Her gün gazetelerde okuruz. Çalıntı Mercedes araba 30 milyona, kumaşlar, bilezikler, televizyonlar da ölü fiyatına satılmış. Sonra yakalanmış mallar. Çalan da, alan da hapse atılmış.
Milletler de öyledir. Anavatanları olmayan yerleri zorla ele geçirmişler. Ama güçleri kalmayınca, yani hakiki vatan sahipleri uyanıp mallarını hırsızın elinde gördüğünde almaya çalışınca, hırsıza kaçmak kalır. Ancak hırsız da iki türlüdür. Edepli, edepsiz. Örneğin İngiltere, edepli bir hırsızdı. Yıllarca Hindistan’ı, Hindi Çin’i, Mısır, Irak ve kısmen Afrika’yı çaldı, çırptı. Ama ev sahipleri uyanınca ‘pardon’ deyip çekildi. Ama edepsizi de vardır. Örneğin Fransa yıllardır çalıp soyduğu Vietnamlılar ve Cezayirliler uyanınca, onları zorla uyutmaya çalıştı. Olmayınca da bu sefer öldürmeye başladı.
Hatta Vietnam’da çalıntı malı kurtaramayacaklarını anlayınca, Amerika’ya devrettiler. Tabi olmadı. Sonunda rezil olup, çıktılar. Belçikalılar Kongo’da Katanga fesadını çıkardılar. Portekizliler, aynı yanlış metodu Angola’da denediler. Yine olmadı.
Osmanlılar da aynı akıbete uğradılar. Onun için tüm etrafımız hâlâ bize kızgın ve düşmandır. İran, Irak, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, Bulgaristan ve hâlâ kuyruk acısıyla Libyalı Kaddafi. Onun için sık sık Türkeş’in “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” şeklindeki pis vecizesini söyleriz. Peki, bu genel düşmanlıkta hiç mi Türk’ün kusuru yok? Var kardeşim var! Baksanıza hâlâ Kuzey Irak’a, Kıbrıs’a, Yunanistan’a, Bulgaristan’a çatarız. Oralardaki hak iddiamız şuna benzer: Sen birinin malını çalıyor, gasp ediyorsun. Mal sahibi direnince, sen diyorsun ki, “Vallahi vermem. Bu malı elde edene kadar ne kadar yoruldum.” Biz de diyoruz ki, “Eee arkadaş, biz bu toprakların için az mı kan döktük!” Onlar da diyor ki, “Ne yapalım kardeşim!..”
İşte bugün Türkiye tüm davalarında dünya gözünde haksız çıkıyor. Kuzey Irak’ta haksız, Kıbrıs’ta haksız, Ege’de, Yunanistan’da ve Bulgaristan’da haksız. Haydi biz bizeyiz, Doğu ve Güneydoğu’da haklı-haksız geçinip gidiyoruz. Çünkü Ortadoğu’da Türkler gibi, Kürtlerin de dostu yoktur. Onun için hep söylerim. Türkler ve Kürtler el ele, kardeşçe ancak rahat edebilirler. Yoksa, Cindoruk ve bir ara Dışişleri Bakanlığı için adı dolaşan Coşkun Kırca’nın kafasıyla gidersek, hava alırız.
Artık sabah olmuştur. Herkes uyanıktır. Eski hırsızlık sanatı sökmez. Bugün elimizdeki çalıntı mal kafidir. Edirne, İzmir, Antalya, İstanbul ve Bursa ne Türkistan’dır ne de Kurdistan. Bize kalırsa, bin bereket versin. Derler ki, bir Bektaşi, Sultan Abdülhamit’e çıkmış ve şöyle demiş:
“Padişahım biz Müslüman değil miyiz?”
“Tabii Müslümansınız.”
“Peki tüm Müslümanlar kardeş değil mi?
“Kardeştir.”
“Peki siz bu kadar zengin, ben bu kadar fakir olur mu?”
Bunun üzerine Sultan Abdülhamit, 5 altın lira çıkarıp Bektaşi’ye vermiş.
Bektaşi bu sefer, “Bu kadar mı?” demiş. Bunun üzerine padişah da “Ulan al ve defol git. Diğer Müslüman kardeşleriniz duyarsa, sana bu da düşmez” diye cevap vermiş.
İşte böyle Coşkun Kırca, Ecevit ve hele hele Türkeş Efendi!
——————-
15 Aralık 1991