Her şeyin acelesi var ve herkesin. Sızlatan bir devran, her derde burun kıvıran bir derman. Başkalaşma çağındayız, başkası olmayı her daim arzulayan. Denilir ki insan kendinden çıkarsa, bir daha hiçbir yere sığamaz, dönemez de. Öğretilmeyen gerçekler geçidi, ömrümüzde gizli. Anlamak uzun bir uğraş, anlaşılmak zor bir tesadüf.
Tercih edilenler ve tercih edilemeyenler çemberi sık sık daralıyor. Hızını alamayan bir umut, hantal kalmak için bir nedene dönüşüyor. Sakin kalmış bir teselli, teğet geçiyor, ufka bakıp yürümek misali. Halihazırda asla ve nadir olan nedir, görüyor ve yaşıyoruz. Zaten biz şahit olmakla mükellef yara alanlarız. Mükemmel hatalar kovalıyor, müthiş kederlere yakalanıyoruz.
Hizasına hayret eden bir merak, hasarına müptela bir acı, neler neler seriyor önümüze. İnsan yürüdüğü yola şaşırıp kalıyor bazen bir günün orta yerinde. Çok tanıdık, sonra çok tanışık davranıyoruz. Alışmak zamanın kefesinde ağırlığını tartıyor, biz eziliyoruz.
Bıkmanın iyileştirici gücü diye bir şey var. Bilmenin zehirli bir tadı var. Bu varlar zaten götürüyor yokluğa ve iyi ki. Hazin bir son hırsız bir beklemekten yeğdir, denilen bir gerçek şükür ki bize yetişti. Israr eden vazgeçmeler, ıstırap veren seçimler, oyalanmak diye yazalım, öyle de okuyalım; Oyalanmak hayati bir oyundur.
Evrim geçirmiş devrimler, ezberlenmeye mahkûm edilmiş bilgiler, her şeyin bir anısı var. Bizi ansızın yakalayan ne çok şey var. Yangın yeri dedikleri, yanmanın bir hatıra olmaktan çıkıp bir olasılık olmanın rehberi, daima bizimle ve bizimdir. Yakalanmak işte tam da burada ehemmiyetini icra eder.
İhtimallerin girdabında sürükleniyor, ihmallerin mayın tarlasında yürüyoruz. Yağmurlara mevsim beğenen bir akıl, güneşe tahminler ayıran yine bir akıl ve onun cenderesinde kalakalan hatta maruz kalan yine biz. Büyük ilhamlar, sıradan ithamlar yakıştırdıkça hayata, rüyalardan kovulmaya, düşlerden mahrum kalmaya itiliyoruz. Evet, dünyanın uçurumları var, düştükçe hayata tutunduran.
Kaza süsü verilmiş hayatlar, kabahatler ısmarlanan kaderler. Büyük bir hınç esir ederken insanı, zalimlere hizmet, mazlumlara ihanet meşru bir hak artık. Tersine okunuyor bazen şeyler ve buna tahammül etmek sıradan, tersine dönen şeyler ise çok adi. Yadırganmayan riyakârlık, yalnız kalan isyan ve yaldızlaşan dönmeyen devran.
Muteber bir kötülükler çağının gölgesi herkesin üstünden geçiyor. Kaybolmakla tehdit, büyük bir telaş, unutulmak korkusu ışıklı bir tabela ve kimse gözünü ondan alamıyor. Varsın hep hatırlansın, yok olsan da hatırlansın, her şey yeter ki icadıyla mubah kalsın. Yakışıyor, çok yakışıyor bu dönen dünyaya ve içindeki yaşam zannına.
Islak bir gerekçe, ıslah eder bazen insanı. Sitem ya da güç, kendisinden çıkıp sürgüne gider bir gün. Başka bir dilin yaratılması, belki de konuşmaktan bıkmanın serinliği bulaşır herkese. Biri işaret etsin, biri ıslık çalsın, biri de sadece bakıp bakıp eski zamanları hatırlasın. Gelecek zamanları değil, çünkü gelmemek diye bir şey var.
Olsun, gelmeyecek olan da bir geçmiştir, geçmişizdir.
Haftanın kitap önerisi: Orhan Pamuk, Saf ve Düşünceli Romancı / İletişim Yayınları