Cengiz Holding’i ve sahibi Mehmet Cengiz’i tanımayan herhalde kalmamıştır. Türkiye’de maden, yol, inşaat gibi işler nerede varsa orada Cengiz Holding karşımıza çıkar. Holdingin patronu Mehmet Cengiz’in ağıza alınmayacak türde halka yönelik ettiği küfür nedeniyle de epey tanınırlığı oluştu. Durup dururken Cengiz nereden çıktı diyenlerimiz olacaktır. Hatta o kadar çok patron var ki hepsi birbirine benziyor diyenler de olacaktır. Evet doğru, hepsi birbirine benziyor ama Cengiz bir başka. Cengiz, yol taşeronluğundan Türkiye’de en çok ihale alan ve kamuya ait en kârlı kurumları bir biçimde uhdesine katmayı başaran bir özelliğe sahip. Bunu nasıl sağlıyor diye sormayın, oraya şimdilik girmeyeceğim ama herkesin bu konuda çok net bir fikre sahip olduğunu biliyorum.
Buradan Cengiz Holding’in kurduğu şirketler ve aldığı ihalelerden söz etmeyeceğiz. Ancak özel bir durumu açıklığıyla görünür kılmak gerekiyor. Bu özel durum Eti Bakır’ı almasıyla birlikte büyüyen holdingin, Mardin’in Mazıdağı ilçesinde bulunan Eti Bakır Metal Geri Kazanım ve Entegre Gübre Fabrikası’ndan söz edeceğiz. Mazıdağı dışında, Eti Bakır’ın Samsun, Murgul, Küre ve Halıköy tesisleri de özelleştirme ile Cengiz Holding’e geçmişti. Mardin’de büyük bir alanı işgal eden holding; çevresel ve toplumsal etkileri umursamadan dağlar, dereler, tarım alanları, meraları ve ağaçları yok etti. Kirlilik ise Mazıdağı ile birlikte Mardin, Derik, Kızıltepe ve Çınar’a kadar ulaştı. Holding, Karadeniz’de uhdesine kattığı bakır madenlerinin işlenmesi sonrası ortaya çıkan bakır piritlerini Mazıdağı’nda siyanür havuzlarında ayrıştırarak altın ve gümüş gibi değerli metalleri elde etme sürecini ise hızla işletiyor.
Cengiz Holding’e Mazıdağı’ndaki söz konusu tesis için sağlanan desteklere dair AKP iktidarı tarafından bir kararname çıkarılmıştı. Resmi Gazete’de yayımlanan kararnameye göre yaklaşık 2.9 milyar TL’lik bu yatırım için holdinge şu destekler sağlandı: “Gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, KDV iadesi, sıfır kurumlar vergisi, azami tutar olmadan 10 yıl boyunca sigorta primi desteği ve 250 milyon TL’yi aşmamak üzere kredi kullanım tarihinden itibaren 10 yıl faiz desteği.” Mardin Mazıdağı’ndaki entegre ‘gübre’ tesisi için hazırlanan teşvik kararnamesine, 1081 km mesafedeki Kastamonu İnebolu Limanı, 900 km mesafedeki Samsun Limanı ile Mardin Dilaver Barajı su hattı ve doğalgaz boru hattının yapılması da teşvik kapsamının içinde yer aldı.
Cengiz Holding bu sürece dair sorulan sorulara verdiği bir yanıtta, “Söz konusu hammadde, Küre’de çıkarılan ‘pirit’ cevheri. Metal geri kazanım sürecinde kullanılan ‘piritin kavrulması’ gerekiyor. Eti Bakır Küre Madeni’nden sağlanan pirit cevheri, yapılacak boru hatlarıyla İnebolu Limanı’na taşınacak. Buradan da deniz yolu ile önce Samsun’a, ardından demiryolu ile özel vagonlarda Mardin Mazıdağı’na getirilecek. Tesislerin diğer ihtiyaçları olan su ve doğalgaz ise bölgede yapılacak DSİ Diyarbakır Dilaver Barajı ve Bismil-Mardin doğalgaz boru hattından temin edilecek.” Teşvikler alan holdingin elini cebine sokmadan Mazıdağı’nı ve çevresini yok edecek olan tesise şu an siyanür havuzları eklenmiş durumda.
“Küre’de çıkan piritli bakır cevherlerinden kobalt, bakır, altın ve gümüşün hidrometalurjik süreçlerle kazanılma olanakları” başlığı ile MTA tarafından desteklenen bir akademik bildiride (*), Mazıdağı tesislerinde ‘Klorlayıcı Kavurma ve Liç’ önerisi yapılmıştı. Bildiride, bakır piritleri seyreltik asitte liç edilerek demir dışı metallerin çözündürüldüğü yer alıyor. Bu yöntemin sakıncaları olarak ise, sülfatlayıcı ve klorlayıcı kavurma süreçlerinde soy metallerin elde edilmesi için ‘siyanürleme’ işlemine gereksinim bulunduğu ve elde edilen sonuçların bakır piritlerinden kobalt, altın ve gümüşün ayrıştırılarak elde edilme yönteminin başarılı olduğu belirtilmektedir. Kastamonu Aşıköy ve Bakibaba yataklarındaki cevher rezervi; Cu, S, Co, Au, Ag tenörleri yüzde 80 verimle, yüzde 15 Cu tenörlü kalkopirit konsantresi üretilebileceği bildiride yer almaktadır.
Kastamonu ve Samsun’da toplanan piritleri demiryolu ile nakleden holding, bu işlerin üstüne kendisine özel olduğu açıkça anlaşılan ve kamu tarafından üstlenilen Diyarbakır-Mazıdağı demiryolu inşaatını da yapmakta. Uzunluğu 53.8 km olan demiryolunun yaklaşık maliyeti 384 milyon 733 bin TL olarak duyurulmuştu. 2018 Eylül sonundaki ihalede en düşük teklif, ‘380 milyon 615 bin TL’ ile Ederay‑İmaj‑ Metaleks ortaklığından gelmişti. Ancak ihalede 489 milyon 637 milyon TL teklif veren holdinge ihale 109 milyon lira fazlasına verildi. Şimdi ise o demiryolunda çalışan işçilerin 118’i işten çıkarıldı. Demiryolu inşaatında çalışan 118 işçinin tek talebi koronavirüs (Kovid-19) salgınına karşı çalışma koşullarının düzeltilmesini istemeleriydi. Ne tesadüftür ki, Meclis’te “işten çıkarmaların 3 aylığına yasaklanmasına” dair teklifin görüşüldüğü sırada (15 Nisan) işten çıkarmalar yaşandı.
İktidarın ve sermayenin zulmü artık taşınacak gibi değil. İşçiyi sistemin kölesi gibi gören ve her koşulda sermayenin fabrikalarında veya işlerinde çalışmak zorunda kalan bir kesim olarak görüldüğü o kadar açık ki! İşçi ile birlikte zehirlenen ve sömürüye uğrayan bir başka şey ise doğal yaşam. Bakınız, Hasankeyf, Cerattepe, Akkuyu Nükleer Santrali, İstanbul 3. Havalimanı inşaatı ve diğer birçok alanda doğa ve işçi aynı biçimde sömürüye tabi tutuluyor. Malcolm X şöyle der; “Özgürlüğü savunanların direnme gücü, zulmedenlerin gücünden daha fazladır.” Evet, bizler daha güçlüyüz ve zulmü alt edebiliriz, yeterki bunu fark edelim…
*http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/d4f95bf53bba28f_ek.pdf