HÜSEYİN AYKOL
Mezopotamya Ajansı’nın Van Bürosu’nda çalışırken, tutuklanan ve Erzurum H Tipi Cezaevi’ne konulan gazeteci arkadaşımız Dindar Karataş, bana gönderdiği 7 Aralık 2020 tarihli mektubunda şöyle diyor: “26 Kasım’da tutuklanma kararının ardından cezaevine götürülmeden önce Covid-19 testinden geçirildim. Test sonuçlarımın açıklanma süresi zarfında Erzurum H Tipi Cezaevi’nden getirilen hasta mahpusların bekletildiği nezarethaneye götürüldüm. Bu nezarethane, Atatürk Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi altında bulunuyor.
Ben gittiğimde askerler arası fiziki mesafe olmadığı gibi nezarethanede bulunan tutuklular arasında da mesafe yoktu. Temiz hava saatte bir kapının açılması ile içeriye girebiliyordu. Hasta tutukluların bulunduğu nezarethanelerin zemini o kadar kirliydi ki, ayakkabılar zemine yapışıyordu. Tutuklanmaya gerekçe yapılan pandemi sürecinde cezaevlerindeki hijyen durumunu kapsayan haberlerim geldi aklıma. Var olan durumu görevli asker ve gardiyana belirtmeme rağmen oralı dahi olunmadı. Bir gece o koşullarda kalmak zorunda kaldıktan sonra cezaevine getirildim.
Beni yine kirli nezarethanelerden farkı olmayan bir hücreye getirdiler. Hücreyi temizlemek için gardiyanlardan süpürge ve vileda istedim; ancak verilmedi. Ben de kantinden temin ettiğim bulaşık deterjanı ve bulaşık süngeri ile zemini temizlemeye çalıştım. Bir haftadır tadilat var diye, sıcak su akmıyor. Daha önceleri de haftada üç gün birer saat akıyormuş. Bugüne kadar sadece bir kez odamız dezenfekte edildi. Ekmekler kirli iş eldiveni giymiş kişiler tarafından dağıtılıyor. Gardiyanlar sayıma geldiklerinde mesafe kuralına uymuyorlar.”
* * *
Elazığ 2 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan Necmettin Sonyacı, 7 Aralık 2020 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Sağlığım tam olarak ne durumda ben de bilemiyorum. Aralık 2019’dan bu yana kontrollerime gidemedim. Çünkü hastaneye gittiğim zaman en az 14 gün karantinada kalmak zorundayım. Benim de tek başına kalamaz, bakıma muhtaç, cezaevinde kaldığı sürece yaşamı için ölüm riski olduğu yönünde raporlarım var. Hastalıklarım şöyle: Karaciğer-siroz (üç damar kapalı), Diyabet (her gün iki çeşit insülini 4 kez kullanıyorum), Kasık ve göbek fıtıkları (siroz yüzünden narkoz verilemediği için ameliyat olamıyorum), Yemek borusundan midenin içine kadar inen varisler var, Dalak 4-5 kat büyümüş halde, Sinüzit (devamlı baş ağrısı yapıyor) ve ayaklarımda uyuşma, kasılma ve sızlama oluyor.”
* * *
Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Güven Usta, gönderdiği Kasım 2020 hak ihlalleri raporunda -özetle- şöyle diyor: “Uzun tartışmalar ve kararlı tavrımız sonucunda kemer, ayakkabı bağcığı ve maske sorunu çözüldü. Ama bu sefer tek kişilik altı hücreye bölünen ring aracı ile götürmek istediler. Remzi Uçucu bu ring aracı ile gitmeyi kabul etmedi. Direniş kararlı sürdürülünce 3 Aralık günü Remzi Uçucu onurunu koruyarak -tam iki yıl sonra- hastaneye gidebildi. Üstelik kanser şüphesiyle tedavi ve teşhis yapılması gerekirken. Daha sonra tekrar gidecek hastaneye. Hepimiz gideceğiz. Yine aynı soru ile karşılaşmamızın garantisi yok: Onur mu, tedavi mi? Salgının başlangıcında haftalık düzenli olarak hapishane idaresi tarafından verilen dezenfektan, eldiven ve maske malzemeleri kasım ayı içerisinde sadece bir defa verildi. Gazeteler bir gün sonra veriliyor. Hapishane için ücretsiz iç posta hakkımız engelleniyor. Aynı hapishanedeki arkadaşımıza taahhütlü mektup göndermek zorunda kalıyoruz.
* * *
Maltepe 1 nolu L Tipi Cezaevi’nde bulunan Ersan Nazlıer, geçen ayın ortalarında Avrupa İşkenceyi Koruma Komitesi’ne (CPT) bir mektup yazıp, gönderdi. Daha doğrusu göndermek istedi ama gönderemedi; çünkü cezaevinin gözlem kurulu tarafından sakıncalı bulundu. Oysa mektubun içeriği, bizzat CPT’nin hazırlamış olduğu raporuna yönelik istemlerini kapsıyordu. İletişim konusunda hem Anayasa’nın hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı kararları olmasına rağmen gönderilmedi. Mektubun gönderilmeme gerekçesi olarak “asayiş ve güvenliği tehlikeye atıyor” olması gösterilmiş. Okurumuz haklı olarak ilgili mahkemelere itiraz edecek. Bu konudaki gelişmeleri burada sizlere de iletiriz.
* * *
Burhaniye T Tipi Cezaevi’nde bulunan Mehmet Boğatekin, 1 Aralık 2020 tarihli mektubunda şöyle diyor: “… Pandemiye artık alıştık. Şimdilik ciddi bir durum yok ama pandemi sonrası gelen kitap-dergi kısıtlamasına henüz alışmış değiliz. Dışarıdan gelen kitap ve dergiler verilmiyor. Sadece doğum günü, yılbaşı ve dini bayramlarda verileceği söylendi. Eskiden okuduğumuz kitapları diğer cezaevlerindeki arkadaşlarla paylaşırdık. Şimdi onu yapamayacağız. Cezaevinin kütüphanesinde ne varsa ona mahkûm olacağız. İleri medeniyetler seviyesine bu şekilde ulaşacağız! Son iki yıldır “Kendi kendine karikatür nasıl öğrenilir-çizilir” isminde bir kitap üzerinde çalışıyordum. Nihayet bitirdim. Sanırım yeni yılla birlikte “Akademi” yayınevinde çıkacak.”
TAZİYE: Bayburt M Tipi Cezaevi’nde bulunan Fecriye Benek, iki yıl önce “çocukluğunun bilgesi ve yüreğinin dostu” babasını kaybetmişti. Bu yıl Eylül ayında ise “kedere, acıya karşı direngen ruhlu” annesini kaybetmiş. İkisinin de tek dileği son bir kez kızlarını görmek idi. En son 2015 yılında Siirt’te onun ziyaretine geldiklerinde görebilmişlerdi. Benek ailesine baş sağlığı dileklerimizi iletiyorum.
MEKTUBU GELENLER:
——————————–
Fecriye Benek – Bayburt M Tipi Cezaevi
Mehmet Boğatekin – Burhaniye T Tipi Cezaevi
Necmettin Sonyacı – Elazığ 2 nolu Yüksek Güvenlikli CİK
Dindar Karataş – Erzurum H Tipi Cezaevi
Güven Usta – Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
Ersan Nazlıer – Maltepe 1 nolu L Tipi Cezaevi
Ayhan Bilgen – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi