Geleneksel kültür içerisinde, kendi mekanlarında, kutsalları ile ikrarlı yaşayan Alevilerin törenlerle çok da işi olmamıştır. Doğrusu sadece Alevilerin değil devletin “kendi öznesi olarak tanımladığı “ulus” bütünün dışında kalan; etnik, dinsel, dilsel veya kültürel gruplar” şeklinde tanımlanabilecek ötekilerin çok da resmi törenlerle gönül bağı olmamıştır. Bu grup üyelerinin hayatlarında gördükleri ilk tören ilkokuldaki bayrak törenidir.
Alevi inancında görenek ve geleneklerin, kültürel kodların öğrenme alanı Cem ritüelidir. Aleviler inanç diliyle “Cem Erkânı” derler. Bu erkânda “Kadın erkek sorulmaz muhabbetin dilinde” ilkesi esas alınır; kadın-erkek, yaşlı- genç, zengin-fakir ayrımı yapılmazdı. Şimdi Cemevlerinin açılış “törenleri” başlı başına erkek zihniyetinin yeniden üretildiği, iktidar sahnesinin görünür olduğu faaliyetlerdir.
Cemevlerinin açılış törenleri yapılmadan önce devlet erkânı, yerel yöneticiler ve Cemevi yöneticileri, katılımcılar el ele vererek bir konsensüs sağlarlar. Bu törenlerde nelerin yapılacağı kadar, nelerin yapılmayacağı da konuşulur. Son dönemlerde Alevilik konulu törenlerde daha çok yerel yöneticiler üzerinden devlet erkânına çağrı yapılmaktadır. Özellikle Aşure “törenlerinde” Cemevlerinin açılış törenlerinde nelerin konuşulacağı, protokolün sunumu, sıralaması, hangi sembol ve simgelerin görünür olacağı, hepsi dernek yöneticileri ile ortaklaşarak yapılıyor. Bu törenlere mutlaka bir iki sanatçı da katılım sağlar. Hatta Aşure erkânı eğlence sektörüne dönüşmüş olur.
Kutsal erkânların, ritüellerin “törene” dönüştürülmesi insanlar arasındaki iktidar ilişkisinin, eşitsiz ilişkilerin kabul edilmesi manasına gelir. Yani yöneten-yönetilen ilişkisinin görünür olduğu, iktidarın sürekli yeniden üretildiği kutsal gerekçelerle süslenen faaliyetlerdir. Özellikle Cemevi açılış “törenleri” iktidarın imal edildiği, “ parayı verenin düdüğü daldığı” resmi ideolojinin ritüelleri haline gelmiştir. Alevi camiasındaki ufak tefek itirazlar bu gerçeği değiştirmiyor.
Rıza toplumunda otorite, iktidar, protokol, hiyerarşi bulunmadığı bilinmektedir. Rıza toplumunda başlangıçta tamamen eşitlikçi ilişkiler vardır. Alevi toplumunda her kesin can olduğu “Kırklar Meclisi” aynı zamanda kültürel direniş hattını, savunmayı temsil eder. Bu mecliste bulunanlara “törenlerle” kutsallık söylemleri ile kültürel soykırım yaşatılıyor.
Cemevi “açılış törenleri” Alevi hakikatinden ziyade Cemevlerimize “cümbüş evi” diyen zihniyetin boy gösterdiği şovlara dönüşmektedir. Diyanet’in kaldırılmasını ağzına almaya cesaret edemeyen ama laiklikten söz eden siyasetçilerin törene katılmalarını nasıl açıklamalıyız? Bu durum hem devlet hem de Aleviler için ciddi bir handikaptır.
Bir toplum öz kaynaklarını unutursa ya da inkar ederse kendisini tanımsız bırakır. Tanımsız bırakmak köksüz kalmaktır. Kapitalist modernist anlayış rıza toplumu süreklerini tanımsız bırakmaktadır. Evrendeki her şeyin bir tanımı varken, neredeyse herkesin Aleviliği tanımlamasını neye yormalıyız? Alevi toplumunun birikimi, öz kaynakları nelerdir? Mevcut Cemevleri bu öz kaynaklarla bütünleşebildi mi?
Alevi kurumlarında icra edilen “törenler”de iktidar olgusu kendisini yönetim olgusuyla eş tutar. Kurumlarda ne kadar iktidar olgusu varsa o kadar öz kaynaklardan uzaklaşma ,özgürlükten yoksunlaşma yaşanmaktadır…