Bugün 5 Haziran. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiş ve “özel” kılınmış bir gün. Dünya Çevre Günü.
Bu sözcükler; gün boyu, her yerde, herkesin dilinde, siyasilerin beyanlarında olacak. Eminim siyasi parti temsilcileri de meydanlarda 5 Haziran’a değinirler. Her yıl olduğu gibi, özellikle kapitalist ülkerde ve kapitalist olmaya çabalayan bizim gibi ülkelerde de Çevre Günü huşu içinde coşkuyla kutlanacak. Yoğun programlarda, sosyal medya mesajlarında, kentlerde yapılacak panellerde konu çevre. Hatta yıllardır habercilik anlayışını bir kenara atmış, genelde şirket ve iktidar reklamları haline gelmiş, araya birkaç cinayet ve halka sorduğu yaşamın gerçeklerinden kopuk röportajları eklemleyen ana akım medyada da şirketlerin ne kadar daha yeşil ve yeşilci olduğu vurgulanacak. Kısaca bir grup bugün daha “çevreci”…
Onları tanıyorsunuz aslında. Onlar; yaşamı özgürleştiren değil, sermaye birikimine sokmaya çalışanlar, yaşamı metaya çevirerek kendi iktidarlarını sürdürenler, emeği sömürenler, şantiyelerde, fabrikalarda, madenlerde işçileri, emekçileri katledenler, var olmak için savaş çıkarıp yakıp yıkanlar, öldürenler. Onlar günlerdir bugün için, çevreci olduklarını kanıtlamak için hazırlanıyorlar. Yaşamı sermaye birikimine sokmak için birbiri ile yarışanlar çevre etkinlikleri yapacak bugün. Dünya Çevre Günü açıklamaları ardı ardına gelecek. Kanal İstanbul gibi tüm Marmara’yı tehdit eden, 3. Havalimanı ve 3. Köprü bağlantı yollarının katliamından arta kalan ormanları, Küçükçekmece Lagün havzasını ve Lagünün içini, dereleri, Karadeniz ve Marmara kıyılarını kullanıma açmaya hazırlananlar; AKP’li cumhurbaşkanı, bakanlar, şirketler, emirlerindeki yerel yöneticiler ve sivil toplum kuruluşları bugün katlettikleri, katledecekleri orman ve kıyı ekosistemleri yerine halklara tohum dağıtırlar muhtemelen. Stratejik olarak savaşı çıkartanlar, halkların yerinden edildiği Suriçi’ne, Afrin’e, Nusaybin’e, Cizre’ye yol, inşaat yapan şirketlerle yan yana poz verirler. Ve daha çok bağırarak bu projelerin ne kadar çevreci olduğunu söylerler. Dünya Çevre Günü’nü kutlamanın huzuru içinde, kaldıkları yerden projelerine devam edebilmenin sabırsızlığında bugün daha çevreciler kendileri.
Biz çevreci değiliz. Çok eminim Karadeniz’de derelerini, yaylalarını şirketlere ve devlete karşı koruyan halk da değil. Yıllara, uygarlıklara tanıklık etmiş Hasankeyf, Allianoi, Suriçi, Hewsel Bahçeleri, Yalıkavak- Küdür koylarını, uygarlıkların beşiği haline gelmiş yaşam alanlarını ve halkların belleğini korumak için çabalayan demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri de, araştırmacılar da, arkeologlar da, mimarlar da değil. Nükleer saldırıya karşı Akkuyu’yu, Sinop’u, Longoz Ormanları’nı, koyları korumaya çalışan meslek örgütleri de, yurttaşlar da, nükleer karşıtları da değil.
Her yer Taksim her yer direniş diye dünyanın pek çok yerindeki ekoloji ve sınıf mücadelelerini birbirine iliştirenler, evrenselleştirenler de. Taksim’i işçi sınıfının, mücadelelerin alanı kılan sendikalar, emek örgütleri de. Karaburun, Antakya dağlarını şirketlerin rüzgar güllerinden, Karadeniz yaylalarını, meraları, Cerrattepe’yi, Murgul’u, Bakırtepe’yi, Turgutlu Çaldağ’ı, ormanları, Homeros’un vatanını maden işletmelerinden, Munzur’un deli sularını, Fındıklı’nın derelerini enerji şirketlerinden koruyanlar da, geçimlik alanları şirketlerin ve şirketleşmiş devletin kıskacına alınmış topraklarına el konmuş çiftçiler, çölleşen denizlerde geçimini arayan balıkçılar da, Yuvarlakçay’da, Afrin’de, Yırca’da zeytinlikleri, günlükleri, ağaçları yaşam sarmalına almış kadınlar da çevreci değil, ne bugün ne başka bir gün.
Biz’ler çevreci değiliz. Biz’ler ekoloji mücadelesi verdiğimiz her alanda, sermayeye, savaşa, savaş hukukuna, tek adam yönetimine inat yaşamımızı da, yaşam alanlarımızı da korumaya devam ediyoruz. Bu uğurda vereceğimiz örgütlü ve siyasi mücadelemizi gün gün büyütüyoruz. Sevgili arkadaşım Adnan Avcı Bucaklişi’nin havaya, suya, toprağa düşürdüğü not gibi düşünmeye değer ne varsa ekolojik perspektifinde düşünüyoruz. Kapitalizme ve faşizme karşı yaşamı özgür kılmaya, yanyana olmaya, yeni yaşamı ekoloji perspektifi ile örmeye kararlıyız. Önümüzdeki ilk sınav 24 Haziran’da. Çağrımız halklaradır. Yaşam alanlarını yaşamı iktidarın kıskacından çıkarmak, tüm canlıların yaşam hakkını koruyabilmek için, ekolojik yaşamı birlikte örmek için çağrımız faşizme, kapitalizme karşı birlikteliğe çağrıdır. Ekoloji politikasını yaşama geçiren ilmek ilmek örenlere, örgütleyenlere selam olsun.