Pazartesi Söyleşisi-Ahmet Tulgar
Naim Dilmener, bir müzik yazarı. Türkiye’deki en iyi müzik yazarlarından biri. Aynı zamanda önemli bir arşivci. Yaşadığı mekanlarda yıllar içinde biriktirdiği binlerce plak, kaset, CD olur hep. Ancak Naim Dilmener’in iki önemli özelliği daha var. Biri, popüler müzik üzerinden toplumu anlamaya çalışması, popüler müziğin sosyolojisini yazılarında unutmaması, diğeri ise etnik müzikleri de, özellikle Kürt müziğini de çok yakından takip ediyor ve tanıtmaya çalışıyor olması.
Tam da dünyanın başka yerlerinde, özellikle de ABD’de ülkenin en tanınmış müzisyenleri ve oyuncuları kamuoyunun önünde iktidarları protesto eden, sosyal olaylar karşısında muhalif tavırlarını ortaya koyan söylemler kullanır, Grammy, Oscar gibi milyonlarca insanın canlı yayında izlediği ödül törenlerinde sert siyasi eleştirilerde bulunurken, zor bir dönemden geçen Türkiye’de popüler müzisyenlerin, popüler kültür figürlerinin epey büyük bir bölümü iktidara yaranmak için sıraya girmiş durumda.
Seçim süreçlerinde bu iktidara yaranma, yanlama çabaları daha da artıyor. Popüler şarkıcı tayfası muktedirlerin peşinden ayrılmaz oluyor. Naim Dilmener’le hem popüler müziği hem de müzik ile siyasetin pragmatist ilişkisini konuştuk.
Şu sorunun Türkiye’de ilk sorulması gereken kişilerden birisiniz. Ben size sormak istedim: Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ozan Arif isimli zatı Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Neşet Ertaş gibi ozanlarla karşılaştırmasını, denk tutmasını duyduğunuzda ne dediniz? Bu ne ifade ediyor? Cehalet mi, bilinçli bir popülizm mi?
Ozan Arif gerçekten de Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Neşet Ertaş ve benzerlerinin yolunu takip eden biri olsaydı dahi kurulan bu parelellik anlamsız kaçardı. Bir tarafta ulu çınarlar var derdik, bir tarafta ise günümüzden biri; henüz demlenmemiş, rüştünü ispatlamamış biri… Kaldı ki durum bu bile değil. Ozan Arif, benzetilen ulu çınarların yıllar boyu kelime-kelime kurmaya çalıştıkları hassasiyetleri umursamayan, hatta yeri geldiğinde tekmeleyen biridir… Peki neden böyle yaptı Kılıçdaroğlu? Bence bilgisizlikten. Bu iyi niyetli yorumum. Kötü niyetli yorumum da şu: Artık fark etmiyor onun için; oy gelsin de nereden gelirse gelsin. Yazık; Kılıçdaroğlu’na da, ona bel bağlamış olanlara da. AKP’nin en büyük başarısı bence bu; hepimizi kendisine benzetti.
Ömrünü müziğe adamış, popüler müziğin toplumu anlatan bir üretim olduğunu yazılarında ortaya koymuş biri olarak, popüler müzik size şu dönemde ya da şu döneme dair ne anlatıyor?
Estağfurullah… Kendimi hiçbir zaman böyle ya da bu konumda görmedim. İşimi yapıyorum. Yaparken de kendime hayat ile ilgili çizdiğim çerçevenin dışına çıkmıyor, bu çerçeveyi paralayacak hiçbir şeye imza atmıyorum… Günümüz popüler müziğine gelince; hiç şüphesiz iyi iş de çok… Özellikle caz ekipleri, alternatif müzik yapanların bir kısmı, rock ve popun da az bir bölümü… Ama popüler müziğin geri kalanının hali içler acısı. Her zaman şunu söylemişimdir: Popüler müzik bizi söyler (yani anlatır), biz popüler müziği söyleriz (yani etkileriz)… İçinden geçtiğimiz dönemin hali/şartları ortada. Bu dönemde yapılacak popüler müzikten de ancak bu beklenirdi… Hayata dair hiçbir şey söylemeyen, aksine her ciddi konuda söz almaktan kaytaran, kaytarmakla kalmayıp işler çok yolunda yalanını kıvıran bir müzik… 12 Eylül sonrası popta dahi seviye bu kadar düşmemişti. Çok ciddiyim; sonraları, düze çıkar gibi olduğumuzda o çok kafa bulduğumuz fantezi/taverna müziği var ya, o müzikte dahi insan adına daha gerçek şeyler yer almaktaydı… Şimdikiler ise Miami plajlarından sesleniyormuş gibiler…
Son yıllarda sadece müzikte değil, sinemada da Batı ülkelerinin çok tanınan isimleri kamuoyunun önüne son derece radikal eleştirel söylemlerle çıkıyor, iktidarları protesto ediyorlar. Grammy ödül törenlerinde de, Oscar ödül törenlerinde de bunu görüyoruz. Türkiye’de sinema ve tiyatroda bu oluyor da, pop müzikte sanki daha çok iktidara yanaşma çabası söz konusu. Türkiye pop ortamı ile Batı’dakinin farkı nedir?
