Sadece sporda değil siyasetten beslenme alışkanlığına kadar neredeyse her konuda taraftar olmaya indirgendiğimiz bir çağdayız. Son günlerde sosyal medyaya da yansıyacak biçimde Türkiye toplumunu taraftarlaştıran sıcak bir gündem var: TV şovu Survivor. Şova katılan yarışmacıların taraftarları her yerde. Duymadığınıza ihtimal dahi vermiyorum. Zira 2005’ten beri yayınlanan ve 2020 yılında 12’nci sezonu ile ekranlarda olan bu yarışma adeta bir reyting şampiyonu. Survivor, yayında olduğu neredeyse her akşam hem total grupta yani tüm izleyiciler arasında hem de eğitim ve gelir seviyesi yüksek olan izleyicilerden oluşan AB grubunda en yüksek izlenme oranına sahip.
Survivor’ın Türkçe karşılığı “hayatta kalan”. Gönderildikleri ıssız bir adada çeşitli zorluklarla sınanan yarışmacılar arasından “en çok kazanan” ve “en çok oy” alanların devam edebildiği bu yarışma neden bugün emeğin gündemi? Çünkü hayatta kalmak bizim işimiz!
Survivor’ın finali bu yıl Galataport’ta yapıldı. Galataport’u anlatmak için emeğe, kente karşı işlenen suçlardan hangisinden başlasam bilemiyorum. Zira 2002 yılından beri gündemde olan ve 2015’te Doğuş Grubu’nun aldığı ihale ile inşaatı başlayan bu projenin adını çoğumuz Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın açtığı karşı davalarla duymuştuk. Bu meslek birlikleri Galataport projesinin kent dokusunu bozacağını, sahili yurttaşların kullanımına kapatacağını söyleyerek projeye karşı hem toplumsal hem hukuki kanallardan mücadele etmişti.
Kente karşı suç işleyen bu projenin aktörlerinin emeğe ve insanlığa karşı farklı bir tutumunun olması beklenemezdi. Olmadı da. Nisan ayından beri Galataport projesi DİSK için, Dev Yapı İş sendikası için, inşaat işçileri için dahası emeğin davasının savunucuları için bir acının da adı aynı zamanda. Pandemi sürecini bir sınıf kırımına çeviren iktidar ve sermayenin “ne pahasına olursa olsun çarklar durmayacak” dediği koşullarda çalışmanın devam ettiği binlerce iş yerinden birisi olan Galataport DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş Sendikası Avrupa Yakası Temsilcisi Hasan Oğuz’un “bulaşıcı hastalık” sebebiyle hayatını kaybettiği şantiye.
Hasan Oğuz pandemi döneminde de durmayan Galataport şantiyesinde çalışırken hastalandı. Tüm belirtiler Covid 19’u gösteriyordu. Kaldırıldığı hastanede 13 Nisan 2020’de çok genç bir yaşta hayatını kaybetti. Ölüm nedeni “bulaşıcı hastalık” olarak kayıtlara geçti. Hasan’ın ve binlerce işçinin canı pahasına çalıştırıldığı Galataport’ta çalışma ancak Dev Yapı-İş’in Hasan’ın anısına şantiye önünde gerçekleştirdiği eylem sonrası geçici bir süreliğine durduruldu.
Pandemiye ve ölümlere rağmen çalışmanın durmadığı Galataport şantiyesi Acun Ilıcalı’nın Survivor’ı için 3 gün durduruldu. Yarışmanın finalinin çekileceği bu alanda 3 gün çalışmaya ara verildi. İşçilerin hayatta kalma hakkının ellerinden alındığı bu şantiyede bir TV şovu prodüksiyonu içinde “hayatta kalmayı” başaranlar yarıştı.
Milyonların açlık, işsizlik, yıkım ve şiddet sarmalında hayatta kalma savaşı verdiği bir ülkede en çok izlenen yarışma programının Survivor olması trajikomik. Üstelik şovun final töreni için seçilen mekân hayatta kalma savaşımızın en şiddetlendiği anda bizleri sarsan bir kayıpla aklımızda yer eden Galataport.
Milyonlarca liralık prodüksiyonlarla yaratılan setlerde hayatta kalabilen şampiyonları kutsadığımız sahte törenler, yaşamak için çalışmak zorunda kalan ama yaşam hakkı bile elinden alınan emekçilerin anılarını gölgelemeye yeter mi? Şov dünyasının bu milyonlarca liralık reklam ve imaj düzeltme operasyonu bizim hayatta kalma kavgamızın çığlığını elbette bastıramaz. Ali Sami Yen Stadı’nın yerine yükselen Torun Center bizim için nasıl orada iş cinayetinde yitirdiğimiz 10 işçinin anıt mezarından fazlası değilse Galataport da pandemi döneminde çalışmak zorunda bırakıldığı için kaybettiğimiz sınıf kardeşlerimizi hatırlatan bir anıttan fazlası olmayacak.