Üçüncü yol dinamiklerinin mevcut politik kapasiteyi yeterince kullanamamasının birçok nedeni var; ancak en önemli nedeni iki tarihsel bloğun markajına karşı doğru konumlanamaması ve bunun bir büyüme krizine dönüşmesidir. Önceki yazımızda bu krize odaklanacağımızı ifade etmiştik. Bu yazıda önümüzdeki dönemin doğru anlaşılması açısından büyüme krizinin yakın tarihteki arka planına bakıp hafızayı tazelemeye çalışacağız.
Hatırlanacağı üzere siyasal konjonktür, 2010’lu yılların başından 2015’in ortalarına kadar, kazan kazan ilkesi doğrultusunda toplumsal, siyasal ve iktisadi büyümeye çoklu imkân ve olanaklar sunuyordu. Bu imkân ve olanaklar, özellikle iç sorunların bertaraf edilmesi ve Kürt barışının sağlanmasıyla bölgesel ve küresel ölçekte çoklu büyümeye birçok fırsat penceresi aralıyordu.
Toplumun farklı kesimleri, konjonktürü doğru okumuş, ülkenin kronik sorunlarının çözüleceğine, uzun süre sonra ilk defa ortak bir umut etrafında yaşamanın-yürümenin mümkün olabileceğine kanaat getirmişti. Ortak inancın ve umudun toplumsallaştığının en somut göstergesi, çözüm süreçlerine yönelik desteğin yükselmesi ve yıllardır kriminalleştirilen HDP geleneğine dair ülkenin her yerine sirayet eden ilgi ve sempatiydi.
Bahsedilen değişimin açığa çıkardığı toplumsal ve siyasal aura ve HDP’nin bu denklemdeki büyüme olasılığı Türk siyasi hegemonyasını ve siyasal elitlerini fena kaygılandırdı. Bu kaygıdan hareketle, Üçüncü yol siyasetinin büyüme kapasitesini daraltmak için iki tarihsel bloktan birine dost diğerine düşman imajının inşası, güçlü bir hegemonya refakatinde kamuoyuna ve demokratik siyasete dayatıldı.
Böylece çözüm sürecinden önce üçüncü yol dinamiklerinin siyasal büyümesi, özellikle Kürtlerin özneleştiği ve merkezinde olduğu olası bir demokrasi ve barış kültürü, CHP ve cemaat çevrelerince ülkenin gidişatı açısından risk olarak kodlandı. Radikal bir propaganda eşliğinde ülkenin barış pratikleri (Habur, Oslo ve sonrası) manipüle edildi. Çözüm sürecinin askıya alınmasıyla birlikte ise merkezinde AKP’nin olduğu sağ radikal blok bu görevi üstelendi; deyim yerindeyse roller değişti.
Önceki yazımızda da belirtildiği üzere, Üçüncü yol dinamiklerinin barış sürecinde AKP’ye, savaşın ve şiddetin tırmandırıldığı dönemlerde ise CHP’ye itme oyununun ayak izleri, 2002 seçimlerinde meclise sadece iki partinin girdiği ve çoklukların siyasetin dışına itildiği sürece kadar götürülebilir. Dönemin partisi olan BDP, 2010 referandumunda bu denkleme mesafeli durunca yine baskı altına alınmış, etiketlenmiş, ama kararından vazgeçmemişti. Dikkat edilirse üçüncü yol siyasetini, belirleyici bir özne haline getiren süreç bu eşikte başlamıştır.
HDP’nin kapasitesinin daraltılması
HDP ortak bir konsept çerçevesinde seleflerine benzer şekilde büyük risk olarak işaretlenerek tarihin en büyük siyasi manipülasyonuna maruz bırakıldı. Bu atmosferde, Türk siyasal hegemonyası üçüncü yol siyasetinin genişleme hesaplarını bozmaya kilitlenmiş; dahası yeni yaşam siyasetini yok saymanın güncelleştirilmiş politik, ideolojik inkarına çalışan bir pratiği icra etmişti. Bu yeni inkar ve saptırma siyaseti, yumuşatılmış sömürge teknikleriyle HDP’nin kendi özgün-özerk siyasetinin önüne taş koymakla başlıyordu. Zira HDP’nin demokratik siyasette savunduğu ve aşama aşama örgütlediği genişleme stratejisi (bir türlü anlaşılmak istenmeyen, manipüle edilerek içi boşaltılan Türkiyelileşme hedefi) Türkiye’nin genel siyasetine yön veren bir potansiyele sahipti ve bu bir şekilde engellenmeliydi.
