Çernobil nükleer santralindeki patlama sonrası Karadeniz, Avrupa ve Rusya’nın bir çok bölgesi radyasyon bulutlarıyla kaplanmıştı. 36 yıl sonra Çernobil’de kirlilik sürürken, nükleer santrallerde ısrar ise devam ediyor
Nükleer endüstri, 26 Nisan 1986 yılında Çernobil Nükleer Santrali’nde yaşanan patlama sonrası, nükleer enerjinin geleceğini etkilememesi adına ölü sayısını yangını söndürmeye çalışan itfaiyecilerle sınırlayıp, 30 civarında olarak duyurmuştu. Diğer yandan Uluslararası Nükleer Savaşa Karşı Doktorlar Birliği (IPPNW) binlerce tasfiyecinin ölmüş olabileceğini açıklamıştı. IPPNW, 2006’da hazırladığı raporda, 10 bin kişinin tiroit kanseri olduğunu ve 50 bin vakanın daha görüleceğini belirtiyordu. Çernobil, Avrupa’da 10 bin sakat doğuma ve 5 bin ölü doğuma neden olurken, bazı Sovyet kaynakları da 25 bin tasfiyecinin öldüğünü belirtti. Radyasyona maruz kalmanın sadece ölümle sonuçlanmadığı, bağışık sistemini zayıflattığı, sakat veya hasta bıraktığı ise biliniyor.
Radyosyon Karadenizi sardı
Çernobil’den en çok etkilenen ülkeler Belarus, Ukrayna ve Rusya’ydı. Kaza sonrası Belarus’un tarım alanlarının yüzde 22’si, orman alanlarının ise yüzde 21’i kullanamaz hale geldi. Rusya’da 17 milyon km2’lik bir alan (Rusya Federasyonu’nun yüzde 1,5’i) radyoaktif kirliliğe maruz kaldı. Çernobil’den gelen Sezyum-137 yüklü radyoaktif bulutlar Türkiye’yi de etkiledi. Radyoaktif bulutlar 2 Mayıs sabahı önce Trakya’dan giriş yaparken, 3 Mayıs sabahı ise yoğunluğu daha yüksek radyoaktif bir dalga Sinop üzerinden Doğu Karadeniz’e doğru ilerledi. 5 Mayıs günü ise yeni ama daha yoğun sezyum-137 içeren radyoaktif bulutlar tüm kuzey kıyısını etkisi altına aldı, İç Anadolu ve Ege Bölgesi’ne doğru ilerleyerek tüm Türkiye’ye yayıldı. Yağış olan yerlerde etkisinin arttığı, bu yüzden de Karadeniz’i daha derinden etkilediği, özellikle çaylarda radyasyon ölçümleri yapıldığında bu durum daha net anlaşıldı.
Ölümlerin yarısı kanserden
Bu süreçte dönemin Başbakanı Turgut Özal, ‘Radyoaktif çay daha lezzetlidir’ derken dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, ‘Biraz radyasyon iyidir’ gibi riski küçümseyen açıklamalar yaparken, Aral kameralar karşısına geçip çayını höpürdeterek içmişti. Çernobil’in Türkiye’yi etkilediği bilinmesine rağmen, ne bir araştırma ve ne de tarama yapıldı. 2006 yılında yayımlanan, “Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye’de Kanser” başlıklı Türk Tabipleri Birliği raporu bu bağlamda yayınlanan tek rapordu. Hopa Belediyesi’yle yapılan ortak çalışmanın sonucunda, Hopa’da 2006 yılı öncesi üç yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47’sinin kanser kaynaklı olduğu ortaya çıkarılmıştı.
Çernobil’in etkisi sürüyor
Çernobil nükleer santralde yaşanan patlamada, Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının yaklaşık 200 katı kadar radyoaktif madde atmosfere yayıldı. Kuzey yarım küredeki hemen her ülkede radyoaktif kirlilik görüldü. Avrupa’nın neredeyse tamamı, Türkiye, Kıbrıs, Suriye hatta Çin, Japonya, ABD ve Kanada bile Çernobil kazası sonrasında radyoaktif serpintiye maruz kaldı. Yayılan radyasyon sonucunda on binlerce insan ve diğer birçok canlı kanser olup öldü veya sakat kaldı. Hâlâ devam eden sakat doğumlarda zeka geriliği, fiziksel sakatlıklar, kanser vb. çeşitli sağlık sorunlarıyla birlikte Çernobil’in etkisi halen bitmiş değil.
Nükleer Santrallerin atık sorunu
Çernobil ve Fukuşima’da yaşanan nükleer santral felaketleri nükleer santrallere naden karşı olmamız gerektiğini net orataya koyarken, nükleer santral atıkları ise en az patlamaların yarttığı zararlar kadar yaşamı zehirlerken, nükleer atıkların imhasına yönelik bugüne kadar hiçbir çözüm üretilebilmiş değil. Nükleer atıkların tehlike seviyeleri düşük, orta ve yüksek dereceli olmak üzere üç seviyede ele alınıyor. En tehlikeli olan da nükleer santralde enerji elde edilmesi için kullanılan yakıt çubuklarının özelliğini yitirmesinden sonra ortaya çıkan atıklardır.
Atıklar milyonlarca yıl kalıcı
Bu atıkların yarılanma yani etkisini kaybetme ömürleri 250 bin yıla kadar çıkmaktadır. Bulundukları yerde radyasyon ve ısı enerjisi yayarken, etrafındaki canlıların DNA’sınının bozulmasına neden olur. Bu da çeşitli sağlık problemlerine ve özellikle kanser gibi vakalara yol açar. Kullanılmış yakıt çubukları soğutma havzalarında en az 5 ya da 10 yıl havuzlar içinde bekletilmek zorundadır ancak bu bekleyiş sürecinin ardından radyasyon etkisi azalmamaktadır. Havuzda durdukları sürece etrafına radyasyon yaymaya devam ederken, atıklar havaya, suya ve toprağa karışarak patlamadan daha büyük problemlere neden olmaktadır.
EKOLOJİ SERVİSİ