Saray Rejimi, basını ele geçirme sürecini tamamladıktan sonra gazetecilik yapmakta inat eden az sayıda gazeteciyi susturmak için harekete geçti. Özgür basın zaten gözaltı, tutuklanma ve hatta öldürülme baskısı altındaydı. Şimdi geldiğimiz süreç ise geçmişte “ana akım medya” denen mecralarda işini namusuyla yapmaya çalışan gazetecilerin “terörist” ilan edilmesine vardı. Özgür basına yapılan ağır baskılar, tutuklamalar sessizlik sarmalında boğulmaya devam ederken, düşman listesine yeni eklenen gazeteciler için sınırlı da olsa tepkiler veriliyor şimdilik. Barış Pehlivan, Tolga Şardan için verilen tepkilerin, aynı gerekçelerle tutuklanan Celalettin Can ve diğer gazeteciler için verilmiyor olması muhalefeti ortadan bölen fay hattına işaret ediyor.
Bu yazıyı yazmadan önce gazeteci ve siyasetçi Celalettin Can’ın tutuklanma sürecini yazmayı planlamış ve kamuoyunu bilgilendirmeyi hedeflemiştim. C. Can’ın tutuklandıktan sonra “tarafsız koğuşu” tercih etmediği, 30 yıldır cezaevinde tutulan Kürt şair İlhan Çomak ile aynı hücrede kaldığı için “iyi halli olmadığına” karar verildiğini C. Can’ın avukatının açıklamasından okuyunca itiraf edeyim ki, ben bile şaşırdım. Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın “iyi hal”den tahliye edildiği, mafya babası Alaattin Çakıcı’nın D. Bahçeli adına Ö. Faruk Gergerlioğlu’nu tehdit ettiği koşullarda hiçbir şeye şaşırmamak gerek.
Adı muhalif olan medya kuruluşları C. Can’ın tutuklaması üzerine yalandan da olsa bir haber geçmiş değiller. Bu sessizliğin elbette bir sebebi var. C. Can, 3 Mayıs 2016 tarihinde Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde KHK ile kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak için başlatılan bir günlük sembolik “nöbetçi eş genel yayın yönetmenliği kampanyası” nedeniyle 1 yıl 3 ay ertelemesiz hapis cezası aldı ve tutuklandı. Kürt gazetesiyle dayanışmaya sadece hapis cezası yok, sistem muhalefetinin sessizlik sarmalında görmezden gelinmek gibi bir sonucu da var. C. Can ve birçok insan hakları savunucusu AKP’nin OHAL KHK’lerine karşı özgür basınla dayanışma içinde olarak onurlu bir duruş sergilediler. Özgür basını görmezden gelen “muhalefet” anlayışının Rejime meşruiyet alanı sağladığına işaret ettiler.
Sağlık sorunlarına rağmen üç aydır Marmara 5’No’lu L Tipi Cezaevi’nde tutulan C. Can, mafyacıların, katillerin rahatlıkla faydalandığı “Denetimli Serbestlik” hakkı, “iyi halli olmadığı” ve “pişmanlık belirtisi göstermediği” gerekçesiyle gasp edildi. C. Can açısından bir onur nişanesi ve Engizisyon zihniyetine dönüşmüş adalet sisteminin resmini ortaya çıkarması açısından ibretlik belge olan Cezaevi Kurul kararını oluğu gibi aktarayım:
“Suçuna dair pişmanlığının bulunmadığı, Ankara 48. Ağır Ceza Mahkemesinde Ermeni soykırımı söylemi suçundan yargılaması devam eden dosyasının bulunduğu, kurumumuzda örgüte bağlılığı devam eden hükümlülerle (İlhan Çomak ile birlikte) aynı odada barındırıldığı ve bu odaya kendi isteği ile yerleştirildiği, beyanlarında samimi olmadığı, suçu algılama şekli, mağdura karşı tutumu ve pişmanlığı birlikte değerlendirildiğinde tekrar suç işleme ve topluma zarar verme riskinin devam ettiği, hükümlünün iyileştirme çalışmalarına katılarak gelişim göstermesi ve suça yönelik farkındalığının artırılması amacıyla… Hükümlünün denetimli serbestlik tedbiri uygulanması hususunda iyi halli olmadığı değerlendirilmiştir.”
C. Can diyor ki; “Ben, arkadaşım İlhan Sami Çomak ile aynı koğuşta kaldığım için ‘İyi halli’ kabul edilmiyorum. Ama ben herhangi bir örgüt üyesi olarak ceza aldığım için buraya getirilmedim. Kapatılmak istenen Özgür Gündem gazetesinin kapatılmaması için bir günlük yayın yönetmenliği nedeniyle yargılanıp ceza alarak buraya getirildim. Cezaevinde insanları ayrıştırmak için Taraflı – Tarafsız adı altında inşa edilmiş ‘Denetimli Serbestlik’ üzerinden bir tercih dayatılıyor. Görüş ve inançlarından koparılmanın yolu ‘Tarafsız koğuşa’ gitmekten geçiyor. İyi niyet imajı veren bir üslupla dışarı çıkma özlemi işlenerek ‘Tarafsız koğuş’ adı altında teslimiyete zorlanıyorlar…”
Celalettin Can, dışarda Özgür Gündem gazetesinin yanında durarak, hapiste İlhan Çomak’ın yanında durarak tarafsız kalamayacağını dosta-düşmana gösterdi. Sistem, sadece cezaevlerinde değil, dışarda da “tarafsızlık” dayatıyor ve mükâfat olarak “Denetimli Serbestlik” vadediyor. Rejim, düşüncelerimizi suç saydığı aşamadan, varlığımızı suç saydığı aşamaya geçmişken, yapabileceğimiz en iyi şey; taraf olmakta inat ve dayanışma.