Fark her anlamda çok, hem de yalnızca bu dönem ile sınırlı değil, daha önce de böyleydi. Toplumcu bir anlayışla çok şarkı yapılan 60 sonları/70 başlarında dahi bu böyleydi. Herkes yer almadı ki toplumun yanında… Başta Cem Karaca, Selda Bağcan, Timur Selçuk, Melike Demirağ olmak üzere, çok az insan yaralara parmak bastı ya da dillendirdi. Kalanların bir kısmı, vur patlasın/çal oynasın hallerindeydiler… Günümüzde fark şu: Toplumun yanında yer almayanlar, yalnızca vurup patlatmıyor/çalıp oynamıyor, aynı zamanda yalan da söylüyorlar; “Eleştiriye ne gerek var, gayet iyiyiz işte” diyorlar. Korkuyorlar mı? Çok büyük bir ihtimalle evet… Ama bir o kadar da hiç umursamayan var.
Atatürk Kültür Merkezi’nin temel atma törenindeki popüler figürlerin rolü neydi? AKM’nin kendileri için inşa edildiğini düşünmüş olabilirler mi? Ya da yeni AKM sahiden onlar için mi inşa ediliyor?
Fark etmez ki… Ne düşünürlerse düşünsünler, fark etmez… Zor zamanlar deyip duruyoruz; herkes yerini/konumunu seçiyor. Kimi kalbine dayanarak seçiyor, kimi de cüzdanına.
Kenan Evren ile başlayan iktidar- popçu dostluğunda popçulardaki heves anlaşılır da, muktedirler onları yanında taşırken ne bekler?
Bence hiçbir şey… Muktedirlerin umurlarında değiller… Belki dönem dönem umurlarındadır ama o kadar. Diğer zamanlarda isimlerinin anıldığını sanmıyorum. Ama popçular böyle anlatmıyor/ aktarmıyor tabii… Güçlü görünmek istiyorlar ve kalabalık toplantılarda kafa/göz yara yara yanaşıyor, manzarayı cep telefonlarına sabitliyor ve sonra da “Bakın, işte bennn…” diyorlar. “Baktık, işte sizzz…” deyip geçmek lazım, başka bir şey yapamayız; para takıntısına henüz bir ilaç bulunamadı.
Siz ‘World Music’ olarak tabir edilen dünya etnik müziklerinin de iyi bir takipçisisiniz. Türkiye çokkültürlü, çoketnisiteli, çokdilli bir ülke. Türkiye’nin dünya etnik müzik sektöründeki konumu nedir?
Yok sayılır… Bu anlamda zengin olmak, dışarda etkileyici olmak, yön vermek, yol göstermek için yeterli değil… Bu iş bir mesai, bir tanıtım işi. Yorulmak, durmadan tanıtım yapmak şart. Ama yapmıyoruz; en büyük sebebi de ilk bir-iki deneme sonrası para akmayınca, “Bu alanda iş yok” deyip cayıyoruz. Bir tek Aynur Doğan var World- Music alanında bizi hakkıyla temsil eden… Kısmen de Selda Bağcan. Her ikisinde de durum tesadüfen güzel gelişti. Bir biçimde sesleri dahil oldu genel alana ve her dinleyen çarpıldı. Planlı/programlı bir iş olsa, Selda Bağcan’ın bu duruma kırk yıl önce gelmesi/ getirilmesi gerekirdi.
Kürt müziğinin, Kürtlerin hukuk mücadelesinde etkisi, işlevi nedir? Gerçi müziğe bir işlev yüklemek hoşuma gitmez ama böyle bir şey de oluyor, değil mi? Kürtler biraz da müzikle mi direnir? Genel olarak durum şöyle değil midir?
