Çay üreticilerini devre dışı bırakacak ve çay üretimlerinin büyük kısmını ortadan kaldıracak olan adımlar hızlanmış durumda. Çay ithalatında verginin neredeyse sıfırlanmış olması çayda sürpriz gelişmelerin yaşanacağını gösteriyor
Yusuf Gürsucu
İlk sürgün çay hasadı mayıs ayında 2. sürgün çay hasadı ise temmuz ayında yapıldı. Ekim ayına kadar sürecek olan 3. sürgün hasadı ise bazı bölgelerde başladı. Çay hasadı yapan üreticiler ise iktidarın geçtiğimiz hafta açıkladığı kararla şoke olmuş durumda. Çayda yüzde 145 olan gümrük vergisinin yüzde 7’ye çekilmiş olmasının çay fiyatlarında büyük düşüşlere yol açarak üreticiye büyük darbe indirilmek istendiğini açığa çıkarıyor. Çay üretiminin yoğun olarak gerçekleştiği Rize’de geçtiğimiz yıl 17 bin 260 ton kuru çay ithal edilmesi tepkilere yol açmıştı. Gümrük vergisinin düşürülmesi, geçtiğimiz yıl yapılan ithalat miktarının ciddi oranda artış göstereceğine işaret ediyor.
Swap işlemleri ve ÇAYKUR
Türkiye ekonomisinin dışarıdan sermaye girişleri olmadan ayakta durabilme şansı olmadığı ekonomistlerce vurgulanıyor. Geçen yıl aralık ayında Türkiye’nin 473 milyar dolar dış borcu vardı. 2020 yılı içinde ödenmesi gereken dış borç miktarı ise yaklaşık 169 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Bu kadar büyük bir borç miktarını Türkiye’nin geri döndürmesinin neredeyse imkânsız olduğu biliniyor. Böyle bir dönemde Türkiye İngiltere’nin yol vermesi ile Londra’da swap işlemleri gerçekleştirmekte. Türk lirasını fonlara satan Türkiye, karşılığında döviz toplarken bu Türk liraları ile Türkiye’de döviz alımı yapıldığı belirtilmişti. Geçtiğimiz hafta Türkiye, TL’ye 1’e 1000 fiyat biçerek döviz fiyatlarının artışına engel olmaya çalışıyordu. Ancak bunda başarılı olamadı ve dövizde büyük bir artış yaşandı. Türkiye bu işlemleri yaparken sattığı paranın karşılığı olarak dövizinin olmaması Türkiye Varlık Fonu bünyesinde bulunan varlıkların uluslararası piyasalara ipoteklemiş olabileceği iddiaları yapıldı. Bu iddialar doğru ise ipoteklenen varlıklar içinde Çaykur’un olma ihtimali çok yüksek.
Türkiye Varlık Fonu
Dönemin Özelleştirme İdaresi Başkanvekili Ahmet Aksu 2012 yılında, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) özelleştirilmesine devam edileceğini belirterek, PTT, BOTAŞ, TİGEM ve ÇAYKUR’un özelleştirilmesinin gerekli şartlar oluştuğunda gündeme geleceğini ve bu kurumların da özelleşeceğini açıklamıştı. Fona devredilen kurumlar içinde ise TİGEM dışında Çaykur ve diğer 2 kurum Varlık Fonu’na devredilmişti. 2002 yılında Çay Sanayii İş Adamları Derneği (ÇAYSİAD) Trabzon’da bir toplantı düzenlemişti. Toplantının gündemi Çaykur’un özelleştirilmesi üzerineydi. Bu toplantı o gün için büyük tepkilere yol açmıştı. ÇAYSİAD’ın bir özelliği ise üyelerinin neredeyse tamamının çay ihracatçılarından oluşması ve tek ‘üretici’ üyesinin Lipton firması olmasıydı. 2002 yılından bu yana özelleştirilmesi gündemde olan ÇAYKUR’un fon eli ile içinin boşaltılacağı ve ipotek verilerek değerlendirilmek istendiği iddia edilmişti.
Dünya çay tekeli Unilever!
İngiltere merkezli bir dünya tekeli olan Unilever’in Lipton markası ile Türkiye’yi önemli en büyük çay pazarı olarak değerlendirdiğini kendi yaptıkları açıklamalardan biliyoruz. Firma, Kenya’da Türkiye’nin neredeyse 2 katı alanda (147 bin hektar) çay üretimi yapıyor. Kenya’da ve Seylan’da çay üretiminin tamamını kontrol eden Unilever’in dev işletmeleri olan 8 fabrikası ve 20 çay bölgesi bulunuyor. Lipton, Türkiye’de yaptığı reklamlarda ithal getirdikleri çaylarla Karadeniz çaylarını harman yaparak özel tatlar elde ettiklerini aktarmakta. Türkiye’de pazar payını her yıl arttıran Lipton’un yakın gelecekte Çaykur’un yerini alacağı bekleniyor. İngiltere’de swap işlemleri yapan Türkiye’nin çayda gümrük vergilerini neredeyse kaldırmış olması, çay üretimlerini ve Çaykur’u gözden çıkarıldığına işaret ediyor.
