Dr. Hayri Hazargöl
Rusya Ukrayna’ya yönelik bir işgal harekatı başlattı. Gerekçe olarak Ukrayna Ruslarına baskı yapıldığı ve Neo-Nazi bir iktidarın işbaşında olduğu söyleniyor. Zaten bu tür işgal ve saldırıları yapanlar mutlaka bir gerekçe ileri sürerler.
Rusya’nın Ukrayna topraklarına girmesinden sonra Tayyip Erdoğan, biz ne Rusya’yı ne Ukrayna’yı bırakırız dedi. Rusya biraz ilerleyince böyle ortada bir durumun kendini zora sokacağını düşünerek, NATO daha kararlı olmalı yönünde açıklamalar yaptı. Tayyip Erdoğan her konuda ilkesiz politikacı olduğu gibi bu konuda da beli kemiksiz olduğunu gösterdi. Zaten Tayyip Erdoğan bir temel strateji ve politikaya dayalı olarak politika üreten bir politikacı değil. Zaten çok kapsamlı değerlendirmeler temelinde ortaya çıkacak bir stratejiyi düşünme kapasitesi yok. Türkiye tarihinin entelektüel ve kültürel birikimi en zayıf lideri. Ancak temel bir strateji ve politikaya dayanmasa de güncel taktik oyunlar yapabiliyor. Temel bir stratejiye dayanmayan taktik kazanımlar haydan gelen huya gider deyiminde olduğu gibi kalıcı olmaz. Hatta daha sonra ciddi zararlara da yol açar. Tayyip Erdoğan Rusya-Ukrayna çatışmasına da ilk önce böyle yaklaştı. Şimdi müttefikleriyle bir olduğunu gösterse de bu çatışmadan ne koparabilirim gibi yaklaşım içinde olduğunu söylemek gerekir.
Türkiye’deki iktidar ve yandaş basın şimdi Rusya işgalini eleştiriyor; NATO’yu pasiflikle suçluyor. Herhalde böyle yaparak son yıllarda ABD ve NATO ile yaşadığı sorunları gidermeyi ve çeşitli konularda destek almayı umuyor. Ancak Rusya’yı eleştiren söylemlerde sözde radikal ama pratikte Rusya’ya karşı yumuşak yaklaşımı esas aldığı görülüyor. Bu nedenle NATO pasif davranıyor söyleminin fazla bir inandırıcılığı yoktur.
Öte yandan AKP-MHP iktidarının ve yandaş basının Rusya’yı eleştirmeleri samimi değil. Çünkü AKP-MHP iktidarı çok sudan gerekçelerle Afrin’e çetelerle birlikte askeri harekat yapmış, yüzbinlerce Kürt yerinden yurdundan edilmiştir. Bir halkın bu düzeyde topraklarından sürülmesi Birleşmiş Milletler’in etnik temizlik ve soykırım tanımlamalarına denk düşmektedir. Türk devleti El Nusra ve DAİŞ’in türevi olan çetelerle birlikte Kürtlerin ve uluslararası güçlerin Rojava dediği özerk bölgelerdeki Serekani ve Gıre Sıpi şehirlerini de işgal etmiştir.
Türk devletinin buraya askeri harekat yapmasının gerekçesi Kürtlerin özerk bir yönetim kurmasına tahammül edilememesidir. Bu özerklik Türkiye’deki Kürtlere örnek olur diye Rojava denilen bölgeye askeri harekatlar yapılmıştır. Şimdi Rusya kalksa siz ne konuşuyorsunuz, siz Rojava’yı sadece Kürtler anadilde eğitim yaptıkları için, özyönetime sahip oldukları için işgal ettiniz derse ne denilebilir? Hatta daha başka şeyler de söyleyebilirler. Zaten Türkiye’nin Kürt sorunu gibi bir zayıf karnı olduğundan İsrail eleştirildiğinde İsrail yetkilileri de Türkiye’nin önüne Kürtlere uygulanan asimilasyon, inkar ve baskı politikalarını koyuyor.
Türkiye’nin dünyanın herhangi bir yerindeki bir yanlışlığı eleştirebilmesi için Kürtlerin üzerindeki inkar, asimilasyon ve baskı politikalarına son vermesi gerekir. Yoksa TRT’nin bir kanalında Kürtçe yayın yaparak; Kürtlerin üzerindeki inkar ve asimilasyonu örten bazı göz boyama yaklaşımları göstererek bu ayıplarını ve çirkin yanlarını gözden kaçıramaz. Aslında Ukrayna ve benzeri olaylar karşısında Türkiye’nin gösterdiği tutumlar sadece daha fazla teşhir olmasını sağlamaktadır.
Sanki Putin de Tayyip Erdoğan gibi taktik hamle yapmayı seviyor. Kuşkusuz Putin siyasi olarak daha donanımlı. Zaten dünya devi sayılan bir ülkeyi yönetiyor. Büyük bir devlet olarak mutlaka stratejiye dayanır. Türkiye gibi ülkelerin liderlerinin daha çok taktik ve fırsatları kullandığı bilinir. Ya da büyük devletler arasındaki çelişkilerden kendilerine pay kapmaya çalışır. Bunu 20. yüzyılda İtalya çok yaparmış. Bu nedenle İtalya’nın bu politikasına çakal tarzı denilmiş. Tayyip Erdoğan’ın tarzı 21. yüzyılda İtalyanların yürüttüğü diplomatik tarza çok benzemektedir. Tayyip Erdoğan Ukrayna üzerinden Rusya-NATO çekişmesinden de böyle bir hesap yapmaktadır.
Rusya taktik olarak kazanmış gözükse de uzun vadeli bu kazanımın bedeli ağır da olabilir. Günümüzde ekonomik yaptırımların, siyasi tutumların etkisi fazla olur. Çünkü günümüzde tüm ekonomiler küresel sistemin parçasıdır. Rusya da bu sistemin içinde. Zaten Putin de biz bu sistemin içindeyiz diyerek niye zarar verelim dedi. Ancak yaptırımlar Rusya’ya ağır ekonomik bedeller ödetebilir.
Anlaşılıyor ki, Ukrayna üzerinde gerilim uzun sürecek. Bundan Rusya zararlı çıkabilir. Rusya şu anda birçok alanı işgal etti; daha sonra bazı yerlerden çekilme karşılığında yaptırımların düzeltilmesi pazarlığı yapabilir. Çünkü şu anda Kiev’i kontrol etme konumuna ulaşmış. Bu tür yerleri pazarlıkta elini güçlendirmek için de işgal etmiştir.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşta Tayyip Erdoğan bazı çıkarlar elde etmeye çalışsa da; Türkiye’nin kazanmaktan çok kaybetme ihtimali yüksektir. Zaten ekonomik kriz var; bu daha da artar, bu da bu iktidara karşı toplumsal muhalefeti artırır ve bu iktidarın düşmesini yakınlaştırır.