Kuruluşlarının ‘Çoraklaşmaya yüz tutmuş toprağın yaşam suyuyla buluşması’ olduğunu söyleyen HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek, sorumluluklarının arttığına işaret ederek, ‘Toplumsal ittifakı her alanda kuracak yeni bir doğuma ihtiyacımız var,’ dedi
Türkiye’deki farklı kimlikleri, inançları ve kültürleri bir çatı altında toplamak, toplumsal barışı sağlamak, temel hak ve özgürlükler için mücadele vermek amacıyla kurulan Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 13 yaşında. HDK, yaklaşık 20 sol-sosyalist bileşen ve 820 delegenin bir araya gelmesiyle 15 Ekim 2011’de kuruluşunu ilan etti. HDK’nin kuruluşu, bir yıl sonra Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kurulmasına da öncü oldu. HDK, kurulduğu günden bu yana meclisler üzerinden bir örgütlenme ağı kurarak, birçok alanda faaliyet gösteriyor. HDK’nin “umuda yolculuğu” 13 yıldır aralıksız bir şekilde devam ediyor.
Kuruluşunun 13’üncü yıldönümünde HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek ile HDK’nin kuruluş süreci, kendisini konumlandırdığı paradigma ile topluma etkisi ve bugününü konuştuk.
Ezilenler mücadelesinde yeni doğum
HDK ve HDP’nin kongre-parti fikriyatı ortaya çıktığını ve stratejik olarak ele alınan toplumsal mücadele ittifakı sözleşmesinin ürünü olduğunu söyleyen Çiçek, aynı zamanda da Türkiye’de ezilen halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesi açısından yeni bir doğumu ifade ettiğini belirtti. Çiçek, “Kongremiz, Türkiye’de baskı ve sömürü sistemini ayakta tutan egemenlerin iki kutbu karşısında kendisini bir Üçüncü Yol, kutup ve ezilenlerin tarihsel ittifakı olarak tarifledi. Ezilenlerin tarihsel ittifakı ne demekti? Türkiye ve Kürdistan’daki bütün toplumsal mücadele gruplarının, politik hareketlerin, Türkiye’de mevcut resmi paradigmayı ayakta tutan ulusalcı ve siyasal İslamcı egemen bloklar karşısında baskı ve sömürü sistemini kalıcı olarak ortadan kaldırmaya odaklanmış yeni bir tarihsel buluşmanın kendisiydi. Tekil ve kolektif mücadele geçmişlerimizden tarihsel dersler çıkarılması ve bunun sözünün ve eyleminin demokratik halk iktidarı hedefiyle yeniden kuruluşuydu. HDK ve partisinin yeni bir sözleşmeyle mücadele hayatına atılması, Türkiye ve Kürdistan’daki eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelelerinin, toplumsal mücadele birikimlerinin ve ortaya çıkardığı potansiyelin daha güçlü, örgütlü, dönüştürücü bir politik özne olarak tariflenmesi, tarih sahnesine davet edilmesi demekti. Bu bizler için çok önemli ve hayatiydi” dedi.
‘Maya tuttu’
HDK’nin kuruluşuyla muazzam bir sinerji yarattığını ve bunun da Türkiye ve Kürdistan halklarının tarihsel bir özleminin sonucu olarak ortaya çıktığını vurgulayan Çiçek, “Türkiye ve Kürdistan halkları, demokratik ve özgür bir yaşam uğruna bedel ödeyen halklar. Kendilerine yönelik darbeci, asimilasyoncu ve katliamcı politikalara tamamıyla teslim olmadılar, diz çökmediler. Ancak bu durum tek başına yeni yaşamı sağlamaya da yetmedi. İşte kongremizin doğumu, tekçi sistem karşısında diz çökmemiş, teslim alınamamışların direnişlerini ortaklaşması kadar eşit, adil, özgür yeni yaşamların inşasında da ortaklaşma demekti. Tekçi sistemin toplumsal direniş gruplarını tek tek, birbirlerinden yalıtık tutma politikası karşısında birliğin, ittifakın, ortak mücadelenin kuruculuğuydu. Başka vesilelerle de ifade ettiğimiz üzere aslında bu yeni buluşma, çoraklaştırılmak istenen toprağın su ile buluşması gibiydi. HDK ve HDP’nin kuruluşu, çoraklaşmaya yüz tutmuş toprağın kendi yaşam suyuyla buluşması demekti. Bugüne kadar onca saldırının ve özellikle 2014’ten bu yana çöktürme planının hedefinde bu öz vardı ve onca zorluğa, engele, saldırıya rağmen ayakta kalmasının en temel nedeni o toprağın suyla buluşması ve bir mücadele mayalanmasının oluşturulmasıdır. Yani şu anda aslında o buluşma başka bir mayalanmayı, ezilenlerin mücadelesine önemli bir kültürü de aslında aşıladı. Bu aşı büyük oranda tuttu. Mesela nereden tuttu? Bugüne kadar yan yana gelmez denilen ve gerçekten halkın da haklı olarak umudunu neredeyse kesmek üzere olan bütün mücadele grupları, aslında HDK’nin kuruluşundan bugüne en netameli, gergin, can sıkıcı konuları bile bir araya gelerek olgunlukla ve bir mücadele kültürü etrafında tartışma, ele alma, planlama ve kararlaşma sürecinin artık kendisi oluşturmaya başladı. Siyasal çevreler, bireyler arası oluşan bu kültürün kendisi bile tek başına kongre fikriyatının başarısını ve önemini gösteriyor” diye konuştu.
