Polis anonsu bir sesten çok gürültü. Çünkü Kürt halkının devrimci ruhunu bastırmayı amaçlıyor. Boğazını patlatırcasına polis anonsundan gürültü çıkaranlara karşı halkın kararlılığı ve azmi devrimci bir melodiye dönüşüyor
Engin Barin
13 Ekim’de yasaklamalara karşı her yerde eylemlere dönüşen özgürlük mitingi Amed’de binlerin katılımıyla sömürgeciliği teşhir edercesine gerçekleşti. Kadın, genç, 7’den 70’e bütün bir halk olarak sahiplenen miting valilikçe yasaklanmıştı.
Ama Kurdistan’da mücadele varoldukça bu kanunsuz yasakların bir karşılığı olmayacaktır. Öyle de oldu. Devletin kolluk kuvveti anayasayla çelişip bütün gücüyle Kürt halkının anayasal hakkını kullanmasını engellemeye çalıştı. Aslında ikitidarın Kürdistan’da bu keyfi uygulamaları bir rutin dönüştü. Bu bile sömürge durumunu teşhir ediyor. Ama nafile; on binler nerede olursa olsunlar sözünü söyledi, özgürlüğe ve değerlerine sahip çıktı.
Zamanlama açısından tarihi mesajlarında olduğu bu mitingde Kürt Siyaseti yine tüm açıklığıyla onurlu bir barış için Kürt halkının temsilcisinin Abdullah Öcalan olduğunu söyledi. Konuşmacılar, Öcalan ismini her zikrettiğinde alanda zılgıtlar, sloganlar durmadı. İktidarın bir türlü anlamadığı meseleyi alandaki herkes en net şekilde ifade ediyordu. Öcalan barışın yegâne teminatı olduğunu bu sahiplenme ile gösteriyordu.
Ama bu yazının konusu daha çok alanda hiç durmayan polis anonsu üzerine. Uzun zamandır Amed’de olanlar bu sesi tanır. Kürt siyasetinin Amed’de yaptığı bütün eylem etkinliklerde duyarız bu sesi. Polis anonsu bir sesten çok gürültü. Çünkü Kürt halkının devrimci ruhunu bastırmayı amaçlıyor. Boğazını patlatırcasına polis anonsundan gürültü çıkaranlara karşı halkın kararlılığı ve azmi devrimci bir melodiye dönüşüyor.
Kürt Siyaseti her barıştan özgürlükten bahsettiği vakit o ses, gözaltlarından, toma müdahalelerinden bahsediyor. Öcalan lehine atılan her sloganda adeta histeri krizi geçiriyor. Dünde halk özgürlük ve barış için attığı her slogana gözaltı gözaltı hezeyanlarıyla cevap verdi bu ses.
Polis anonsu yüksek sesiyle kulağımızı adeta işgal ediyor. Bitmeyen son uyarıları ile Kürt halkını mahalle kabadayısı edasıyla tehdit etmeye çalışıyor. Ama diksiyonu inanılmaz düzgün, bu cengaverliği ile TRT’de haber de sunabilir. Çünkü anayasayı delik deşik eden talimatları ile üslerinin gözüne girdikçe giriyor.
Şunu yaşadım: Su almak için alandan çıkmak isteyen vatandaşı engelleyen polise “bu yaptığınız anayasal suç” dedim, sırıtarak sadece “talimat” dedi. Sırıttığı metin; öpe koklaya baş tacı ettiği devletin bütün sınırlarının belirleyen en üst hukuk belgesidir. Talimat anayasa ile çelişince talimatı uygulayanların darbeci olmaktan kurtulamadığını örnekleriyle uzun uzun anlatmadım tabi. Ama bu mantığa göre o sömürgeci sesi o eylemdekilere karşı katliam talimatı verse bile talimat diye sırıtan polisin ne yapacağı ortada. Kürt halkı yüzyıldır devletin bu yüzüyle muhatap oluyor.
Dem Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan devletin memuruyla muhatap olmadığını işini yapması gerektiğini hatırlattığında; devletin memuru dediği için alınganlık yapıyor, “kolluk kuvvetiyim” deyip kendince gücünü hatırlatıyor. Bakırhan’ın nezaketini istismar ediyor.
AKP’nin MHP’nin il başkanlarının önünde el pençe duran bu bürokratik sesler, Kürt halkının temsilcileri karşısında sömürgeci pervasızlığı sergilemekten çekinmiyor. Bütün kolluk kuvveti halkın karşısına nasıl cephe tutarım diye “çevik oraya, müdahale birimi buraya” diye diye kendince güvenlikçilik oynuyor.
Son tahlilde bu bağlamda Kürt halkı siyasetin elini havada bırakmaz ama bürokrasinin sesine bakar. Sorun sistem partilerinin davranışları değil; bir bütünüyle devlet bürokrasisinin Kurdistan’daki tavrıdır, varlığıdır . İktidarın güvenlikçi sesiyle bağırıp gürleyip siyasi eliyle yumuşatmaya çalışması kafa karışıklığından dolayımı yoksa oyunlarına yeni bir oyun eklemesi mi yakın zamanda ortaya çıkacaktır. Nitekim son el sıkışması mevzusunda da Kürt Halkı temsilcileri aracılığı ile hem müzakereye hem de mücadeleye var olduklarını çok net şekilde ortaya koydu. Gerisi iktidarın bileceği iş.