87 gazeteci, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü cezaevinde karşılıyor; Özellikle Özgür Basın hedefte
Selman Çiçek
Türkiye’de gazeteciler; 1961 yılında özlük haklarını azaltmak isteyen gazete işverenlerine karşı verdikleri mücadeleyi kazandıkları için 10 Ocak gününü “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutluyor. Ancak Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) verilerine göre, 87 gazeteci yaptıkları haberlerden dolayı cezaevinde. Tutuklama, gözaltı ve sansür yasası nedeni ile Türkiye’de “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”, “Tutuklu Gazeteciler Günü”ne dönmüş durumda.
Basına yönelik baskı “sansür yasası” ile derinleşirken, özellikle Özgür Basın’a yönelik gözaltı ve tutuklama 2022 yılında da sürdü. Amed’de 16 Haziran’da 16 gazeteci tutuklandı ve 7 ayı aşkın süredir haklarındaki iddianame dahi hazırlanmış değil. 28 Ekim’de ise Ankara merkezli yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 gazeteciden 9’u tutuklandı. Gazeteciler haklarında hiçbir iddianame hazırlanmazken bu durum tutukluluk halinin infazına dönüştü.
Tutuklu bulunan gazeteci, ailesi ve çalışan gazeteciler ile 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü konuştuk.
‘Çalışamayan gazeteciler’
Diyarbakır’da 16 Haziran’da 16 gazeteci ile birlikte tutuklanan gazeteci Ramazan Geciken ailesi aracılığı ile bir mesaj gönderdi. Geciken’in gönderdiği mesaj şu şekilde: 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde her ne kadar ‘Çalışamayan Gazeteciler’ kategorisine itilmeye çalıştırılsak da, dışarda bulunan onlarca arkadaşımızın yarım bırakmak zorunda kaldığımız işi en iyi şekilde yürüteceklerine inanıyorum. Bizler bu günü dört duvar arasında onların direnci ve çalışma azminden aldığımız güçle karşılayacağız. Tüm özgür basın çalışanlarının ve dayanışma içerisinde bulunan gazetecilerin 10 Ocak Günü’nü yürekten kutluyoruz. En kısa zamanda birlikte özgürce çalışmayı umut ediyoruz.”
‘Suçların’ en büyüğü!
Kendisi gibi gazeteci olan Ramazan Geciken’in eşi Beritan Elyakut ise, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü özgür basın geleneğinden gelenler olarak hep baskı, tutuklama ve gözaltı furyalarıyla karşıladıklarını söyledi. 10 Ocak’ı “Çalışamayan Gazeteciler Günü” olarak tanımladığını söyleyen Elyakut, “Bizleri çalıştırmak istemeyen iktidar her türlü baskı aygıtını kullanıyor. Bir gazetecinin çalışmasının önüne engeller koymak kadar ağır bir his olamaz. Ancak Kürt basın geleneğinden gelenlerin şöyle bir özelliği var (hep unutulan): Bizler dört duvar arasında da olsa yaşanan hak ihlallerini, zulmü, baskıyı bir şekilde kamuoyuna duyurmaya devam ediyoruz” dedi. Eşi ve arkadaşlarının sırf gazetecilik yaptıkları için tutuklandığının altını çizen Elyakut, bu ülkede iktidar karşıtı ve iktidarın yanlışlarını bir yerlere duyurmanın ‘suçların’ en büyüğü olarak ele alındığını söyledi. Tutuklamaların siyasi bir karar olduğuna inandığını söyleyen Elyakut, hiçbir delil üretemeyen yargının 7 aydır asılsız iddialarla gazetecilik çalışmasına ket vurduğunu söyledi.
Yargı bağımsız değil
7 ayda iddianamenin hazırlanmamasını fiyasko olarak gördüğünü söyleyen Elyakut, “Türkiye yargısı istediği zaman jet hızıyla kararlar verirken ne hikmetse 7 aydır bir arpa boyu yol alamamıştır. Aslında bu da bize yargının bağımsız olmadığını ve birilerin düğmeye basması için beklenildiğini göstermektedir. Gazetecilik faaliyeti dışında tek bir suç oluşturamamalarından kaynaklı tutuklama süreci uzatılarak tüm gazetecilere korku sarılmak istenmektedir” dedi.
Gazetecilik suç sayılıyor
12 Mayıs 2016’da gözaltına alınan ve 6 yıl 7 ay tutuklu kaldıktan sonra 29 Kasım 2022 günü tahliye olan gazeteci Nedim Türfent ise, tutuklu gazeteci olma hikayesini anlattı. Tutuklamasına neden olan tanıkların olayların geçtiği mahallede kendisini elinde fotoğraf makinasıyla gördüğünü anlattığına dikkati çeken Türfent,“Bunlar gazeteciliğin olmazsa olmaz faaliyeti. Her gazetecinin işi gücü uğraşı bu faaliyetlerle başlar. O gün bu faaliyetler kriminalize edildi. Bugün gazetecilik faaliyetlerinin kriminalize edilmesinin yanı sıra akıllara gelmeyen bir baskı furyası bulunmakta. Bir başka deyişle sadece yargı sopasıyla da kalsa iyiydi! Habercilik faaliyetlerinin terörize edilmesine ek olarak, ekonomik açıdan yıpratmaya ve tüketmeye çalışıyorlar” diye konuştu.
