Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Bey’i 17-25 Aralık döneminden herkes iyi bilir. Hatta “Bilal’e anlatır gibi anlatmak” deyimini Türkçe’ye kazandırıp, dili zenginleştirmiştir. Bilal Bey’in nasıl zengin olduğu, neden devlet protokollerinde yer aldığı, yabancı heyetlerin ziyaretlerinde bulunduğu konumuz değil. Son zamanlarda babası hakkında duygu sömürüsü yapıyor. “Babamı uzun seneler görmedim” gibi, bizler 21 senedir görüyoruz da ne oldu, halimiz ortada. Bilal Bey ayrıca “Hedefimiz cennette peygamberimizin sohbetlerine katılmak” demiş. Ülkemizin sohbetlerini layıkıyla dinlemiş de, öbür dünyanın sohbetlerine göz koymuş. Ayrıca dini kurallara göre cennetlik olmak için yapılması gereken, vazgeçilmesi gereken birçok şeyler var. Kul hakkı yemeyeceksin, yalan söylemeyeceksin, günah işlemeyeceksin… Cennete gitmen biraz zor görünüyor ama yine de Allah’ın işine karışılmaz.
Uygarlığın doğduğu topraklarda kan dökülmeyen gün yok. Hele konu Êzidî halkı olunca öldürülmelerine karşı tavır koyan kimseler yok. 74. fermanını yaşamış bir halk, halen katliamlara uğruyorsa ve bu katliamları önlemek için bir gelişme yaşanmıyorsa maalesef hala kan dökülmeye devam edecektir. IŞİD bütün dünyaca terör örgütü olarak tanınıyor ama ona destek veren ülkelere yaptırım uygulanmıyor. Binlerce insan hunharca bu örgüt tarafından öldürüldü, iki Türk askeri kafeste yakıldı, binlerce kadın pazarlandı, köyler yakıldı, insanlar halen kayıp ama dünya ketum. Oysa bildiğimiz kadarıyla dindar insanların görevi, insanlık suçlarına karşı bir duruş sergilemesidir. Ama fetvalarında dahi IŞİD gibi bir terör örgütünü kınamıyorlar. Diyanet işleri başkanı başka işlerle uğraşıyor ne yazık ki. IŞİD o kadar desteğe rağmen Kobanê’yi ele geçiremedi, “düştü, düşecek” diyenler Kürtlerin direnişiyle, özellikle de Kürt kadınlarının direnişiyle yenilgiye uğradılar. Kürt kadınlarına yenilmenin acısını Kobanê Davası ile almaya çalışıyorlar. Yargıya müdahale ederek şeriat kanunlarını yerleştirmenin adımlarını atıyorlar.
Çağdaş ülke olma yolundaki ilerlemeler gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. Günlük yaşamımız örneklerle dolu. Konser-festival yasakları, Cumartesi Anneleri’ne kelepçe, gazetecilere baskılar, cezalar, eğitimin içinin boşaltılması, ekonomik kriz… Tüketicinin zamlara karşı maaşının nasıl eridiği belli. Her an savaş korkusunu ensemizde hissetmek, altı aydır depremzedelere çare olamamak, ülkenin hazine arazilerini satmak, acaba bugün gündem ne olacak? Bu arada Dersimlilerin anlattığına göre, Ovacık ilçesindeki hazine arazileri, Erzurum’da ihaleye çıkartılıp Araplara satılıyormuş. Zaten Dersim bölgesi maden ocakları için köstebek yuvası gibi kazılıyor, siyanür sızıntıları nehirleri kirletiyor, her doğa parçası ihaleye çıkartılıyor. Doğa katliamı ülkenin her tarafında tüm hızıyla devam ediyor. Bu katliamlara karşı da halk direniyor.
Yılın transferi Şimsek geldiğinden beri gol kaçırma yarışında olduğu için saç baş yolduruyor. Şimdi de emeklilerin ekonomiye yük olduğunu söylüyor. Öneri: Parlamentoda olanların maaşlarını yarıya indirin, milletvekillerin dönem bitişinde emeklilikleri verilmesin, kurum makam araçlarını yarıya indirin, sarayların masraflarını yarıya düşürün, tasarruf nasıl olur görelim. Bir de malum iş insanlarının vergi borçlarını sıfırlamayın. Daha kısıtlanması gereken elbette çok şey var. Tasarrufu en üstten başlayarak yapın, yaptıklarınızın acısını halktan çıkarmayın.