Halkların mücadele meclisi
HDK’nin kuruluşundan bugüne toplumsal muhalefet ile Kürdistan ve Türkiye’nin sosyalist hareketlerine ortak düşünme, kararlaşma ve hareket etme kültürünü büyüttüğünü ve gelinen aşamada bunun büyük oranda başarıldığına dikkat çeken Çiçek, “Bu yönüyle ele aldığımızda gerek HDK’nin, gerek bugünkü adıyla DEM Parti’nin bütün bileşen ve birey gerçeğini, onun kurulu bütün mekanizmalarının, organlarının kendisini ‘halkların mücadele meclisi’ olarak da tarifleyebiliriz. Son yıllarda bu konuda kimi daralmalar, yalpalanmalar olsa da tekrar dönemin gerektirdiği yeni açılımları da yaparak bu inşa edilen yeni siyasal mücadele kültürüne yeni halkalar eklemeliyiz. Bu kaçınılacak, vazgeçilecek bir şey değil, tersine demokratik-devrimci sorumlulukla yüzleşilecek bir şey. İttifak, ortak mücadele gibi. Kongrenin kuruluşunun tılsımı ve onu bugünlere taşıyan itekleyici güç de buydu. O nedenle bu, bile başlı başına ezilenlerin mücadelesi için HDK’nin sağladığı tarihsel bir kazanım olarak nitelendirilmeli. Yani aslında bir siyasal kültür, politik mücadelede yeni bir siyasal kültürü de inşa etti. Aslında bu yönüyle ele alındığında bütün tartışmalardan bağımsız, HDK hala toplumsal mücadelemizin ihtiyaçları için vakti gelmiş ve geçmekte olan bir fikriyat, yani yüzyılın fikriyatıdır” ifadelerini kullandı.
‘Yeni ihtiyaçlar ortaya çıktı’
Gelinen aşamada bardağın dolu ve boş tarafını gören bir yerden 13 yıllık birikimin tekrardan masaya yatırılması gerektiğini vurgulayan Çiçek, “Büyüyen beden gibi biz de aslında bu süreç zarfında kendi mücadelemizi büyüttük ama büyüttükçe de yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Mesela bu siyasal buluşmayı, ittifaklaşmayı toplumsal mücadeleyle ne kadar tahvil ettik? Bu ne demek? Aslında aynı zamanda demokratik yani etkileşim altında olduğu bütün mücadele gruplarını politik anlamda dönüştürmek ve toplumu, yurttaşı, kendi öz örgütlenmeleri etrafında bir mücadele öznesi yapmak. O zaman şu soruyu sadece HDK’ye değil, HDK’yi vücuda getirmiş, HDK programı etrafında buluşmuş bütün mücadele gruplarının ve bireylerin hepimizin kendisine sorması gerekiyor. Toplum şu an itibariyle HDK’nin ilk kuruluşunda hedeflediği toplumsal örgütlenme; ekoloji, kadın, gençlik, emek alanında, halklar, inançlar alanında, bir bütün olarak yaşam savunuculuğunun olduğu bütün alanlarda toplum ne kadar kendi öz ihtiyaçları etrafında örgütlüdür, bu örgütlülükler ne kadar birbiriyle bakışımlıdır ve sistem bu öz örgütlülüklerle ne düzeyde zorlanmaktadır? Esasında söz konusu HDK ya da Kongre fikriyatıysa, onun tartışmasıysa partisinden bileşen ve bireylerine; en az onlar kadar HDK yönetimlerinin, meclislerinin kabul etmesi gereken bir şey var. O da şu: Kongreye dair dönemin tartışmaları ve arayışları, ideolojik ve politik olarak sistem içine çekilmeye çalışılan, -teşbihte hata olmaz- ‘Ankara solcusu, Ankara Kürt’ü, Ankara emekçisi, Ankara ekolojisti…’ kılınmak istenen saldırılara karşı toplumsal mücadele güçlerinin sistem dışı karakterini nasıl koruyacağız, bunun için hangi mücadele araçlarını inşa etmeli ve korumalıyız gibi sorulara verilecek yanıtlarla ilgilidir” diye kaydetti.
