Ragıp Zarakolu
Stockholm. 1971 başları herkes bir şeyler bekliyor, ama Ordu darbe yapmadı, muhtıra verdi. Sonuç olarak “parlamenter” bir darbe yaşandı. Prof. Dr. Nihat Erim, “Reformist” bir kabine kurdu. Ve tam 1 Mayıs öncesi sıkıyönetim ilan edildi. Geri çekilme dönemi. İrvem Keskinoğlu ile son bir kez, aynı zamanda Emekçi Basın Birliği ofisi olan Cağaloğlu Ticarethane sokaktaki ofise son kez uğradık. Teksir makinesini sağlama aldık.
Aylık ANT’ın son sayısı, arkada Enternasyonal marşı ile başarıyla çıkıyor, Sıkıyönetim ilanına karşın. Mekadonyalı Mefail Usta ve Hasan Usta, matbaada geceliyorlar baskıyı bitirmek için. Hasan usta, eski partizan, Nazi işgali sırasında. Genç kardeşi Mefail ise dizgi birincisi ödüllü. Stalin ile Tito takışınca, Mekadonya Albanlarına çıkıyor fatura, acayip bir baskı başlatıyor Mareşal, bizimkilere yol görünüyor.
Belge Yayınları’nın 70’li ve 80’li yıllarda çıkan ilk kitaplarını elbette Hasan ve Mefail Usta yapacaktı. Ayşe Nur, Aziz Nesin’in 12 Eylül sonrası da devam ettirdiği o tuğla gibi yıllıkları da onların basmasını sağlayacaktı. Mefail Usta’nın gözünden en küçük tashih kaçmaz! Diyerek.
Belge’nin ilk kapaklarını ise, Tan Oral’ın kanserden erken kaybettiği sevgili eşi Deniz Oral hazırlayacaktı. Kapakların mükemmel basımını ise DİSK’in matbaacısı Orhan Usta yapacaktı. O da kanserden gitti. Mefail Usta da… Ayşe Nur da… Kurşunla çalışan dizgicilerin en çok yakalandığı illet! Sadece Covid-19 belası mı var sanıyorsunuz!
15-16 Haziran sıkıyönetim sonrası yaptığım gibi, 12 Mart muhtırasından sonra Niksar Nüfus müdürü Alim amcamın oğlu İsmail Hakkı Zarakolu’nun Göztepe’deki evine çekildim. Çok iyi bir klasik müzik koleksiyonu var. O da 28 Nisan öğrenci olaylarından sonra aranır duruma düşmüş. Ona da babam açmış kapısını zamanında. Ve aynı zamanda Hasan Ali Yücel’in başlattığı dünya klasikleri koleksiyonu. Ev desen Göztepe Parkı’na bakıyor. Bundan keyifli kaçaklık mı olur.
İnci ve Doğan abi ANT’ın son sayısını çıkardıktan sonra ortadan kayboluyorlar. Bir gün radyoyu açıyorum. Kulaklarıma inanamıyorum. “Mezarınıza Tüküreceğim” (*) kitabının yazarı Boris Vian’ın Mösyö lö prezidan diye başlayan şarkısı çalıyor. Cezayir Savaşı’na karşı yazılmış.
Doğan abinin kızkardeşi Çiğdem Özgüden’in müzük programı. Ve bu şarkı hala güncel, hala ölümsüz. Kürt, Suriye, Karabağ Savaşları’nın ortamında.
Bunu yapabilmek cesaret işidir. Aynı dönem, TRT yöneticilerinden olan Emil Galip Sandalcı da, “Dünya Sorunları” tercüme derlemelerinin Haziran sayısını 12 Mart darbesinin dünyadaki yankılarına ayırmaz mı. Tuğla gibi bir derleme. Emil Galip bu derlemeyi, üst düzey yöneticiler için hazırlatıyordu, batıda çıkan önemli dergi ve gazetelerden seçerek. Çok iyi bir çevirmen kadrosu vardı. Benim 80’li yıllarda Alan Yayınları’nda çıkardığım Dünya Sorunları dizisinin ilham kaynağı idi.
“Hizmete özel” bir kaynaktı ama, Meclis’te Kamu İşletmeleri Denetim Komisyonu başkanı eniştem Rıza Çerçel’e geldiği için okuyabiliyordum bu derlemeleri.
