Erol Katırcıoğlu
Bir toplumda farklı etnik ve inanç bağlantılı “kimlik grupları” varsa, bu gruplar içinde bir “biz” duygusu ortaya çıkmışsa ve de gruplar arasında bir “yabancılaşma” yaşanıyorsa, bu durum o toplumda çatışmacı bir siyasi ve sosyal ortam olduğuna işaret eder.
Bu teorik çerçeveden bakarsak, Türkiye bu cümlede ifade edilen üç koşulu da yerine getirmiş bir toplumdur. Bir, etnik ve inanç grupları var mıdır? Evet vardır! Bu ülke sonuçta Osmanlı toplumunun bakiyesi bir toplumdur ki bu da çok kimlikli ve çok inançlı bir toplum olması anlamına gelir. Bu toplumda etnik olarak Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkesler, Gürcüler, Lazlar, Ermeniler, Yahudiler ve sayıları oldukça azalmış olsa da Rumlar vardır. İnanç bakımından da Sünni Müslümanlar, Aleviler, Şafiler, Hristiyanlar, Süryaniler ve benim bilmediğimden dolayı bu listeye ekleyemediğim birçok inanç grubu vardır.
Peki bu gruplar içinde “biz” duygusu var mıdır? Evet vardır. Özellikle Türkler, Kürtler ve Araplar gibi kimlikler içinde “biz” duygusu hep vardı. Yani söz konusu bu gruplar kendi içlerinde homojenizasyon geçirmiş ve “biz” duygusu her bir grup için oluşmuştur. Aleviler, Sünniler, Hristiyanlar için de öyle.
Üçüncü koşula gelirsek, bu gruplar arasında “yabancılaşma” var mıdır? Evet, maalesef vardır. Özellikle son yıllarda Kürtler ve Türkler arasında ve Sünnilerle Aleviler arasında yabancılaşma oluşmuş durumdadır. Aslında bu yabancılaşmalar tarihsel kökleri olan yabancılaşmalardır ve günümüze kadar çözülmeyip gelmişlerdir
Bütün bu söylediklerimizden Türkiye toplumunda sosyal ve siyasal hayatın “çatışmacı” bir nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Peki bu çatışmacı atmosferden Türkiye nasıl çıkacaktır? Diyebilirsiniz ki çıkması gerekiyor mu? Bugüne dek gelmiş bu sorunlar ancak zamanla etkilerini yitirirler ve özel olarak da bunları sorun olarak görüp de çözüm aramaya çalışmak beyhudedir. Nitekim Erdoğan’ın “çözüm süreci” ne oldu? Kürt sorununu çözdü mü? Çözemedi. Bu böyledir, sosyal gerçekliğe müdahale etmek hayırlı değildir. Sosyal gerçeklik zamanla çok yavaş gelişir ve değişir. Ona müdahale etmek gereksizdir. Böyle düşünüyor olabilirsiniz.
Ama yüz yıl geçtiği halde çözülemeyen bu çatışma atmosferi aslında Türkiye toplumunu zehirleyen bir atmosfere dönüşmüş durumdadır. Söz konusu kimlik grupları arasındaki tarihsel sorunların çözülememiş olması 85 milyon insanın enerjisini neredeyse toprağa vererek yok etmektedir. O nedenle de bu sorunları bir yüz yıl daha zamana terk etmek düşüncesi kabul edilemez bir düşüncedir.
Diyebilirsiniz ki Kürtler ayrılmak istediklerinden bu çatışmacı atmosfer ortaya çıkıyor. Onlar böyle yaptıkça devlet de zor kullanarak bu sorunu çözmeye çalışıyor. Bu da onların ve yaşadıkları illerin ekonomik bakımdan da geri kalmış olmalarına neden oluyor.
Oysa, bu ülkede yaşayan herkes Kürtlerin taleplerinin ayrılmak değil eşit haklara sahip bir ulus olarak birlikte yaşamaktan yana olduğunu biliyor. Bunun da ötesinde Kürt sorununda baskıcı yaklaşım ekonomik olarak Kürt kimliğinden çok Türk kimliğine mensup insanları daha çok vuruyor. Sayılar bunu söylüyor.
Burada ayrıntısına girmem pek mümkün olmadığından girmeyeceğim ama yaptığım bir hesaba göre 2006-2013 yılları arasında barışın hüküm sürdüğü yıllarda Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde kişi başına gelir yüzde 7 artarken, daha çok Türklerin yoğun yaşadığı illerde bu artış yüzde 5.5 olmuştur.
Bu oranlar çatışmaların yoğunlaştığı 2013-2020 arasında kişi başına milli gelir Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde yüzde 3 kadar azalırken, bu oran Türklerin yoğun yaşadığı illerde yüzde 5 azalmıştır. Dolayısıyla bu sayılar açıkçası barışın her iki kimliğe pozitif katkısı olduğunu, çatışmanın ise her iki kimliğe de kaybettirdiğini ama ilginç bir biçimde Türklere çok daha fazla kaybettirdiğini söylüyor.
Bu nedenle de Kürt sorununun barışçı bir biçimde çözülmesinde Türk kimliğine mensup insanlarımızın da çıkarları vardır ve bu nedenle de Kürt sorunu, Türk kimliğine mensup insanlarımızın da katkılarıyla çözülebilir bir sorun durumundadır. Bir başka ifadeyle ekonomide yaşanan sorunların arkasında başta Kürt sorunu olmak üzere demokratikleşememe sorunları vardır ve bu sorunların ekonomik maliyeti sanıldığının aksine diğer kimliklerden fazla Türk kimliğine mensup insanlarımıza çıkmaktadır.