‘Sınırlı ittifak anlayışının yetmedi’
Gelinen aşamada HDK şahsında yürütülen mücadelede siyasal bileşenlerle yürütülen sınırlı bir ittifak anlayışı ve tarzının yetmediğine dikkat çeken Çiçek, “Çünkü bizim yeni yaşam dediğimiz HDK diyalektiği direniş ve inşadır. Yani bir taraftan politik mücadelenizi, direnişinizi büyütüp güçlendirirsiniz ama aynı zamanda kendi özgür yaşam ilişkilerinizi, toplumsal örgütlülüğünüzü kılcal damarlar misali toplumun her tarafında yaratarak kendi yeni özgür yaşamınızı da inşa edersiniz. Siyasal ittifakla birlikte toplumsal ittifakı her alanda gerçekten kuracak yeni bir sözleşmeye, yeni bir doğuma, yeni bir kuruculuğa ihtiyacımız var. Çoklu krizler karşısında can çekişen milyonların olduğu bir ortamda sosyal mücadeleleri siyasal mücadelelerle buluşturmayı, daha doğru bir ifadeyle siyasal mücadelenin sosyal mücadelelerle tahkim edileceği bir ilişki biçimini, mücadele zihniyeti ve tarzını hayata geçirmek zorundayız. Bu da Üçüncü Yol mücadelesinin içinde kendini gören tüm birey ve örgütlerin asli sorumluluğudur” diye vurguladı.
Yeni doğum nasıl olacak?
Bu noktada HDK ve bileşenleriyle duruma ilişkin bazı dönemlerde kimi tartışmalar yürüttüklerini söyleyen Çiçek, tartışmalarda öne çıkan noktalara ise şöyle değindi: “Şimdi HDK’nin içinde bulunduğu durumun eleştirisini, kritiğini yapan her örgütün ortaklaştığı en temel husus şu; HDK fikriyatı hala bize en gerekli fikriyat. Yani halen herkes fikriyatın kendisinin üstüne titriyor. Ama bu fikriyatı ete kemiğe büründürmek, bu fikriyatı somutlamak, bu fikriyatı bir toplumsal mücadele öznesi kılmak noktasında da aslında parçalı duruşlar ve fikir yürütmeler var. Mesela bu tablo bile bize şunu gösteriyor. Aslında HDK halen içinde barındırdığı fikir, öneriler, mücadele yolu ve yöntemi itibariyle kendi doğumunu bekliyor. Ve aslında bütün toplumsal mücadele grupları, siyasal özneler, politik özneler aslında yeniyi arıyor ama ‘yeni nasıl doğacak; ne yapmalı, nasıl yapmalı?’ noktasında parçalı akıl yürütmeler ve pratik tarzlar mevcut. Aslında Emek ve Özgürlük İttifakı’nın özellikle son genel seçimler sürecinde yaşadığı handikap, içine düştüğü tartışmalar da bununla ilgili. Yani yeniye dair olan, o yeni doğumun sancısıyla ilgili bir şey.”
‘Politik odak oluşturmalıyız’
Dönemin koşullarının iyi tahlil edilerek yeni bir hamle sürecinin başlatılmasının gerekliliğine vurgu yapan Çiçek, “Bize düşen görev, Kürdistan ve Türkiye’nin her bir tarafında ayağa kalkmış, itirazını gün ve gün yükselten mücadele gruplarının bulunduğu her yerde bir toplumsal örgütlülük perspektifiyle bir politik odak oluşturmaktır. Toplumun da aslında kendisini boğmak isteyen sistem karşısında irade ve direnme sorunu yok. Ama bu irade ve direnişin kendi özgürlük alanlarını yaratma ve kendi politik odağını oluşturma sorunu var. İşte Üçüncü Yol’un böyle bir sorunu var bugün itibariyle. Yani Üçüncü Yol, iki egemen blok karşısında kendi politik odağını ne kadar oluşturabiliyor? Şimdi içimizde ve dışımızda yoldaşlarımızın ve dostlarımızın yaptığı bütün tartışmaların merkezinde doğal olarak bu var. Çünkü gelinen aşamada demokratik halk iktidarını hayata geçirecek koşullarımız mevcut günümüz Türkiye ve Ortadoğu’sunda. O yüzden bizim 13’üncü yıl dönümünde HDK ve DEM Parti şahsında tartışmamız gereken belki de en temel şey bu. Bunu sağladığımız oranda zaten o politik odak, politik merkez oluşturacak ve aslında kendi politik hegemonyasını da böyle oluşturacak. Şimdi hepimizin gözü önünde ‘normalleşme’ adı altında kendi ulus devletçi sistemini Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında ayakta tutmaya çalışan sistem güçleri karşısında; halkların özgürlük sistemini yaratmak zorunda olan bizlerin parçalı, ayrıksı fikir yürütmelere ve pratiklere düşme lüksümüz elbette yok. O nedenle HDK, ittifak, ortak mücadele gibi başlıklar birbirinden ayrıksı başlıklar ya da sorunlar değil. Tersine hepimizin siyasal ve toplumsal geleceğiyle ilgili temel başlıklardır ve bu bilinçle, sorumlulukla ele alınmalı, yüzleşilmelidir. Ayrıca kuruluşuna imza atan bütün aktörlerin devam eden süreçte de aynı sorumluluk ve ilgiyle dahil olması, bizlerin kendi emeğimize, ödediğimiz bedellere öz saygımızın bir gereğidir. Israr edilen eski ve ona ait kalıplar değildir; yeni ve onun halen kendisini dayatan doğum sancılarıdır; bundan kaçınılamaz” şeklinde konuştu.