Ve elbette hem Emil Galip Sandalcı hem Çiğdem Özgüden TRT’den kapı önüne konuldu, atanmış asker yönetici tarafından. Cesaret burada da bitmedi. Çiğdem Özgüden ANT Yayınları’nın yasal sorumluluğunu üstlendi. Orada sol kesimde yeni olan, çocuk kitapları dizisini başlattı. Bu da bir ilkti. Ancak ANT yayınları adı ile yayıncılık yürütmek zordu. O da Yöntem Yayınları’nı kurdu. İlk kitaplarının konusu benim tercüme ettiğim işkence mevzuu idi. Henri Alleg’in, Cezayir’de Fransız ordusunun yaptığı işkenceleri deşifre eden ünlü kitabı “L’Question”u da Korovessis’in “falanga” tanıklığına ekledi. Bu tercümelerimi ben hapiste iken Yöntem’in ilk kitapları olarak yayınladı (Daha ayrıntılı bilgi için bak: https://artigercek.com/yazarlar/ragipzarakolu/vicdan-ve-bellegin-sesi-olmak).
Ve General Türün’ün Selimiye’de açtığı “özel” zindanda beni ziyaret etme cesaretini de gösterdi. Ancak bu kitapları 1974 affı ile çıktıktan sonra görebilecektim, el konulduğu için. Oysa ben yeniden hapse girmeden kısa bir süre önce Faruk Pekin ile birlikte, uluslararası insan hakları heyeti ile görüştüğü gerekçesi ile gözaltına alınmıştı. Aftan sonra da evini, yeni tahliye olan devrimcilere açacaktı.
Zor zamanlarda yurttaş haklarını kullanmak her zaman cesaret işi olmuştur. Çiğdem zor bir dönemde, nefis kapaklar ve tercümeler ile çıkan Yöntem Yayınlarını başlatarak biraz olsun soluk alınmasına olanak sağladı. 12 Eylül öncesi de yeni bir yayınevi kurarak, Mustafa Suphi’ye ilişkin ilk kitaplardan birini yayınlacaktı. (**) Gidip şimdi pikaba, sahaftan bulduğum Boris Vian’ın “Le deserteur / “Asker kaçağı” şiirini koyuyorum, Sayın Başkan alınmazsa!:
“Bay Başkan / Yazıyorum bu mektubu size / Belki okursunuz diye / Bulursanız eğer zaman…
Şimdi geçti elime / Askere çağrı kâğıdım / Çarşambadan önce katılmak için cepheye.
Bay Başkan / Savaşmak istemiyorum. / Söylemem gerek / Kararım kesin: / Asker olmayacağım.
Doğduğumdan beri / Gördüm babamın öldüğünü, / Kardeşlerimin savaşa gittiğini / Ve çocuklarımın ağladığını…
Annem çok acı çekti, / Şimdi mezarında / Vız geliyor artık bombalar ona / Vız geliyor, şiirler, dizeler de.
Ben hapisteyken / Çaldılar karımı / Çaldılar ruhumu / Ve tüm geçmişimi.
Yarın sabah erken / Ölü yılların yüzüne / Kapayacağım kapımı / Ve düşeceğim yollara.
Yaşamımı dileneceğim / Fransa’nın tüm yollarında / Bretagne’dan Provence’a / Ve insanlara sesleneceğim:
Reddedin boyun eğmeyi / Reddedin savaşmayı / Savaşa gitmeyin / Reddedin savaşa gitmeyi.
Kan dökmek gerekiyorsa / Bay Başkan / Sizden özverilisi yoktur / Kendi kanınızı dökün.
Peşime düşecekseniz eğer / Söyleyin adamlarınıza / Ben silahlı değilim / Çekebilirler tetiği.” (Türkçesi: Zeynep Oral)
(*) Boris Vian, Mezarlarınıza Tüküreceğim, Türkçesi: Betül Öztoprak, Nil Yayınevi 1965. Maltepe’de 1971 birlikte hapis yattığımız Dev-Lis’li Kürşat İstanbullu’nun, genç yaşta yine kanserden kaybettiğimiz yeğeni, aynı isimde bir kitap yazmıştı, daha Başkan yükseliş halinde iken, çok sert bir kitap olduğu için yayınlayamamıştık.
(**) Mustafa Suphi ve Yoldaşları/ “28-29 Kanunusani 1921”, Latin alfabesine aktaran: Burhan Tuğsavul, Güncel Yayınlar, 1977