Direnmek isteyenin önünde/elinde ne varsa, ona sarılır ve direnir. Müzik de bunlardan biri. Evet, Kürtler müzikle de direniyor. Ama sanıldığının aksine kendisini mücadeleye adamış bu müzik, işin ‘müzik’ kısmını da hiç ihmal etmemiş/kulak arkası etmemiştir. Sabah/akşam Koma Denge Azadi dinleyen biriyim; bu grubun yaptığı çok saf ve temiz bir müzik mesela. İşin kolayına kaçmışlar da vardır elbette, slogan atmanın yeterli olacağını sanmış birileri; ama onlar tutunamamış, kalıcı olamamıştır.
Size Ciwan Haco mu, Şivan Perwer mi desem, hangisi ve neden?
Sormaya bile gerek yoktu, Ciwan Haco elbette. Gerçek bir insan ve mükemmel ötesi bir yorumcu olduğu için. Şivan Perwer’i ise ciddiye dahi almıyorum artık; siyaseten yanlışlığı/yancılığı sebebiyle.
Türkçe pop’un Türkçe duyarlılığına, Kürtçe pop’un da Kürtçe duyarlılığına katkısı nedir?
Türkçe pop’ta sanki Türkçe’ye eski özen pek kalmadı birkaç istisna dışında. Kürtçe müzikte durum ne size göre? Kürtçe konusunda bir şey demem mümkün değil çünkü -üç-beş sözcük hariç- bu dili bilmiyorum. Tıpkı Yunanca- Farsça gibi, bu dildeki şarkıları da ancak vokalin ve düzenlemenin gücüyle anlamlandırabiliyorum. Türkçe popa gelince; biraz önce dedim ya, döneme uygun bir müzik diye. Dilde kimi zaman bile/isteye bir yanlış kullanım hakim, kimi zaman da zaten bilmiyorlar diye öyleler.
Rap müzik neden bütün dünyada ezilenlerin, ötekilerin müziği oldu? Türkçe ve Kürtçe rapi takip ediyor musunuz?
Bir muhalefet biçimi olarak doğdu, öyle de devam ediyor yoluna. Sözler işin gerçek ağırlığını taşıdığı için Kürtçe rapten bir şey anlamıyorum; orada bir tek ritim, nefes alıp/verme silsilesi beni ya etkiliyor ya da tersi… Türkçe rap genel olarak iyi. Birkaç şarlatan elbette var ama hangi türde yok ki. En son Tahribatı İsyan çok etkiledi beni. Mükemmel çocuklar… Açık Radyo’da konuk ettim onları ve gencecik yaşlarına rağmen ırkçılık-cinsiyetçilik karşıtı tavırlarından çok etkilendim.
Popüler olandan uzaklaşsınlar
Batı ülkelerinde dönem dönem çok sayıda ünlü müzisyen bir araya gelip sosyal bir soruna dokunan bir şarkı yaparlar. Geçenlerde çok sayıda müzisyen tarafından açlık grevindeki Leyla Güven için böyle bir şarkı yapıldı. Bu şarkıyı söyleyenlerin arasında kimleri görmek isterdiniz?
İsim sayarak polemik yaratmak ya da şimşekleri üzerime çekmek istemiyorum. Özellikle sosyal medyadaki linç hareketleri beni canımdan bezdirdi. Sinan Akçıl’ın linç daveti sonrası bir karar verdim. “Bunları düzeltemezsin” dedim kendi kendime, “bırak, ne halleri varsa görsünler.” Bu sebeple, eskisi kadar radikal şeyler söylemiyor ya da yazmıyorum. Düşünsenize, adama “Sesiniz yok, şarkı söylemezseniz daha iyi olur,” demiştim; “Senin vatan/bayrak sevgin yok” diye cevap vermişti bana. Ötesi yok, durum böylesine çaresiz.
Şu sıralar özellikle gençlere kimleri dinlemelerini tavsiye edersiniz?
Popüler olandan biraz uzaklaşsınlar. Selda Bağcan ve Haris Alexiou dinlesinler bol bol… Arapça, Kürtçe, Farsça, Yunanca şarkılara kulak versinler. Guguş’u, Feyruz’u, Ciwan Haco’yu, Dalaras’ı keşfetsinler… Hayatları kolaylaşır bunu yaparlarsa; derin bir nefes çeker ve “Oh be, müzik dediğin buymuş işte,” derler.