‘Üçüncü yol bir potansiyeldir’
Tüm eksiklik ve yetmezliklere rağmen Üçüncü Yol mücadelesi üzerinden HDK fikriyatının bugün hala toplumun temel ihtiyacı olduğunu belirten Çiçek, “HDK ve DEM Parti şahsında aslında Üçüncü Yol mücadelesi, bugün itibariyle ulaştığımız halk gücüyle sınırlı değildir. Üçüncü Yol aynı zamanda bir potansiyeldir. Erişemediklerimizdir, el ele tutuşamadıklarımızdır. Yani şimdi adalet ve özgürlük değerlerini savunanlar, bu iktidara karşı mücadele yürüten gruplar sadece bizim içimizde yok, dışımızda da var. Her geçen gün iktidar ve toplum arasında çelişkiler derinleşirken, hele hele böyle bir ortamda sadece kendi seçmenini değil başta DEM olmak üzere toplumsal muhalefete gönül vermiş kitleleri başta yerel yönetimler zemininde olmak üzere daha keskin bir ideolojik ve politik mücadeleyi gündemimize almamız gerekiyor. Kongre-HDK aklı bunu gerektiriyor. Aslında bir bütün olarak özellikle son 31 Mart seçimlerine baktığımızda ülkenin yarısından fazlası bu iktidarın gitmesini istiyor ve HDK, DEM Parti, Üçüncü Yol bu yönüyle aslında bir potansiyelin de taşıyıcısı. HDK, bu potansiyeli politik olarak dönüştüren, politik mücadelesine katan, tarafını, bilincini netleştiren mücadelenin de adıdır” dedi.
‘Sisteme mi koşacağız yoksa topluma mı?’
HDK ile ilgili hem özeleştiri vereceklerini ancak bir taraftan da HDK’nin misyonuna ilişkin bir duruma dikkat çekeceklerini belirten Çiçek, “HDK siyasi partiler gibi temsili, biçimsel alana sıkıştırılacak bir yapı değil. Yani HDK’yi şuradan hep birlikte zorlamamız gerekiyor. Yani HDK’yi eğer yeniden kuracaksak, yeniden öz fikriyatının üstüne oturtacaksak o zaman hepimizin şununla yüzleşmesi gerekiyor; Biz nereye koşuyoruz? Son sürat arkamıza bakmadan sistem içine mi koşacağız, yoksa toplumun içine mi koşacağız? Bunları netleştirdiğimiz oranda zaten HDK gerçek anlamda kendi rolünü oynayabilecektir. Yani o nedenle HDK’yi gerek DEM Parti’nin içinde bulunduğu tartışmalardan, gerekse Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenlerinden ve onların gündemlerinden bağımsız bir yapı olarak düşünmemek gerekiyor. Tartışılan, bize dairdir ve bu ‘biz fikri’ ısrarı parçalı, ayrıksı, komportmanlaşmış anlayışın da panzehiridir” diye ifade etti.
Çiçek, şöyle devam etti: “Hedefe gidecek mücadele mekanizmaları, araçları nedir, nelerdir ve nasıl inşa edilmelidir sorusuna son derece yakıcı ve gerçekçi cevaplar vermeliyiz. Bu cevapları somutladığımız, pratikleştirdiğimiz ölçüde HDK ve DEM Parti önümüzdeki mücadele döneminde savunduğu politik ve toplumsal değerler ve önüne koyduğu hedefler itibariyle önü en açık ve gerçekten bu topraklarda başta demokratik cumhuriyet olmak üzere adalet ve özgürlük mücadelesinin de başarıya ulaşabilecek en temel mücadele zeminidir.”
Kaynak: MA / İbrahim Irmak