşanan bir diğer hak ihlalinin ise sürgünler olduğunu ifade eden Çakas, “Her kadar adına sevk denilse de aslında bu sevk değildir. Bu bir sürgündür. Çünkü sevk; tutuklunun kendi istemiyle yapılır. Ancak bu ise tutuklunun iradesi dışında yapılan bir şeydir. Bunun adı da sürgündür” dedi. Çakas, konuyla ilgili Adalet Bakanlığı’na defalarca dilekçe yazıklarını ancak sonuç alamadıklarını söyleyerek, “Görünen o ki bu bir devlet politikasıdır. Burada yatan zihniyet, tutukluyu ailesinden uzaklaştırarak, koparmak ve dış dünya ile bağıntısını kesip tecrit etmektir” diye belirtti.
Sağlık hakkına erişim
Hasta tutukluların durumuna değinen Çakas, cezaevlerinde hasta tutuklular için uzman hekimlerin bulunası ve tedaviye sürekli ulaşabilme koşullarının yaratılması gerektiğini söyledi. Sağlık olmak hakkının, sadece fiziki olarak değil, ruhsal, psikolojik ve duygusal olarak da önemli olduğunu vurgulayan Çakas, “S Tipi ve yüksek güvenlikli cezaevlerinde tekli odalarda kalınmasını bir araya getirdiğimizde tutukluların sağlıklı olma hali imkansız kalıyor. Bunun somut örneği Mehmet Candemir’dir. Tutuklandığında herhangi bir hastalığı yoktu, ancak cezaevinin getirdiği koşullarda hastalandı ve kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi” dedi.
Tutukluların ATK’ye inancı kalmadı
ATK kararlarının tarafsız ve bağımsız olmadığını vurgulayan Çakas, “Bu kararlar hasta tutukluların hastaneye gitmesini de engelliyor. Çünkü tutuklular, ATK’nin kendilerine politik baktıklarını ve kendileri hakkında politik kararlar vereceğini düşündüğü için hastaneye gitmiyorlar. Tutuklularda ATK’ye olan inancı kalmadı. Bunun için cezaevlerinde yaşamını yitirenler artıyor” ifadelerinde bulundu.
Sıkıyönetim mahkemeleri
Cezaevi İdare Gözlem Kurulu tarafından verilen kararlarla politik mahkemelere dönüştüğüne dikkati çeken Çakas, “Adeta sıkıyönetim mahkemeleri ve İstiklal Mahkemeleri gibi bir hal almış. İnfaz kurulları, İGK’nin neyini değerlendirir. Koşulu Salı verme durumu mu? Bir tutuklunu koşullu salıverme hakkını elinden aldığınız zaman zaten onu infaz etmiş, idam etmiş oluyorsunuz. Bu yüzden diyorum ki; Türkiye’deki mevcut uygulamalar, güvenlikçi uygulamalar, mevcut politik atmosfer en iyi yasaların bile keyfi uygulanmasına neden oluyor. Biz bu yüzden diyoruz ki; Türkiye’de hiçbir uygulamanın keyfiyete yer vermeyecek kadar net, keyfiyete yer vermeyecek kadar kuralcı olmaması gerekir. İGK sorularla kendini düşüren, yaklaştıran bir tavır içinde. Bu tavrı kabul etmemek gerekiyor, Türkiye’deki infaz yakmaların önüne geçilmesi gerekiyor. Hasta tutsakların bir an önce tahliye edilmesi gerekiyor” dedi.
‘Cezaevleri herkesin sorunudur’
İmralı Adası’nda derinleşen tecridin tüm toplumu sardığını söyleyen Çakas, bunun sonucunda tüm toplumda hukuksuzlukların baş gösterdiğini söyledi. Türkiye’de bir özgürlükçü politikasının yaygınlaşmasını sağlamak gerektiğini vurgulayan Çakas, şunları söyledi:
“Terörle Mücadele Yasası’nın tümüyle kaldırılması gerekiyor. Buna bağlı olarak siyasetçilerin, öğretmenlerin, öğrencilerin, avukatların, gazetecilerin fikir hürriyetinin tüm topluma yansıması gerekiyor ki tüm cezaevlerinin hak ihalelerini bitirelim. Hasta tutsak ve infaz yakma meselesinde nöbet tutan ailelerin çevresinde kenetlenip, bu kenetlenme büyütülmelidir. Yani cezaevindeki hak ihlalleri tüm toplumdan bağımsız ele alınamaz. Aksi görülemez. Dışarıda bir gazeteci kolluk tarafından dayak yiyorsa, çekim yapması engelleniyorsa, cezaevindekinin başına ne gelir bunu düşünün… Cezaevi önünde açıklama yapan avukatın tişörtü yırtılıyorsa, cezaevinde neler yapıldığını siz düşünün. Bu şekilde yaklaşmak gerekiyor. Bunu tüm toplum görmeli. Cezaevleri herkesin sorunudur. Her kesimin sorunudur. Ortadadır. Orada ölümler yaşanıyor. Bunların önüne geçmek için hepimizin gerek adalet nöbetindeki ailelerin, gerek bu konuyla ilgilenen tüm kurumlarla ortaklaşıp bu soruna ses olup çözüm üretmesi gerekmektedir.”
DİYARBAKIR