Yeryüzündeki en büyük zulüm cehaletin güç istencidir
Cehalet para, güç, iktidar sahibi oldukça ne ilahi/evrensel adalet olur ne insanın insanla ne de insanın doğayla uyumu gündeme gelir. Cehalet oldukça zulüm, zorbalık, cinayet, ayrımcılık, hırs bakidir.
Cehalet insanlardan bir insan, bir canlı olduğunun farkına varamamak, idrak edememek, unutmaktır. İnsanı, hayvanı, bitkiyi, suyu, havayı, toprağı yani doğayı ve hayatı sade, iç içe ve canlı haliyle kabullenememektir. İster özne olarak kendini merkeze koyan herhangi bir birey, ister kültür ve yaşam tarzının üretimi, farkındalığı olmayan nesneleşmiş birey olsun, sadece kendi dünyasında, kendi derdinde ve kendi hesaplarının peşinde ise cehaletin besleyicisidir, gıdasıdır, can damarıdır
Para, mevki, makam, diploma, kariyer, pozisyon, fiziki görünüm, güç, iktidar ve çeşitli koruma duvarları inşa ederek, kendini bununla tanımlamak ve varlığının mutlak gerekçesi saymaktır cehalet. Ve yine cehalete, cehaletin türevleri şiddet, zorbalık ve sistem baskısına karşı direnirken, sorunsalın kendisi etrafında çözüm gücü olarak kümelenmek, kümede yer alanlarla eş düzeyli olmak yerine, sorunsalı kullanarak güç alanı oluşturmak cehaletin bir başka zeminde yeniden üretimidir. Hele hele kolektif değerlerin sembolü ve temsili olan dinsel, ideolojik, etnik, cinsel kimlikleri kullanmak ve onlar üzerinden popülizm yaratarak iktidara taşıyacak bir dalga oluşturmak çok daha derin bir girdaba sürükler toplumu, insanlığı, uygarlığı. Beyinler, bilinçler, nefesler, düşünsel melekeler tam da bu noktada dumura uğrar, bireyi toplumu sonsuza dek yutar. Fanatizmin, mutlakçılığın, tekçiliğin, çıkarcılığın buluştuğu ruhların mekanını besleyen saraylar, üniversiteler, teknolojiler, sanatlar, anlatılar olsa dahi, cehaletin yeniden ve yeniden üretimi kaçınılmazdır.
Çünkü orada bilinç sapması söz konusudur. Yani hangi zamanda, hangi mekanda ve hangi ellerde olursa olsun, yeni bir iktidar alanı yaratmaya girişmek, yeni bir bilinç üretmek yeni bir cehaletin yaratımıdır.
Teknik ve mesleki bilgi bir güçtür. Her bireyin bunu edinmesi, yaşamını üretken kılması için bir kilittir. Meslek sayesinde beceriler edinme, melekelerini açığa çıkarma, yeni deneyimler edinme, hatta buluşlar gerçekleştirme mümkündür ve anlamlıdır. Ama eğer ahlak ve moral değerlerden yoksun ise taşıyıcısı bireyi zararlı bir makinaya çevirebilir fevkalade. Hele hele mesleki bilgisi, bilgisinin nesnesi ürün/çıktı para ile el değiştirebiliyorsa cehaletin yayılması, büyümesi ve güç sahibi olması için bulunmaz bir nimettir.
Mevcut eğitim sistemi cehaletin yeniden üretimi üzerine kuruludur. Eğer insanlık yeryüzünü devletlere, uluslara ayırıyorsa, şirketlere pay ediyorsa, başarının ölçütü olarak parayı kıstas alıyorsa cehalet hala dimdik ayaktadır. Hele ki, matbaalarda, bilgisayar ekranlarında otomatik arttırılabilen paraları insanları yönetme aracı olarak kullanıp onları işsiz, işçi, esnaf, tüccar, fabrikatör, bankacı, bürokrat, yönetici olarak kategorize ediyorsa cehalet kendini ilelebet hakim kılıyordur.
18 ve 19. yüzyıllarda yükselerek, yaşama rengini veren endüstri doğaya karşı insanın kendi varoluşunu iradesini, meydan okuyuşunu gösterir. Ve bu kutsanmıştır, yeni, devrimci ve özbenliğini yücelten bir bilinç yaratmıştır. Endüstrinin, teknolojinin kitleler üzerindeki değişim gücünü gören filozoflar, teologlar, uzmanlar bütüncül önermeler yaparak insanı daha da kutsamayı, yüceltmeyi ve çıkmazlarını aşmayı amaçladılar. Marksist gelenek sınıfsal devrimi esas alırken, Freudyen Psikanaliz bireyin çocukluktaki şekillenişine, cinsel anlayışının ve kişiliğinin oluşumuna odaklandı. Darwinizim güçlünün mutlak hakimiyetini kutsadı. Smith ise bireyin kendi kurtuluşu için tüm enerjisini ortaya koymasını, kendi dışındakini rakip olarak görmesini ve eliminize edilmesini öneriyordu.
Ne var ki, her biri bir taraftan cehalet gölünü besleyen birer nehir olmaktan kurtulamadılar. Oysa esas mesele dönüp dolaşıp cehaletin sorgulanmasından geçer. Bireysel veya toplumsal, ama kurumsallaşmış, mutlak ve sorgulanamaz bir bilince dönüşmüş cehalet insanlığı canavara dönüştürmüştür. Doğayı tüketen bir canavar. Kendi içinde sürekli savaşan, işkence eden, yok eden bir tür. Ve bununla yetinmeyip diğer canlıların da doğalarına, yaşam alanlarına müdahaleyi reva gören, birini zevki için avlayan, ötekini midesi için besleyen, diğerini süs aygıtı yapan, başkasını soykırıma uğratan cehalet ve bunun üreticisi ve sürdürücüsü insanlık artık tehlikedir. Kendi için, diğer canlılar için ve doğa için. Kendindeki cehaleti idrak edemediği, kendi cehaletini çözemediği sürece proletarya diktatörlüğü tüm egemenlikleri bitiremez, aksine kendi egemenliğini farklı formlarda da olsa yeniden ve yeniden üretir ki öyle de oldu.
Kendini tanıma ve tanımlamadan yoksun, öğrenebilme yetisini kazanamamış bir bireyin psikoanalitik sorunlarda çözüm araması, felsefe, mantık, etik konulara eğilmesi mümkün değildir.
Kariyer, yaşamın garanti altına alınması için meslek ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi, iş bulma ve iyi bir gelir elde etme duygusu hakim olduğu sürece uzmanlaşma, meslekte yetkinleşme gelişir. Ne var ki, etik, moral ve ahlaki değerlerden yoksun bir eylem zulüm ve cehalete hizmet etmekten başka bir şey yapamaz. Araç üretimi ve kullanımı için gerekli olan meslek ve uzmanlaşma sadece bireyin kurtuluş ögesi olarak görülürse ve insana, hayvana, doğaya etkisi gözetilmez ve buna göre bütünleyici eğitim yoksa cehalet zirve yapmış demektir.
Bilgeler, alimler, mucitler, direnişçiler, öncüler her zaman olduğu gibi günümüzde de varlar. Ve en önemlisi 7 milyarın üzerinde insan var yeryüzünde. Gezegenimiz, uygarlığımız devasa sorunlarla karşı karşıya. Ve böylesi ağır şartlarda hala Trump, Johnson, Putin, Erdoğan, Kim il Jong, Sisi, Salman dünyayı yönetiyorsa cehalet altın çağını yaşıyor demektir.