Ekokırımın uluslararası suç sayılması gerektiğini vurgulayan, İklim Adalet Koalisyonu Ekokırım Çalışma Grubu üyesi avukat Arif Cangı, yasallaşması için toplumsal baskıya ihtiyaç olduğunu söyledi
Tüm dünyada tartışma konusu olan ekokırım, kapitalist ve neoliberal politikalardan dolayı gün geçtikçe artarak devam ediyor. Stop Ecocide Foundation’a (Ekokırımı Durdurun Vakfı) göre ekokırım, çevreye ağır ve geniş çaplı veya uzun vadeli zarar verme ihtimalinin yüksek olduğunun bilincinde, hukuka aykırı veya keyfi olarak işlenen eylemler olarak tanımlanıyor. İklim Adalet Koalisyonu Ekokırım Çalışma Grubu üyesi avukat Arif Cangı, bir suç olarak belirtilen ekokırımı Mezopotamya Ajansı’ndan Ömer İbrahimoğlu’na değerlendirdi.
‘Dünya yaşamı tehlikeye girdi’
Bir yandan iklim krizi bir yandan da gıda krizinden dolayı dünyadaki yaşamın tehlikeye girdiğini belirten Cangı, bunun yeni bir durum olmadığını kaydetti. Dünyadaki kapitalist endüstriyel politikaların ne pahasına olursa olsun büyümeyi hedeflediğini ifade eden Cangı, bu yaklaşımın iklim krizine yol açtığını dile getirdi. Önlem alınmadığı takdirde yeryüzündeki yaşamın tehlikeye girebileceğini söyleyen Cangı, “Bilim insanları küresel iklim sıcaklığının 1 buçuk derecede tutulmaması halinde yaşam döngüsünün bozulacağını ileri sürüyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü en önemli sağlık sorununun iklim değişikliği olduğunu belirtiyor. Ekosistemde bir türün yok olması bütün diğer türlerin de yok olması sorununun doğuracağı herkesçe bilinen bir gerçek. Çünkü ekosistem birbirine bağlı zincirli halkalar gibidir. Sadece insan merkezli düşünsek bile insanın türünün yok olmasıyla karşı karşıyayız. Ancak insan merkezli düşünmenin, insan merkezli yaklaşmanın dönemi çoktan geçmiş olması gerekir. Zaten şu an da insan merkezli, sadece kara dayalı sistemin yarattığı sonuçları yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Uluslararası suç olarak tanımlanmalı’
Ekokırımın uluslararası bir suç olarak tanımlanmasının önemli olduğunu vurgulayan Cangı, “Ekokırım suçunun Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) görev alanına girmesi gerektiğini” belirtti. Bunun için şu an tek mekanizmanın UCM olduğunu sözlerine ekleyen Cangı, “Şu anda UCM soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçlarını yargılıyor. Son dönemlerde özellikle bu ekolojik yıkımın ağır yaşanması üzerine UCM’ye ekokırıma ilişkin pek çok başvurular oldu. Türkiye’den de bu başvurular yapıldı. UCM, doğal olarak şu an da ekokırımın UCM’nin görev alanına girmediği ancak bu konuda Roma statüsünde bir değişiklik yapıldığı takdirde başvuruların değerlendirileceğine dair yanıtlar vermiş. Bu da aslında UCM’nin mahkeme olarak yargılamayı yapmaya hazır olduğunu gösteriyor” dedi.
UCM’nin taraf devletleri toplantısında, Pasifik ülkelerin ekokırımın UCM’nin yetki alanına girmesi için önerge verdiklerini hatırlatan Cangı, ekokırımdan dolayı buzlar erirse ilk olarak ada ülkelerin suyun altında kalacağını vurguladı. Ada ülkelerin temsilcilerinin konuya dikkat çekmek için suyun altında açıklamalar yaptıklarını söyleyen Cangı, bu gelişmelerin uluslararası düzeyde sivil toplum örgütlerinin de ilgisini çektiğini kaydetti.
‘Türkiye’de ne yapabiliriz?’
Ekokırımın tanımlanmasının hukuk sisteminde değişikliğe yol açacağını ifade eden Cangı, uluslararası düzeydeki bu çalışmaların ülkede de yerini bulduğunun altını çizdi. İklim Adaleti Koalisyonunun bu anlamda bir toplantı gerçekleştirdiğini belirten Cangı, toplantıya Ekokırımı Durdurun Vakfı’nın temsilcileri, ekolojistler ve siyasi parti temsilcilerinin katıldığını söyledi. Cangı, devamla şunları kaydetti: “Toplantının sonunda ‘Türkiye’de ne yapabiliriz’ sorusu üzerine şöyle bir yanıt bulundu: Türkiye UCM’nin yetkisini tanımış bir ülke değil. UCM ekokırım suçunu yetki alanına alsa bile önce Türkiye’nin UCM’yi tanıması gerekiyor. Bu yüzden UCM’nin yetkisinde oluncaya kadar işin aciliyeti gereği biz ‘ekokırım suçunun TCK’ye bir madde olarak eklenmesini sağlayabilir miyiz’ şeklinde düşündük. TCK’de ekolojiye ilişkin birtakım düzenlemeler var ama çok yetersiz. Buradan yola çıkarak TCK’nin insanlığa karşı suçlar, soykırım suçları başlıklı birinci bölümüne, ‘Doğal veya kültürel çevrede insan veya diğer canlıların hayatını tehlikeye atmak, doğal veya kültürel varlıklar üzerine ağır tahribata yol açacak davranışlarda bulunmak yahut hukuka aykırı diğer bir fiil işlemek suretiyle bütün bir ekosistemde kısa vadede telafisi mümkün olmayacak bir zarar doğuran kişiye…’ şeklinde bir teklif hazırladık.”
‘Toplumsal baskıya ihtiyaç var’
Seçim öncesinde bu teklifi muhalif siyasi partilere ilettiklerini ifade eden Cangı, ortaya çıkan Meclis aritmetiğinin bu teklifi yasallaştırmayacağını belirtti. Bu teklifin yasalaşması için “toplumsal baskıya” ihtiyaç olduğunu söyleyen Cangı, “Bu nedenle Meclis’in açılış ayı olan Ekim ayına kadar yapılacak çalışmalara toplumun her kesiminin katılması, yurttaşın doğrudan doğruya yurttaş sıfatıyla bu metni imzalayıp Meclis’e ulaşmasında katkıda bulunması gerekiyor. Eğer bunu bir toplumsal direniş haline dönüştürürsek, Meclisin buna sessiz kalmayacağını, ‘ekokırım suçu’ yasa maddesinin çıkacağını öngörüyoruz. Mevcut iktidar, kapitalist sistemin bir yürütücüsü konumundadır. Dolayısıyla ekokırımın bir suç olarak tanımlanması halinde şu anda yandaşı olan pek çok şirketin, 5’li çete olarak anılan şirketlerin bu suçun faili olma söz konusudur. Siyasi tercihler bakımından bunu kabul etmeleri çok zor. O nedenle toplumsal bir baskıya ihtiyaç vardır” dedi.
‘Doğa barışının sağlanması gerek’
Cangı, “Ekokırım ve ekolojik yıkımlar, bir yandan endüstriyel enerji yatırımları, bir yandan da güvenlik politikaları veya başka siyasi tercihlerle doğaya yapılan müdahalelerle olan bir şeydir. Bölgede güvenlik politikaları adı altında insanlara ve doğaya yapılan müdahale aslında ekokırımın bir somut göstergesidir. Eğer ekokırım suç olarak kabul edilirse o saldırıların önüne geçmek için de bir fırsat olacak. İnsanın kendi aralarındaki barışının yanında doğayla barışının da sağlanması gerekiyor” diye belirtti.
‘Direnme çağrısı’
Herkesin bulunduğu noktada yapabileceği bir şeyler olduğunu dile getiren Cangı, “Herkes itirazını kamuoyu ile paylaşsın. Bu itirazlar aynı zamanda pek çok yerde aynı sorunu yaşayan kişilerin dayanışmasını da sağlıyor. Dünyanın her yerinde yaşamın savunulması için mücadeleler devam ediyor. Bizim bu dayanışmayı güçlendirmemiz gerekiyor. O yüzden kendi gücümüze güvenmekten başka hiçbir çıkış yolumuz yok. Herkesi direnmeye davet ediyorum” dedi.
İSTANBUL