İyi bayramlar… Bu ilk cümlemin klişe bir cümle olduğunu biliyorum. Kimi klişeler hayatı kolaylaştırıyor ama ne yazık ki her zaman olumlu bir işlev görmüyorlar. Belki günün anlam ve önemi anlamında bir şeyler ifade ediyorlar ama çok içten oluşa ilişkin kuşkuları da yabana atmamak gerek.
* * *
“Ah nerede o eski bayramlar” derken de bilinen bir klişe kullanıyoruz. Böyle bir muhabbette benliğimizde kalmış birkaç fotoğraf karesini kullanıyoruz gibi geliyor bana… Evet ‘Nerede o eski bayramlar’ derken kimi eskide kalmış hayatın güzel karelerini de özlemiyor değiliz. “Nerede o eski komşuluk ilişkileri, dayanışma ruhu, dostluk, vefa ve hoşgörü diyoruz ve daha temiz bir toplum, daha adil bir bölüşüm, savaşsız, sömürüsüz bir yaşam; havası, doğası kirletilmeyen bir dünya özlemini dile getiriyoruz. Dünden çıkarılması gereken dersler vardır ama salt dün’e takılıp nostaljik şarkılarda kaybolmak da gerekmiyor.
Ben kendimi bildim bileli “Nerede o eski bayramlar” muhabbeti var. İnanıyorum herkese eski bayramlar güzel geliyor… Aslında kastettiğimiz salt bayramlara ait duyuşlarımız değil, geçmişte yaşadığımız kimi güzelliklerin yok oluşunun hüznüne ilişkin.
Tüm toplumsal dönüşümlerde kendini aşmaya çalışan, tüm beyinsel ve düşsel gücünü bir adım daha öne çekmek için yaratıcılığa yöntem ve bilimsel kuşkunun soru oklarını ayrıcalıksız tüm konulara, yapılara yönelten insanların alın terinin olduğu değerlerin bayrama dönüştüğü türden bayramlar insanlığın ortak bayramıdır. Bu noktada önemlidir bayramlar. Saygıya, sevgiye, dostluğa, barışa, kardeşliğe, insan sevgisine, insan onuruna işaret ettiği sürece önemlidir bayramlar… Ötesi göstermelik görüntülerin birkaç gün sonrasında fabrika ayarlarına dönüşmesi olur ancak.
***
Çoğunlukla içinde bulunduğumuz gerçekliğe göredir davranışlarımız. Sıkıntı ve üzüntülerin etkisinde isek bayramın filan ayrımında bile olmayabiliriz… Bir halk türküsünün; “Bayram gelmiş neyime – anam anam garibem – kan dolmuş yüreğime…” dizelerine yansır gerçekliğimiz.
Birçok şey gibi bayramlar değişmedi, biz değiştik aslında. Bu sindirilmemiş değişim de doğamızı ve değerlerimizi tüketti. Tükenen de bizdik tüketen de.
Şimdilerde bayram dediğimiz nedir ki? Akraba, konu-komşu ev ziyaretleri yapılacak, hal-hatır sorulacak… Şimdilerde bayram biraz tatil, biraz turizm, biraz deri kavgası değil mi kimileri için… Atılabilirse yorgunlukların atıldığı, hasret çekenlerin belki birbirlerini gördüğü varsa ya da alındıysa yeni giysilerin giyildiği… Harçlıkların verildiği kaldıysa atlıkarıncaların döndüğü günler değil mi? Herkes kendine göre algılıyor bayramı… Bayram deyince kimilerinin aklına ziyaret, kimilerinin aklına kurban, kimilerinin aklına oyun ve eğlence geliyor. Hele bir de ipini koparmış kurbanlık dana görüntüleri var ki yürekleri serinletiyor.
***
Evet. Yitirdiğimiz içi boşaltılmış değerlerimizden biri de bayram kavramı. Her şey gibi bayramları da tüketir olduk.
Her zaman bir öncekinden daha güzel, topsuz tüfeksiz, barış içinde, özgür bayramlar dileğiyle ve bir bayram fıkrasıyla bitirelim yazıyı: Bektaşi bayram namazından sonra dua ediyormuş, ‘Allah’ım bana bir şarap parası ver.’ Yanında namazını bitiren softa da ellerini kaldırmış, ‘Rabbim bana iman ver.’ İki duayı da duyan hoca Bektaşi’ye: ‘Bak herkes Allah’tan ne istiyor sen içki parası istiyorsun kafir.’ Bektaşi boynunu bükerek, ‘Ne yapalım hoca efendi herkes kendinde olmayanı ister’ demiş.