İkincisi HDP’nin Kürt meselesi ve barış toplumu inşa etme kapasitesi vardı ve bu kapasite de daraltılmalıydı. Paradigmasal olarak kadın özgürlükçü, yeni ve ekolojik kent yurttaşlığı savunusu; eşit, özgür ve demokratik toplum ütopyası, yerel demokrasi gibi iddialar mevcut kapasitenin daraltılması için yeterliydi. Aslında HDP’nin bu iddiaları, yeni bir siyaseti, yeni bir yaşamı; demokratik, özgür ve eşit bir ortak watanı vaat ediyordu. Bu vaadin siyasette itibarsızlaştırılması gerekiyordu.
Taktikselliğin yanılgısı
Üçüncü yol dinamiklerinin en büyük hatası, oynanan bu büyük oyun karşısında, büyük bir bedelle bir araya getirilen toplumsal ve siyasal birikimi kendi yolunu tahkim etmeye veya toplumsal-siyasal örgütlenmeye değil de yerelden kopuk, siyasetin merkezleri arasında dönüp dolaşan güncel seçim taktiklerine heba edilmesiydi. İşin bu aşaması üçüncü yol siyaseti açısından büyüme krizinin başladığı eşik olabilir.
Büyük oyun karşısında stratejiyi taktiğe sıkıştıran hat, üçüncü yolu daraltan bir etki yarattı. Üçüncü yol dinamikleri demokratik siyasetteki asıl rolünün etrafında dolanarak Türk siyasal hegemonyasının kaygısını tahrik etmenin ötesine geçemedi; dahası kurucu siyaseti yürütmekte zorlandı. Büyüme yönetilemeyince krize dönüştü. Ağır bir misyon pasif bir vizyonla darbelendi.
Taktikler istenilen stratejik hedeflere hizmet edemedi ve örgütlü toplum doğal olarak etkisini kaybetti. Siyasetin seçim taktikleriyle yerellerden merkeze doğru taşınması yerelleri küçülmeye; siyasi, örgütsel, ideolojik özerkliğini yitirmeye başlamasına neden oldu. Büyüme haritasında yerelin inisiyatifi ve öz örgütlenmesiyle görünür hale gelen örgütlü toplum, öz iradesinden uzaklaşarak merkezi siyasetin (temsil siyasetinin) aparatı haline geldi. Siyasal İslamcıların ve Kemalistlerin kurduğu oyuna, konjonktürel alt üst oluşlar ve merkezileşme siyaseti de eklenince büyüme krizi birçok yönüyle çözülen yapısal sorunları yeniden sorunsallaştırdı.
Krizin uzun sürmesi, yerelin siyasetle arasına koyduğu mesafenin genişlemesine, obez bir büyüme yaşayan siyasi merkezlerin çevresinin zayıflamasına ve kazılan tuzaklara düşmelerine yol açtı. Bu da toplumda siyaset yoluyla değişimin-dönüşümün sağlanabileceğine olan inançsızlığın ve umutsuzluğun hızla yayılmasına neden oldu.
Sonuç olarak büyüme krizi kendi yolunu şaşırmanın bir sonucudur. Üçüncü yol siyasetini Türkiye siyasetinin iki ana bloğundan birine monteleme manipülasyonun perde arkası doğru analiz edilmediği müddetçe yeni bir ufukla demokratik siyasete bakılamaz. Üçüncü yol dinamiklerinin büyüme olasılığının, ülkenin büyümesinin önündeki engel olarak tanımlanması, ülkenin toplumsal, siyasal ve iktisadi büyüme politikalarını bir bütün olarak krize sokan temel etkenlerin başında gelmektedir. Türkiye siyasetinin bu hakikatle yüzleşmekte inat etmesi toplumsal ve siyasal bunalımın ömrünü uzatıyor, büyümeyi krize mahkûm ediyor.
Üçüncü yol dinamikleri büyümenin sınırlarında başlayan kuşatmayı 2024 seçimlerinde aşabilecek yollar bulmalı. Halk oylaması bunlardan biriydi. İkincisi yerel yönetimlerle büyüme krizini aşmaya odaklanmış güçlü bir seçim ittifakı olabilir.