Salgın sürecini hem iktidarın hem de şirketlerin avantaja çevirdiği görülüyor. Çanakkale’de 5 köyün mera alanı, JES yapmak için imar planı değiştirilerek şirkete verilme adımı atılırken bölgede yaşayan halk tepkili ve izin vermeyeceğini belirtiyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Bundan 1.5 yıl önce Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Gülpınar’da bir şirketin jeotermal enerji santrali (JES) kurmak amacıyla yaptığı girişim, Gülpınarlılar tarafından 33 gün süren direnişle püskürtülmüştü. Daha sonra Manisa’da da bir santrali bulunan Hollandalı JES şirketi Transmark Renewables, 19 MW kapasiteli ‘Transmark Jeotermal Enerji Santrali’ kurup işletmek amacıyla bölgede adım attı. Gülpınar Kocaköy mevkinde kurulmak istenen JES’in sulama ve içme suyu barajının hemen üstünde olması tepkileri ortaya çıkarmıştı. Aynı şirket koronavirüs salgının en yoğun olduğu günlerde 5 köyün kullandığı mera alanı için yaptığı başvuru ile imar değişikliği talebi kabul edildi. Bölgenin turizm bölgesi olarak belirlenmiş olması nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı, yapılan başvuruyu 20 Nisan günü onayladı ve Çanakkale İl Özel İdaresi tarafından 29 Nisan 2020 günü ilan edilerek 1 aylık askı sürecine başlandığı bildirildi.
Mera alanına JES
Hollandalı Transmark şirketinin JES projesi geçtiğimiz aralık ayında Çanakkale Valiliği’ne sunulmuş ve dosya değerlendirmesi sonucunda projeye ilişkin ÇED sürecinin başlatıldığı açıklanmıştı. 4 bin 256 hektarlık meralık alanda yer alan projeden Gülpınar, Babakale, Tuzla, Yukarıköy, Kocaköy, Kızılkeçili köyleri olumsuz etkileneceği açığa çıkmıştı. İçme ve sulama suyu olarak inşa edilen Tuzla Barajı’na sadece 210 metre uzakta olan JES sahası sebebiyle jeotermal enerji de kullanılan, yer altının binlerce metre altından çekilen ve zehir içeren akışkan sıvının baraj suyuna karışacağı ve 30 yıl ömrü olan santralin bölge tarımını tamamen yok edeceği belirtiliyor.
‘İtiraz edeceğiz’
Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği’nden Selma Kanbur’la yaptığımız görüşmede, projeye karşı harekete geçtiklerini zeytinlikleri, sebze ve meyve bahçelerini, hayvancılığı, içme ve sulama suyunu, soluduğumuz havayı, sağlığımızı ve tarihi dokuyu korumak ve yaşatmak için itiraz edeceklerini belirterek, “5 köyün ortak mera alanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Transmark şirketine jeotermal enerji santrali (JES) için yapılan plan değişikliğini onayladı. Bu durum kabul edilebilir bir şey değil. Bu girişime karşı çağrıda bulunarak, Çanakkale İl Özel İdaresi tarafından 29 Nisan 2020 günü ilan edilen ve 29 Mayıs tarihine kadar sürecek olan ilana tüm yurttaşların itiraz etmesini istiyorum. Bu nedenke hazırladığımız başvuru örneğini Çanakkale merkez ve ilçeler ile köylerde bulunan yurttaşlara ulaştırmaya çalışıyoruz. Ayrıca yurttaşların CİMER üzerinden de itirazlarını yapabilecekleri bilgisini paylaşıyoruz” dedi.
Halk, JES’leri iyi öğrendi!
Proje gündeme geldiğinde açıklamalarda bulunan Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği Yönetim Kurulu üyesi Önem Usta, “Bu projeden etkilenecek olan bütün köyler projeye karşı çıkacak. Söz konusu proje için 30 yıl proje ömrü öngörülmekteymiş. 30 yıl sonra kaynaktan faydalanamaz olacak ve biz köylülerin elli yıldır, yüz yıldır yetiştirmeye çalıştığımız emek verdiğimiz, tek geçim kaynağımız olan zeytin ağaçlarımıza ve tarım arazilerimize, meralara zarar verip gidecekler! Tuzla’da var olan jeotermal enerji santrallerinin Tuzla tarımına, Tuzla’nın domatesine, fasulyesine ne kadar zarar verdiğini herkes biliyor. Halk artık jeotermallerin çevreye olumsuz etkilerini çok iyi öğrendi” diye belirtmişti. Ardından kurulmak istenen JES’e karşı Gülpınarlılar dava açmış ve bilirkişi incelemelerde bulunmuştu. Ancak bilirkişi raporu henüz açıklanmış değil.
Termal turizm ile JES eşitlendi
Transmark şirketi başvuru dosyasında, “2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca 16.12.2016 tarih ve 26378 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çanakkale-Ayvacık Tuzla ‘Termal Turizm Merkezi’ sınırları içinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetki alanında kalmaktadır” ibaresi yer alırken kurulmak istenen tesisin bir ‘termal turizm’ içeriğinde olmadığı ve sadece enerji üretmek amaçlı olduğu bilinirken, bölgenin turizm potansiyeli JES’lerle yok edilmekte olduğu anlaşılabilmektedir. Bölge halen doğal özelliğini sürdürmeye çalışan yoğun olarak zeytin, meyve, domates üretilen ve hayvancılık yapılan bir bölge. İktidarın tarım politikalarının enerji, maden, kentsel rant ve turizm amaçlı girişimlere kurban etmesinin önemli bir uygulaması bugün Türkiye coğrafyasının hemen her noktasında ortaya çıkarken Aydın, Manisa, Denizli ve Çanakkale JES’lerin merkezi haline gelmiş durumda.
JES’ler öldürür!
AKP iktidarının JES’leri yenilenebilir enerji olarak nitelemesi ve desteklemesi birçok çevresel sorunu ortaya çıkardı. Nehir ve dereler zehirlendi ve milyonlarca balık Ayvacık Tuzla’da görüldüğü gibi Türkiye’nin bir yanında adeta katledildi. Üzüm, zeytin ve incir başta olmak üzere binlerce ağaç kurudu. Aydın’da kanser vakaları geçmişe göre 3 kat arttı. Germencik için hazırlanan bir raporda, yer altı sularında arsenik dahil birçok ağır metallerin ortaya çıktığı belirlendi. Yaşamı zehirleyen kirlilik, yer altının binlerce metre derinlerine kadar sondaj yapılıp, içeriğinde “bor, cıva, arsenik, kurşun, amonyak, antimuan, lityum, karbondioksit, hidrojen sülfür” gibi zehirli ağır metallerle dolu akışkanların yeryüzüne çıkarılmasından kaynaklanıyor.
JES’ler kapatılmalı
JES’lerle fay hatlarının çakışması nedeniyle özellikle fay hatlarında bir birikim olduğu dönem içinde JES’lerin büyük depremleri ortaya çıkarabileceği belirtiliyor. JES’lerin doğalgaz ve kaya gazı gibi bin ila 5 bin metre derinlere inilerek yapılan sondajlar sonucu deprem riskinin arttığı bilinirken, doğalgaz sondajlarının yapıldığı Marmara Denizi Silivri açıkları için Fransız bilim insanları tarafından bu sondajların Marmara depremini tetikleyebileceği raporlaştırılmıştı. Son dönemde yaşanan yüzlerce deprem Silivri açıklarını riskli hale getirdi ve büyük İstanbul depremi adeta bu sondajlarla hazırlanmaya başlandı. Tüm bu gelişmeler JES faaliyetlerinin acilen durdurulması ve kapatılması gerektiğine işaret ederken mera, tarım arazisi veya tarihi alan olması dahi iktidar tarafından görmezden geliniyor.
Çanakkale’de binlerce deprem
Çanakkale Ayvacık’ta son yıllarda ortaya çıkan depremlerin yoğunlaştığı bölgenin JES’lerle çakışıyor olması depremlerin JES’lerle bağına işaret ediyor. 2019 yılı mart ayında merkez üssü Ayvacık’ta saat 10.05’te 3.7 ve saat 10.08’de 3.4 büyüklüğünde 2 deprem meydana gelmişti. 2017’de saat 14.00’de Babakale’de 5.3, hemen ardından Gülpınar’da 4.0 ve 1 dk. Sonra Yukarıköy merkezli yıkıcı depremle birçok ev yıkılmış ve 2018’de bölgede yıkıcı depremlerde birçok ev yıkılmış, evi yıkılanların büyük kısmı bugün dahi yaşamlarını hâlâ konteynerlerde sürdürüyor. 2017 yılında Gülpınar’da 1 haftada 5.5 büyüklük dahil 400’e yakın deprem kaydedilirken, Ayvacık genelinde bu sayı binlere ulaşmıştı. Bölgede yaşanan depremler özellikle jeotermal enerji santrallerinin kurulmasıyla başladığı ise biliniyor. JES’lerin depreme etkisinin olmadığının, bazı üniversitelerde jeotermal sanayicilerinin destekleriyle hazırlanan raporlarda belirtilmesi gerçekleri yansıtmaktan çok uzak. JES’lerin adeta işgal ettiği Germencik’te ise ardı ardına yüzlerce depremler olmuştu. Denizli’de yaşanan 55 deprem silsilesi yine JES’lerle ilişkilendirilmişti.
Türkiye’nin enerji ihtiyacı yok
Türkiye’de 91 bin megawata ulaşan enerji üretim kapasitesi mevcuttur. Bu üretimde yüzde 1.3 gibi düşük bir üretime sahip JES şirketlerinin hedefi en azından kullanılan enerjinin tamamını üretmek. Türkiye’de en yüksek enerji ihtiyacı ortaya çıktığı dönemlerde dahi 35 bin MW bir güce ihtiyaç duyulurken geçtiğimiz mart ayında kullanılan enerji miktarının 19 bin megawat olarak gerçekleşmiş olmasına rağmen 91 bin MW üretim kapasitesine ulaşılmasının birçok nedeni var. En önemli nedeni sermayeye alan açmak. Bu nedenle ortaya çıkan arz fazlası için devlet, şirketlere kapasite bedeli adı altında açıktan her yıl 2 milyar lirayı aşkın ödeme yapmaktadır. Halkın soyularak şirketlerin beslenmesinin en belirgin örneği, enerji üretimleridir. JES’ler ise üretilen enerji miktarının içinde hiçbir öneme sahip olmamasına karşın desteklenmesinin, enerji ihtiyacından kaynaklanmadığını açıkça göstermeye yetmektedir.