Çernobil nükleer santralinde yaşanan patlama sonrası Türkiye dahil birçok ülke de patlamaya bağlı ortaya çıkan kanser vakaları sürüyor. Sermayenin nükleerin ‘temiz enerji’ sınıfına alınmasını sağlaması dikkat çekerken, Sinop’ta nükleere karşı direnç artıyor
Nükleer endüstri, 26 Nisan 1986 yılında Çernobil Nükleer Santralinde yaşanan patlama sonrası, nükleer enerjinin geleceğini etkilememesi adına ölü sayısını yangını söndürmeye çalışan itfaiyecilerle sınırlayıp, 30 civarında olarak duyurmuştu. Diğer yandan Uluslararası Nükleer Savaşa Karşı Doktorlar Birliği (IPPNW) binlerce tasfiyecinin ölmüş olabileceğini açıklamıştı. IPPNW, 2006’da hazırladığı raporda, 10 bin kişinin tiroit kanseri olduğunu ve 50 bin vakıanın daha görüleceğini belirtiyordu. Çernobil, Avrupa’da 10 bin sakat doğuma ve 5 bin ölü doğuma neden olurken, bazı Sovyet kaynakları da 25 bin tasfiyecinin öldüğünü belirtti.
Radyasyon Karadeniz’i sardı
Çernobil’den en çok etkilenen ülkeler Belarus, Ukrayna ve Rusya’ydı. Çernobil’den gelen Sezyum-137 yüklü radyoaktif bulutlar Türkiye’yi de etkiledi. Radyoaktif bulutlar 2 Mayıs sabahı önce Trakya’dan giriş yaparken, 3 Mayıs sabahı ise yoğunluğu daha yüksek radyoaktif bir dalga Sinop üzerinden Doğu Karadeniz’e doğru ilerledi. 5 Mayıs günü ise yeni ama daha yoğun sezyum-137 içeren radyoaktif bulutlar tüm kuzey kıyısını etkisi altına aldı. İç Anadolu ve Ege bölgesine doğru ilerleyerek tüm Türkiye’ye yayıldı. Yağış olan yerlerde etkisinin arttığı, bu yüzden de Karadeniz’i daha derinden etkilediği, özellikle çaylarda radyasyon ölçümleri yapıldığında bu durum daha net anlaşıldı.
Ölümlerin yarısı kanserden
Bu süreçte dönemin Başbakanı Turgut Özal, ‘Radyoaktif çay daha lezzetlidir’ derken dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, ‘Biraz radyasyon iyidir’, Diktatör Kenan Evren ise ‘kemiklere iyi gelir ‘gibi riski küçümseyen açıklamalar yaparken, Aral kameralar karşısına geçip çay içmişti. Çernobil’in Türkiye’yi etkilediği bilinmesine rağmen, ne bir araştırma ve ne de tarama yapıldı. 2006 yılında yayımlanan, “Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye’de Kanser” başlıklı Türk Tabipleri Birliği raporu bu bağlamda yayınlanan tek rapordu. Hopa Belediyesi’yle yapılan ortak çalışmanın sonucunda, Hopa’da 2006 yılı öncesi üç yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47’sinin kanser kaynaklı olduğu ortaya çıkarılmıştı.
Nükleer ‘temiz enerji’ iddiası
Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallerinde yaşanan patlamaların yarattığı radyoaktif zehirlenme ve ölümler sonucunda nükleer sermaye kan kaybına uğrarken, yeni siparişler alamamaya başladı. Birçok ülke nükleerden çekilme kararlarını açıklarken, Türkiye gibi bazı ülkeler ise bu dönemde bazı grift ilişkiler içinde nükleer santral kurma hevesine soyundu. Diğer yandan küçük nükleer reaktörler güvenilir ve düşük maliyetli bir çözüm olarak tartışmaya açıldı. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan değerlendirme raporu ile ‘temiz enerji’ sınıfına alınması yönünde adımlar atılırken, COP28’de nükleer sermaye kendisine alan açmayı başardı.
Mersin’den sonra sıra Sinop’ta
Türkiye’den kilometrelerce uzakta bulunan bir nükleer santralde yaşanan felaketin Türkiye’yi bu kadar etkilediği ortadayken, Türkiye’de de 3 tane nükleer santral açılmak isteniyor. Mersin’de inşaatına devam edilen Akkuyu Nükleer Santrali ile yapım hazırlığında olan Sinop İnceburun Nükleer Santrali ekolojik tahribatın yanı sıra olası bir sızıntıda tüm coğrafyayı felakete sürükleyecek. Diğer yandan Trakya İğneada için nükleer santral inşa görüşmeleri devam ediyor. Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney, Sinop Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Dönem Sözcüsü Murat Şahin ile hem Çernobil’de yaşanan sızıntıyı hem de Sinop’ta yapılmak istenen nükleer santrali konuştu.
Devlet sonuçları saklıyor
NKP sözcüsü Şahin, 2006 sonrasında Sinop başta olmak üzere Karadeniz kentlerinde özellikle tiroit ve akciğer kanseri vakıalarının yoğun görüldüğünü söyleyerek, “Bu insanlar kanserden hayatını kaybetti. Sinop Karadeniz’in en kuzeyinde olması nedeniyle en çok etkilenen yerlerden birisi oldu. Ancak diğer illerde halen etkilenmeye devam ediyor. Resmi olarak hiçbir kurum bu kanserlerin radyosyona bağlı kanser olduğuna dair bir açıklama ya da veri vermiyor. 2007 yıllarında Sinop’taki doktorlara bu durumu sorduğumuzda ‘Biz onları açıklayamayız. Çoklu organ yetmezliği nedeniyle ölüm olarak veriyoruz’ dediler. Hiçbir zaman devlet bunları açıklamadı ve açıklamıyor” dedi.
Santrali yaptırmayacağız
Santrale karşı açılan dava hakkında da bilgi veren Şahin, “Açılan davalarda bizim itirazlarımız dikkate alınmadan ilk derece mahkeme davamızı reddetti. Ardından Danıştay bu kararı bizim lehimize bozdu. Fakat yerel mahkeme tekrar davamızı reddetti. Son olarak ise Danıştay Daireler Kurulu bizim lehimize görüş bildirerek, dosyayı Danıştay 4’üncü Dairesine gönderdi. Oradan karar bekliyoruz. Türkiye’nin sanki enerjiye ihtiyacı varmış gibi bir algı yaratılıyor. Ama özellikle Elektrik Mühendisleri Odası’nın yaptığı açıklamalara göre üretim tüketimin çok üstünde” diye belirtti. Şahin, “Sinop halkı olarak bu santrali yaptırmamaya kararlıyız” diye konuştu.
EKOLOJİ SERVİSİ