Yusuf Gürsucu
Emperyalist kapitalizmin içine girdiği buhranın etkileri bizim gibi geç kapitalistleşmiş ülkelerde can yakıcı biçimde gelişirken, AKP iktidarının sermaye pragmatizmini temel alan yağma ve talan sürecini devam ettirebilmek amacıyla açık faşizme işaret eden uygulamalarını giderek arttırdığı ve bu yolla iktidarını kesintisiz sürdürme hedefi içinde her türden saldırıyı ortaya koyabileceğini gösteren süreç daha da yoğunlaşmaya başladı.
Sürekli kendisine düşman yaratma ihtiyacını Kürtler ve HDP üzerinden yürüten iktidar, Gezi davasıyla saldırılarını genişleteceğini gösterirken, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu da hedefe koyarak bu genişlemeyi kendisine muhalif olan tüm kesimlere doğru ilerletmeyi sürdüreceğini ortaya koydu. Bu saldırının bu noktada kalmayacağı ise tüm kesimler tarafından dillendirilmeye ve sıranın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni ele geçirmek amacıyla Ekrem İmamoğlu’na geldiği mesajları verilmekte.
Bu saldırılar karşısında ortaya çıkan dayanışma destekleri önemli bir duruş olarak öne çıkıyor. Bu dayanışmanın en sağından en soluna ulaşması dikkat çekerken, aynı zamanda bazı tehlikeleri de içinde barındırıyor. Cezaevinde rehin tutulan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın aydınlara yönelik kaleme aldığı çağrı ile Kaftancıoğlu saldırısının üst üste gelmesi Demirtaş’ın çağrısını daha da önemli hale getiriyor. Bu noktada CHP’nin başını çektiği seçim ititfakını içeren 6 siyasi partinin siyasal duruşu AKP sonrası Türkiye için ipuçları veriyor.
Dünyada yaşanan ekolojik krizin çok daha derinden yaşandığı Türkiye’de ekolojik paradigmaya sahip bir siyasi iktidarın önemine vurgu yapmak gerekli. Ekolojik krizi içeren ve bu gerçeği göstermeye ve bağlamda haberler ve yazılar kaleme almaya çalışan bir birey olarak, HDP ve sosyalist yapıların en geniş biçimde var olan veya yeniden kurulabilecek bir platform etrafında acil olarak bir araya gelip önemli bir alternatifi yaratarak emekçi halklara ve doğal yaşama umut vermesi gerektiğine dikkat çekmek istiyorum.
Farklı siyasal ufukların kısıtlı olduğu içinde bulunduğumuz dönemde bazı partiler ve bireyler de kolaylıkla ‘başka alternatif yok!’ mantığına kendilerini kaptırıyor. Bu bağlamda sermaye, ekonomik faaliyet ve doğa arasındaki ilişkiyi sanki hep böyle olmak zorundaymış gibi sunarken, sadece sağda ve ‘solda’ olan siyasi partileri değil, geniş halk kitlerini de bu süreçleri normal ve sıradan olduğuna ikna edebiliyor.
Kentsel ve kırsal alanların sömürüsü, iktidar partisi için yaşamsal olmasından dolayı onun yumuşak karnını oluşturuyor. Kentsel ve kırsal mücadelelerin eylemlilikleri iktidarın dengesini kolaylıkla bozuyor. Bu anlamda umutlu olmamız için de çok neden var. Ancak bu yağma sürecinin iktidarların iyi veya kötü olmasından kaynaklı olmadığını görmek gerekiyor. Kapitalist üretim süreçleri ve bir başarı gibi sunulan ekonomik büyümelerin sağlandığı nokta, emek ve doğa sömürüsünün azgınca sömürüye uğratıldığı nokta olduğu unutulmamalı.
Kapitalizmle bir sorunu olmayanların emeğin ve doğanın yanında sömürüye karşı bir tutum almasını ummak herhalde ham bir hayal. Bu nedenle öncelikle anti-kapitalist bir alternatifin güçlü bir biçimde ortaya çıkarılması yaşamsal düzeyde önemli. Elbette faşizmin saldırıları karşısında bu saldırının kime/kimlere yapıldığından bağımsız saldırıya uğrayanın yanında taraf olmak gerekiyor. Bu taraf olma halinde saldırının yapıldığı taraflara göre tutum almak ise sadece sermaye çıkarlarına hizmet edileceğini gösteriyor.
Geçtiğimiz haftalarda İmamoğlu’nun otobüsünde bölge halkına el sallayanların içinde bir sosyalist hareketin ileri düzeyde bireylerinin bulunması bir dayanışmayı değil oportünist bir tutumu ortaya koymakta. HDP ile ittifak kurmaktan kaçanların CHP ile kol kola girmesi halkın ve doğanın ihtiyacı olan alternatifi ortaya çıkarmayacağı gibi, ancak sömürü düzeninin farklı ellerle sürdürülmesine hizmet edecektir.
HDP üyesi 16 bin 490 kişinin gözaltına alınıp, 3 bin 695 kişinin tutuklandığı, 17 belediye eş başkanının ve 7 milletvekilinin tutuklu olduğu, 13 milletvekilinin vekilliğinin düşürüldüğü, Eş Genel Başkanlarının cezaevinde rehin tutulduğu ve 48 belediyesine kayyumun atandığı HDP ve tabanı uzun yıllardır faşist saldırılarla yüz yüze mücadele ederken, hangi gerekçe ile olursa olsun HDP ile ittifak kurmaktan imtina eden çevreleri anlamamız mümkün olamıyor.
Bunu neden söylediğime gelince, birçok insanın Avrupa’ya öykünüp burjuva demokrasine övgüler dizerken fark edemedikleri şeyin artık burjuva demokrasisi diye bir şeyin kalmadığını hatırlatmak istemem. Kapitalizmin yaşadığı buhranı görmeden böyle bir beklentiye giren varsa vay haline. Emperyalist kapitalist devletlerin yeni bir paylaşım savaşına girdiği günümüzde maalesef buna krşı koyabilecek bir Sovyetler yok artık. İhityacımız olan sovyetleri yaşadığımız her alanda kurmak ve saldırılara karşı birlikte kol kola girerek mücadele vermek zorundayız.
Kısa, orta veya uzun vadelerin hiçbiri için kapitalizmle uzlaşabilecek hiçbir noktanın kalmadığını görmek zorundayız. Doğal yaşam hızla yağmalanıp katledilirken, kapitalizmin bu yağmayı ve yok oluşu durdurabileceğini düşünmek ve bu amaçla ondan beklenti yaratmak en hafif tabirle aymazlık olacaktır. Faşizme karşı olan her kesimle dayanışmak ve kısa da olsa yollar yürümek mümkün ancak kapitalizmle sorunu olanlarla birlikte bir iktidar olma mücadelesi vermek mümkün olamaz. Çünkü doğal yaşamın bu uzlaşıları kaldıracak hiç zamanı kalmadı.