Özgür Basın ısrarı
“Bir gazeteci neden tutuklanır?” sorusunu soran Türfent, “Bu sorunun çok da zor olmayan bir yanıtı var. Gerçekleri saklama ve perdeleme amacıyla. Ta Fi tarihinden beri her birimizin adı gibi bildiği şu ki gerçeklerin bilinmemesi istendiğinde, hedef tahtasına konan ilk kişiler bu gerçekleri gün yüzüne çıkaran gazetecilerdir. Gazetecilerin kamu yararı ve halk çıkarı adına sürdüre geldiği bu hakikat arayışçılığı, her iktidar döneminde, ama az ama çok başlarına ‘bela’ açmıştır, bedel ödetmiştir. Bu yolda gün geldi canımızı verdik, gün geldi zindanlara hapsedildik. Ama ‘hakiki’ gazetecilik ve Özgür Basın inadı ve ısrarı zemin ve zamana meydan okuyarak bugüne dek hayatta kalmayı başardı” diye belirtti.
Kaleme kelepçe işlemez
Bir gazetecinin mekan olarak zindanda olmasına rağmen duvarlara hapsolmadığının altını çizen Türfent, “Kalemlerine asla kelepçe takılamadı. Sözcüklerini daha kalın harflerle yazmayı bildiler. Bu geleneği bizlerden önce büyük bedeller ödemek zorunda kalan Uğur Mumcular, Musa Anterler, Metin Göktepeler, Hrant Dinklerden öğrendik, onların yüzü suyu hürmetine bugün kalem tutabiliyoruz. Dört duvar arasında olan bir gazeteci için de en büyük direnç kaynağı kalemine ve kelamlarına olan bağlılığı ve hakikat sevdasıdır. Hiç değilse, 6 yıl 7 ay tutsak kalan benim için bu temelde gerçekleşti” dedi.
İktidar hakikatlerden rahatsız
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği(DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ise basının tüm dünyada devletle ya da yönetenlerle halk arasında bir “kamu denetçisi” pozisyonunda görev yaptığının, bu görevin iktidarları rahatsız ettiğini söyledi. Gazetecilerin iktidarların gizledikleri gerçekleri açığa çıkarttığını ve bu nedenle hedef alındığını belirten Müftüoğlu, “Türkiye gibi demokrasi, basın ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkelerde bu durum daha da katmerleşiyor. Özellikle Kurdistan’da 30 yılı aşkındır yürütülen savaşla birlikte çok büyük ihlaller yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Bir taraftan bununla halkı susturmaya çalışan iktidar yanlış bir enformasyonla da toplumu yanlış bilgilendiriyor, Kürt halkına yönelik farklı bir algı yaratıyor. Tüm bunlara karşı Özgür Basın da hem iktidarın savaş politikalarını deşifre ediyor hem de kendi halkının mücadelesini yazıyor. Bu nedenle iktidar tarafından çok fazla hedef alınıyor. Son yıllarda dozu artan savaş, tecrit ve bu nedenle iktidarını kaybetmekte olan AKP bu tabloyu ters yüz etmek için Özgür Basın’ı hedef alıyor. Bu nedenle son 6 ayda 27 arkadaşımız tutuklandı” diye konuştu.
Gazeteciler hedefte
10 Ocak ilan edildiğinde Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanması amaçlandığını ama Türkiye’de hiçbir zaman bu günün kutlanmadığına dikkat çeken Müftüoğlu, “Soykırımlar üzerine inşa edilen bir devlet olan Türkiye’de ilk andan itibaren iktidarın yörüngesine girmeyen gazeteciler hedef alınmıştır. Biz de bugünü basın ve ifade özgürlüğünün kazanılması için bir mücadele alanı olarak görüyoruz. 87 meslektaşımızın bu günü cezaevinde karşılaması kötü bir durum. Onları özgürlüklerine kavuşturmak da hem bizim hem de toplumun mücadelesiyle olacaktır” dedi.
Suçlanan gazetecilik
Tutuklu gazetecilerin sadece gazetecilik faaliyetleriyle suçlandığını belirten Müftüoğlu, “Tutuklandıkları süreçte de savcı ve hakimlikte yaptıkları haber ve programlar soruldu. Arkadaşlarımızın yaptığı haberler iktidarı rahatsız ediyor. Bu nedenle tutuklandılar, bu nedenle tutukluluk halleri devam ediyor. Suçlama yapacakları bir durum olmadığı için de iddianameyi hazırlayamıyorlar” dedi.
Yine de yazıyorlar
Son dönemde tutulan tüm meslektaşlarının görüşçülerinin “sakıncalı” bulunduğunu hatırlatan Müftüoğlu son olarak şu sözleri sarf etti: “Bu nedenle görüşme yapmalarının önüne geçildi. Arkadaşlarımızı tecrit altında tutmak amacıyla yapılan bu durumun hukukla bağlantısı yok. Hukuksuzca tutuklandılar ve şimdi de dış dünya ile bağlantıları tümden kesilmeye çalışılıyor. Tutuklu arkadaşlarımızdan aldığımız mektuplarda cezaevinde yaşadıkları ihlallere dikkat çekiyorlar. Tecrit hali, tedavi hakkının engellenmesi, kitap kısıtlaması, TV ve gazete neredeyse hiç verilmiyor. Aslında bu mektuplarla cezaevindeki durumu yazıyor meslektaşlarımız. Yani tüm bu hapsedilme haline rağmen mesleklerini icra ediyorlar.”