Toplumsal cinsiyet kalıplarından kurtulan 5 kadının hikayesini anlatan ‘Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda’ isimli ikinci kitabı yayınlanan Ayten Kaya Görgün, kitabında tüm ‘çatlak’ kadınların sorunlarını anlatmaya çalıştığını söyledi
Necla Demir/İstanbul-MA
Kendi yaşam hikayesinden yola çıkarak yazdığı “Arıza Babaların Çatlak Kızları” isimli kitabı 2011 yılında yayınlanan Ayten Kaya Görgün, “Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda” isimli ikinci kitabını da okuyucularla buluşturdu. Görgün’ün topraklarından, köklerinden kopup gelen insanların kentteki zor hayatlarını, öncelerini ve sonralarını keskin gözlemlere dayanan bir bakış açısıyla ele aldığı son kitabı iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde küçük Meral’in dört ablası, annesi ve halası ile olan büyüme serüveni özelinde, babanın toplumsal cinsiyet rolleriyle bezeli kalıplara sıkıştırdığı 5 kadının hikayesine yer veriliyor.İkinci bölümde ise, o kalıplardan kurtulan kadınların yaşamlarına nasıl yön verdikleri yine özgür ruhlu küçük Meral’in “çatlak kıza” dönüşmesi özelinde ele alınıyor. Ayten Kaya Görgün ile kitabın ortaya çıkış hikayesinden yola çıkarak toplumdaki kadınlık rollerine ilişkin konuştuk.
‘Çatlaklık özgürlüktür’
Kendisini ilk yazmaya iten şeyin babası olduğunu söyleyen yazar Görgün, toplumsal cinsiyet rol ve kalıplarına bağlı olan babasına karşı koymanın daha sonra kendisine güç verdiğini belirtti. Görgün, bunu da, “Bir kadın olarak babamdan sonra sokağa çıkınca sokaktakilere, işe başlayınca amire, albaya karşı geldim. Galiba içimde karşı gelmekle ilgili bir şey var. Bu aynı zamanda kabul etmeme halidir. Ortaya koyduğum bu karşı koyuş, ‘ben de bir kadın olarak varım’ diyebilmektir. Bu mücadeleyi de ilk önce en yakınımdaki babama sonra diğerlerine karşı verdim” sözleriyle dile getirdi. Bunlara bağlı olarak toplumda yaratılan kadınlık rollerine değinen Görgün, küçüklükten itibaren aileden başlayarak sistemli olarak okul ve devletin kişiyi bir kalıba soktuğunu ifade etti. “O kalıpta kaldığın ve yürüdüğün sürece makbul ve iyi bir kadınsın. Ama ne zamanki o kalıba itiraz ediyorsun. Bana dar geliyor deyip, kabul etmediğin an o kalıpta çatlamalar başlıyor” diyen Görgün, bu çatlamaların ise, oldukça sancılı olduğunu vurguladı. Görgün bu durumu şöyle açıkladı: “Öyle kolay kolay çatlayıp durmuyorsun. O sancıyla çıkıyorsun ve her çatladığında birileri bundan rahatsız oluyor. Ne zamanki o kabuğu çatlatıp çıkmaya çalışıyorsun, sana yeni adlar takılıyor. Sen bir çatlak ve delisin. Çatlaklık ve delilik göğüsleyebildiğin kadar özgürlük getiriyor. Ben de kendi kabuğumu çatlatanlardanım.”
Kitapta anlatttığı hikayenin sadece kendi sorunu olmadığını, aksine tüm çatlak kadınların sorunları olduğunu dile getiren Görgün, “Sonuçta bu coğrafyadaki her kadının hikayesi birbirine bir yerden dokunuyor. Belirli duraklar, işaretler ve kelimeler var hayatımızda. O kelimelere çarpmadan yol geçmiyor. Ben masaya oturup da bir hikaye yazmıyorum. Sıfırdan bir kadınerkek olsun demiyorum. Zaten var olanları, bana çarpanları, gördüklerimi duyduklarımı başka bir üretimden geçirip tekrar sahneye çıkarmak, ‘bakın bunlar da var belki geçerken fark etmiyorsunuz ama böyle hikayeler de yaşanıyor’ demek istedim. Bu küçük hikayeler önemli hikayeler. Sayfalarda geçen kadınların yaptığı her şey değerli ve bir o kadar da masalsı” diye belirtti.
‘Sesimizi bulmak önemli’
Ayten Kaya Görgün’e göre, kadınların edebiyat dünyasında var olması da hiç kolay değil. Bu nedenle kadınların bu yola çıkarken kendi sesini bulmasının son derece önemli olduğunu vurguluyor. Bir kadın olarak kendi sesini bulana kadar çok oyalandığını belirten Görgün, “Epey bir tokat yedim. Bir kadın kendini kabul ettiğinde her şeyiyle aslında çok tokat yiyerek oraya gelmiş oluyor. O yediği tokatlardan sonra kabul ediyor kendisini. Mesele biraz da o kavgayı verebilmekte ve sonrasında hissedilenler kağıda dökülüyor bir bir” dedi. Görgün kitapların ortaya çıkış hikayesini ise şu sözlerle anlattı: “Önce bir aile hikayesiyle başladık. Ailedeki anne, kızlar, babanın onlara davranışı, ailedeki yaşlı kadının duruşu, konumu… Birkaç kuşağı bir arada yazarak kendi yaşamımla herkesin temel sorunları olan toplumsal cinsiyet, göç ve dil kavramlarına dikkat çekmek istedim. Örneğin kitapta yaşlı bir kadının hikayeler anlatıp, dilin özgür olmasını, bir önceki kuşakta kendi cümlelerini kuramayışının nedenlerini madde madde sıralamıyorsun ama hikaye kendi aktığında yaşlı kadının dilinin neden özgürleştiğini görüyorsun. Diğer kadının cümlelerini kurmak için yola çıkmak sadece sıradan bir çalışma hayatına katılmak için bile çektiği çekinceleri bir gidip gelişleri görüyorsun. Hikayeyi bir aileden başlattım. Sonra o aileden çıkan bir kızın çalışma hayatını ve sonrasını… Sonrasında da hikaye bitmiyor. O kadının çalışma dünyasında ayakta durmak için tekrar tekrar düşüp, kalkma hikayesini de anlattım.” ‘Susmak biriktirmektir’ Susmanın aynı zamanda biriktirmek olduğunu söyleyen Görgün, “Bazen karşındaki söyler söyler ama sen susarsın. O susmak kabul etmekmiş gibi algılanır ama aslında susmuyorsundur da, biriktiriyorsundur. Ve her kabuğun bir biriktirme süresi var, alacağı kapasite belli. Susar susar ama bir gün o biriktirdiklerini çıkarırsın. O belki bir hikaye olur, belki bir resim, belki bir şarkı. Belki de benimki gibi bir kitap” dedi.