Çayda çıra!
AKP hükümetinin eski Tarım Bakanı olan Ahmet Eşref Fakıbaba, Türkiye’de çay bahçelerinin ortalama 2 ila 2.3 dönüm arasında değiştiğine dikkat çekerek şu sözleri sarf etmişti, “Dünya artık 5 bin dönümden aşağı tarım yapmıyor. Çayın esas anavatanı Rize. Mutlaka sözleşmeli bir şekilde bu alanları büyüterek… 100 dönümden aşağı olmamak kaydıyla, emin olun buna destek verilip çayın özel sektör veya ÇAYKUR eliyle işletilmiş olsa inanıyorum ki çok daha büyük bir mesafe kat ederiz” sözleri çaylık alanların çiftçilerin elinden alınıp şirketlere devretme hedeflerini ortaya koyuyordu. Ortaya konan oyunların hedefi artık daha net görünmeye başlandı. Bu oyunun başrolünde Lipton adı öne çıkarken Of Çayı alan Jacobs firmasına satılmış olması çok oyunculu bir oyunun sahnelendiğini gösterirken, adeta çayda çıra oyununu izleyen birer seyirci olmamız bekleniyor.
Çay bahçeleri ve toplulaştırma
1961 yılından 2003 yılına kadar 445.000 hektar alanda arazi toplulaştırılması yapılırken bu rakam 2003 yılından 2015’e kadar 4.532.785 hektara ulaştı. Toplulaştırma, “Parçalanmış, dağılmış, şekilleri bozulmuş, kullanılamayacak hale gelmiş arazilerin üretim tekniğinin geliştirilmesi ve daha ekonomik olarak yararlanma, muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınabilmesi için arazilerin birleştirme suretiyle bir araya toplanması” olarak lanse edilmektedir. Toplulaştırma gerekçesine bakınca iyi bir şey yaptıkları izlenimi verilmeye çalışıldığını miras hukukunda yapılan değişikliğe bakınca anlaşılabilmektedir. Fakıbaba’nın ortalama 2- 2.3 dekar arazide çay üretimlerinin yapıldığını vurgulayıp, bu arazileri özel şirketlere devredilmesini önerirken bir plan doğrultusunda hareket edildiğini gösteriyordu.
Miras hukuku ve çaylıklar
Miras hukuku ile 10 dekardan küçük bahçeler üretim alanı olmaktan çıkarılıp (Çaylıklar dahil), tarımsal desteklerden faydalanmalarının önünün kesilmeye hazırlanıldığı günümüzde, çay bahçelerinde bu nedenle üretimin yapılamaz hale geleceği bekleniyor. Toplulaştırmada önceliğin bahçe tarımında olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda ise öncelik olarak çay, fındık ve zeytin bahçelerinin toplulaştırılarak küçük çiftçilik bertaraf edilecek. Örneğin çay üretimleri, kalkınma ajansı (DOKAP) tarafından desteklenen ‘organik çay’ uygulaması ile dar alanlara hapsedilerek, Lipton (Unilever) gibi büyük tekellerin Kenya gibi ülkelerde ürettikleri ve pazar aradıkları çaylarını, dünyanın en büyük çay pazarı olarak niteledikleri Türkiye’de pazarlayacaklarını ve çay piyasasını ele geçirecek planlar yapıldığını belirtmek gerekiyor. Çay bahçeleri ise farklı amaçlar için (Turizm, maden vb.) kullanıma açılırken, dar alanlara hapsedilmeyi planladıkları ‘organik çay’ Lipton’un ithal getireceği çayın içinde sadece bir çeşni olacağını söylemek kahinlik olmasa gerek.
En büyük çay tüketicisi Türkiye
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize, Artvin, Trabzon ve Giresun illerini kapsayan yaklaşık 83 bin hektar alanda 1 milyon üretici aile tarafından yapılan yaş çay tarımında, yıllık 1 milyon 100 bin ile 1 milyon 300 bin ton arasında değişen miktarda yaş çay üretimi yapılmakta. Üretilen yaş çayın 151’i özel sektör, 46’sı ÇAYKUR’a ait 197 fabrikada işlenerek, yılda ortalama 230- 250 bin ton kuru çay elde ediliyor. Dünya Çay Komitesi’nin hazırladığı ‘Dünya Çay Raporu’ sonuçlarına göre, yılda kişi başı en çok çay tüketen ülkeler sıralamasında 3.5 kilogram ile Türkiye ilk sırada yer alıyor. Dünya çay üretiminde ise 2 milyon 270 bin ton ile Çin ilk sırada yer alırken, 1 milyon 210 bin ton ile Hindistan ikinci, 475 bin ton ile Kenya üçüncü, 329 bin ton ile Sri Lanka dördüncü, 250 bin ton ile Türkiye beşinci sırada yer alıyor.