Bugün şair Cemal Süreya’nın aramızdan ayrılmasının 30.yıl dönümü
Bugün Cemal Süreya’nın 30. ölüm yıl dönümü. Her yıl dönümünde Süreya ile ilgili bir çok şey yazıldı, anma toplantıları düzenlendi, şiiri ve yaşamı tartışıldı. Ölümünün üzerinde 30 yıl geçmesine rağmen hâlâ Cemal Süreya ile ilgili kitap çalışmaları, şiiri üzerine incelemeler sürüyor. Bunun nedeni Cemal Süreya’nın Türkçe şiire yaptığı katkıdır, bıraktığı etkidir. Cemal Süreya, sadece şiirleri ile değil, şiir üzerine yazdığı yazılarla da önemli tartışmalar başlatmıştır. Özellikle “Folklor Şiire Düşman” başlıklı yazısı ile önemli bir tartışmanın fitilini ateşlemiştir. A isimli edebiyat dergisinde 1956 ekiminde yayınlanan yazı, belki en çok atıf yapılan şiir yazısıdır. Bu yazı hâlâ şiir araştırmalarında ve tartışmalarında bir referans noktası olmayı sürdürüyor. Cemal Süreya’nın bir başka şiir yazısı da ‘Şiir anayasaya aykırıdır’ başlıklı yazısıdır. Sadece bu yazının başlığı bile şairin şiire bakışını anlatıyor.
‘Şairin hayatı şiire dahil’
Bu başlıkta Cemal Süreya, yazılarının birinin başlığıdır. Süreya, bu başlık altında şairin hayatının ne kadarını şiire koyacağını tartışır. Çıkan sonuç, şairin hayatının şiire dahil olduğudur. Bu önemlidir. Süreya’nın hayatı ve şiiri açısıdan çok önemlidir. Şairin yazdıkları, günlükler, söyleşileri, karşılıklı konuşmaları ve şiirleri birlikte okunduğunda, görürüz ki şiirsel kaynakları kendi hayatına dairdir. Bu şöyle bir şey değil: Cemal Süreya’nın hayatında şöyle bir olay olmuş, şu şiirde buna değinmiş, yer vermiş gibi bir şey değil. Toplam yaşadıkları, şiirine deyim yerinde ise nasıl sızmıştır.
Bence ilk olarak Kürtlük ve sürgünlüktür, şairin hayatına sızan. Çocukluğunun ilk anısı, Kürtlük ve sürgünlükle ilgilidir. Şeyh Sait ve Dersim ayaklanmalarından sonra bölgeden 500 bin aile sürgün edilir. Kürt oldukları için. İşte Cemal Süreya’nın ailesi bu 500 bin aileden birdir. Süreya, Zuhal Tekkanat’a yazdığı mektupta o günleri şöyle anlatır: “Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.” (Şairin Hayatı Şiire Dahil, Feyza Perinçek, Nursel Duruel, s.23)
Sansaryan Han…
Süreya, uzun süre Kürt olduğunu söylemedi. Süreya’nın bunu gizlemesi şiirine sızmasına engel olmamış, engel değilmiş. Cemal Süreya ve ailesi sürgünü iki kez yaşar aslında. Kendilerine uygun görülen 20 yıl sürgün cezası dolmadan Bilecik’ten ayrılırlar. Ancak bir ihbar sonucu tekrar sürgün edilirler. Hem de bir gece Sansaryan Han’da kalırlar.
Süreya, “Haziran 1987 tarihli Günler’de sürgüne değinir. Dersimlilerin sürgün edildikleri yerlerin dışına çıkmaları yasaktır. Cemal Süreya o günleri şöyle anlatır: “Beyoğlu 37. İlkokul’a yazılmıştım. Kimseden ses çıkmamıştı. Demek küçüklerin kent dışına çıkmalarında bir sakınca yoktu. Bizim peder, ben ikinci sınıftayken büyükannemi ve iki kız kardeşimi de İstanbul’a attı. Ama, üçüncü yıl kendisi de temelli İstanbul’a gelmesin mi? Arnavutköy’de bir iş bularak çalışmaya başladı. Kim bilir neler düşünüyordu o günlerde? Dünyanın sanki öbür ucuna gitmiştik, kimse bulamaz bizi. (…) Bir akşam eve polis geldi.
Hepimizi alıp Emniyet Müdürlüğü’ne (Sansaryan Han) götürdüler. Bir gece orada kaldık. O sıra, küçük kız kardeşim daha beş yaşında. Büyükannem ise en az altmış beş. Kafese konmuş, saçı sakalı uzun dev bir adam anımsıyorum. Tahta sıranın üstünde uyumuştuk. Kadınlar kavga çıkarmışlardı. Ertesi gün jandarma refakatinde sürgün yurdumuz olan Bilecik’e posta edildik. Ben kaç yaşındaydım. On birin içinde.” (“Günler”, Cemal Süreya, s.300, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, Nisan 2002, İstanbul) Sürgün yıllarını bitirdikten sonra tekrar İstanbul’a dönerler. Alevilik de Cemal Süreya’nın şiirsel kaynaklarından biridir. Zeynep Oral; şunları yazar, Süreya’nın Alevilikle ilişkisine dair: “İstanbul’da amca evinde, amcadan çok şey öğrenmişti. Okulda o hızla devam etti. Ve çok okudu. Eline ne geçerse okudu. Evdeki Alevi çevrede en çok din kitapları okunurdu. Hazreti Ali üzerine kitaplar çoktu, en çok onları okudu. Yeniden, yeniden okudu, aynı şeyleri bin kez okudu.” (Folklor Şiire Düşman, s.12, Can Yayınları) Belki yine bunun devamı olarak halk hikayelerine olan düşkünlüğünü sayabiliriz. Annesi ona sürekli Ferhat ve Şirin’nin hikayesini okur. Bunu âdeta ezberlemiştir.
Üstü Kalsın
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken
ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın
şu hayat
Fena değildir…
Üstü kalsın…
Bu şiir yayınlandıktan iki gün sonra, şair yaşamını yitirir. Turgut Uyar şöyle yazar: “Cemal Süreya ölmüş diyorlar. İlahi azrail Cemal Süreya ölür mü hiç.”