Hicri İzgören
Türkiye’de özellikle demokrasi, insan hakları ve hukuk konularında sorunlar giderek büyüyor. Hak ve özgürlükten söz etmek bile başlı başına suç sayılıyor. Hukuksuzluk had safhaya gelmiş durumda.
Cezaevleri, hakların ihlal edildiği yerlerin başında geliyor. Türkiye’de hemen her dönem sorunlar eksik olmadı. Bazı dönemlerde az, bazı zamanlar çok oldu belki ama, bu ülkede hemen her kuşak düşüncesinden ve siyaseten cezaevi kuşağından sayılır. Hücrelerde geçirdiler yıllarını. İşkenceler gördüler. Kimi ölüme yürüdü, kimi ölümden döndü.
Siyasi nedenlerle cezaevinde bulunanların karşılaştıkları eziyetlerin azlığı ya da çokluğu dışarıda yaşanan siyasi iklimle doğru orantılıdır. Sertleşen iklime paralel olarak cezaevlerinde de sorunlar büyür.
Yaşanan bu süreçte de cezaevi koşulları ve uygulamalar mahkûmlar için insanlık dışı bir noktaya ulaşmış vaziyette.
Oysa yasalara göre ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlar suç sayılmıştır. Anayasanın 17. maddesine göre: Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
İlgililer işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlü olmalarına rağmen bu konuda vurdumduymaz bir tavır içinde.
Cezaevindeki hak ihlalleriyle ilgili hazırlanan raporlar gerekli mercilere iletildiği halde ilgilenen yok. Dahası bu alanda işlenmiş suçlarda uyguladıkları cezasızlık failleri cesaretlendiriyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şubesi Cezaevleri Komisyonu, geçtiğimiz hafta Elazığ, Malatya, Erzincan, Diyarbakır, Erzurum ve Bayburt’ta bulunan cezaevlerini ziyaret ederek, tutuklularla yaşadıkları sorunlara dair görüştü.
Tutuklularla yapılan görüşmede, sosyal aktivitelerin kısıtlanması, Kürtçeye yönelik yasaklar ve kötü muamele gibi hak ihlalleri gündeme geldi.
Ailesinden uzak yerlere yapılan sevkler, tecrit, anadilinde konuşma, kitap yasağı, sağlık kurumlarına erişememe ve benzeri uygulamaların yanında yaşam hakkını tehdit eden durumlar da var.Yapılan son araştırmalara göre; Türkiye hapishanelerinde sayısı 1500’den fazla politik sebeplerden dolayı tutuklanmış, hüküm giymiş ağır hasta mahpus var. Ağır hasta olan bu mahpuslardan sayısı 600’den daha fazla olan mahpus hakkında Adli Tıp Kurumu tarafından cezaevinde kalamaz raporu verilmiş olmasına rağmen hala cezaevinde tutuluyorlar.
Yine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Mart 2022 İnsan Hakları İhlalleri Raporu’ndan veriler paylaştı. Geçen ay cezaevlerinde 5 kişinin öldüğünü, 51 kişinin de işkenceye maruz kaldığını söyleyen Tanrıkulu, 152 kişinin yaşam hakkının ihlal edildiğini belirtti.
Tanrıkulu’nun raporuna göre; 118 emekçi iş cinayetlerinde, 25 kadın cinayetlerinde ve 5 kişi de cezaevinde öldü. Rapora göre; 281 işkence ve kötü muamele olayı yaşandı; bunların 51’i cezaevlerinde oldu.
Daha birkaç gün önce Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde işkence sonucu yaşamını yitiren Ferhan Yılmaz’ın hastanede çekilen görüntülerindeki işkence izleri kamuoyunun gündemine oturmuştu. Yılmaz’ın işkence görüntülerine ve ailesinin beyanlarına rağmen cezaevi yönetimi, “kalp krizi geçirdiğini” ileri sürdü. Hastane ölüm tutanağında da “bulaşıcı hastalık” olarak kayda geçildi.
İnsan hakları örgütleri ve tutuklu yakınları duyarlılık çağrısında bulunuyor. Bildik medya üç maymunu oynuyor; görmüyor, duymuyor, söylemiyor. İdareciler kör ve sağırı oynuyor. Ne bir ses veren var ne de bir nefes.
Şu ana kadar devlet cenahından herhangi bir iyi niyet adımı atılmış değil.
Doğrusu bu konuda insan haklarıyla ilgili bir iki kurumun dışında sivil toplum örgütlerinden ve demokrasi güçlerinden de ses çıkmış değil.