Geçen yazımızda sivil havacılıkta yükselen kaza potansiyelinden söz edip biraz “felaket tellallığı” yapmıştık*. Aradan geçen 2 haftalık sürede ne yazık ki söylediklerimizi doğrularcasına, biri uçuş esnasında olmak üzere iki THY kaptanı, kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. THY yetkilileri, olayın hemen ardından, telaşla Seattle-İstanbul seferini yapan uçağın 59 yaşındaki Kaptan Pilotu İlçehin Pehlivan’ın sağlık kontrolünün mart ayında yapıldığını ve “Uçuşa Elverişli” raporu olduğunu açıkladılar. Böylece kamuoyuna “bizim bir kusurumuz yoktur” mesajını veriyorlardı!
Akciğer rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kontrole giden 49 yaşındaki Gökhan Mercan ise en verimli çağında hastalıklarla uğraşmak zorunda kalan diğer birçok pilottan biriydi. Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksek Okulu’nun ilk mezunlarından, benim de öğretmenliğini yaptığım parlak öğrencilerimizden biriydi. Genç denebilecek bir yaşta hem de hastane ortamında yaşamını yitirdi…
Bu iki olay tek başına kaza potansiyelinin en önemli faktörlerinden olan “pilot yorgunluğu” konusuna dikkat çekiyor. Emekli Kaptan Pilot Engin Aksüt Airkule’deki yazısında bunu “Pilot yorgunluğu (Fatigue) da yıllardır sivil havacılık sektörümüzün oturma odasına yerleşmiş ancak kimsenin görmek istemediği, hatta varlığını kabul etmediği bir ‘fil’” olarak tanımlıyor. (https://www.airkule.com/haber/FIL-VE-PILOT-YORGUNLUGU/43511)
Öncelikle yorgun pilotun alkollü bir pilottan farkı olmadığını anlamamız gerek. Rakamlarla ifade etmek gerekirse de şirket bilançolarındaki personel giderlerinin genel maliyetler içindeki oranı bize fikir verir. Örneğin yıllardır tek kazası olmayan British Airways vb şirketlerde personel maliyeti %30’lardayken bizim şirketlerimizin çoğunda %10 civarında, hatta altındadır. Çok düşük kâr oranıyla (%5 gibi) çalışan havacılık sektöründe bunun adı, en azından daha işin başında %20 kâr gibi bir avantajla haksız rekabettir. Ve kuşkusuz iş yükünün batılı şirketlere oranla ne kadar yüksek olduğunun göstergesidir.
Havacılıkta kazalar meydana gelmeden önce önlem almak çok kıymetlidir. Her türlü önleme rağmen bir kaza olduğunda ise nedenlerini bulup dersler çıkarmak da öyle. Ancak hem önlem almaz hem de gerçeklerin üzerini örtüp sadece bir suçlu aramaya yönelirseniz, ki bizde işler genellikle böyle yürür, en kötüsü de budur.
Kapitalist sistem, kazaların bile maliyet hesaplarını yapar. Bir uçak düştüğünde şirkete maliyeti çok daha büyük olacağı için diğer iş kollarına oranla önlem almak üzere görece daha fazla araştırma, yatırım yapılır. Örneğin bir maden ocağında yılda ortalama 1 işçi yaşamını yitiriyor veya sakat kalıyorsa bunun patrona maliyeti hesaplanır. Bütün önlemleri aldığındaki maliyet artışı daha fazla olacaksa işçinin yaşamını riske atmayı tercih edebilir patronlar. Bugün bizde ve bizim gibi insan hayatının enflasyondan daha hızlı değer kaybettiği ülkelerde yaşananlar tam da budur. Soma, İliç gibi sayısız örnekleri olan katliam gibi iş cinayetleri ve birçok uçak kazaları, kamudaki denetimsizlikle beslenen bu zeminde yaşanmıştır.
Madencilikte olduğu gibi, yaşamını yitiren işçinin şirkete maliyeti, bunu önleyecek tedbirlerin getireceği harcamalardan daha az ise, havacılık patronlarının önlem almak yerine riskleri tercih etmek gibi bir zalimliğe yönelmesi görece zordur. Çünkü kendileri de bu geminin içinde seyahat eder çoğunlukla. Ve diğer iş kollarının aksine pilotlar kaza yaptığında, hizmeti satın alan müşteriler, yani yolcular da hayatını kaybeder. Yani bina inşa edilirken kaç işçinin yaşamını yitirdiğini veya meslek hastalığına yakalandığını, erken öldüğünü düşünmezsiniz ama havacılıkta öyle değil. Uçak bileti satın alıyorsanız havada ne ikram edildiğinden daha çok uçuş emniyetiyle de ilgilenmelisiniz.
Ülkemizde sırada bekleyen sayısız iş cinayeti olduğunu söylemek kehanet olmaz. Fernas işçileri bu nedenle, çalışırken ölmemek için direniyor ve devletin polisinin şiddetine göğüs geriyorlar. Pilotlar ve Kabin Memurlarının seslerinin duyulmaması sakın yanıltmasın, havacılık işçilerinin durumu hiç de farklı değil.
Bir uçak kazası olduktan sonra, herkesin çenesinin düşeceği malum, ama bunun yaşamını yitirenlere faydası olmayacak. O nedenle geçen yazıda olduğu gibi şimdiden uyarıyor ve sorumluları önlem almaya çağırıyoruz…