HDP’ye yönelik ‘Kobanê’ operasyonunun yeni bir dalga olduğunu söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Buldan, ‘AKP saldırdıkça muhalefet mücadeleyi büyütmek zorundadır’ dedi
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü “Kobanê soruşturması” kapsamında 25 Eylül’de yapılan operasyonlarda, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 2014 yılında Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) yer alan isimlerinde aralarında bulunduğu 20 siyasetçi gözaltına alındı.
Partinin hedef alındığı operasyonun ardından olağanüstü toplanan HDP MYK’si, kapsamlı tartışmalar yürüttü. Operasyona dair Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, buna karşı yürütülecek mücadele ve muhalefetin tutumuna dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Kobanê eylemlerinin üzerinden 6 yıl geçmesinin ardından partinizin MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu siyasetçilere dönük operasyonla ne amaçlanıyor?
AKP hükümetinin uzun bir süredir siyasi soykırım operasyonları üzerinden siyasi darbeleri hayata geçirdiğini görüyoruz. Operasyon bunun yeni bir aşamasıydı. Çünkü çok geniş kapsamlı, daha önce partimizde milletvekilliği yapan şuan belediye başkanı olan, MYK üyelerimizin olduğu geniş kapsamlı bir operasyonla karşı karşıyayız. Bu operasyonlar sadece HDP’ye yapılan bir operasyon olarak görülmemeli. Türkiye halklarına yapılan bir operasyon olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Hukukla bağlantısı olmayan, tamamen siyasi saiklerle ele alınan bir siyasi operasyon olarak değerlendirmek doğru olacak. 6-8 Ekim 6 yıl önce olan, soruşturması 4 yıl önce başlayan, bu anlamda bütün MYK üyelerinin ifadelerinin alındığı, Ayhan Bilgen’in bu olaydan kaynaklı cezaevinde yattığı, sonra beraat ettiği, tazminat davasını kazandığı bir meseleden bahsediyoruz. Kobanê ya da 6-8 Ekim eylemleri, tamamıyla çarpıtılan bir gündem ve o günlerin mağduru olan HDP’nin görülmediği bir yerden ele alınıyor. İktidar tarafından partimizin sadece bu olayları azmettiren bir kurum olarak gösterilmesiyle karşı karşıyayız.
Bu operasyonu AKP hükümetinin saplandığı bataklıktan çıkma yolları olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü karşımızda hiçbir yerde başarılı olmayan, yönetemeyen bir iktidar var. Pandemiyi, ekonomiyi yönetemeyen, siyasi, sosyal bütün krizlerin yönetemeyen bir iktidar var. Gerçekten kendi çıkmazını veya yönetememe durumunu olası bir seçim üzerinden gündeme koyan ve Türkiye toplumu nezdinde yeni bir algı operasyonunu yaymaya çalışan bir iktidar var. Ben dün itibariyle iktidarın bu meselede bir kez daha başaramadığını gördüm. Çünkü çok iyi bir sahiplenme oldu, HDP’ye yapılan haksız ve hukuksuz bu operasyon karşısında herkes söz kurdu. AKP-MHP dışında siyasi partilerin, sivil toplum kurumlarının, Türkiye’deki yazar, aydın, akademisyen, kadınların, her kesimin bize sahip çıktığı, HDP’ye sahip çıktığı bir süreci, biz dün yeniden gördük ve yaşadık. Bu anlamda AKP istediğini elde edemeyecek. Her konuda olduğu gibi AKP bu konuda da yalnız kalacak ve yanlış yaptığının farkına varacak, başarısız olacak.
Muhalefetin de operasyona tepkileri oldu. Operasyonla HDP’ye üzerinden muhalefete de bir mesaj mıydı? Muhalefet, toplum nasıl okumalı?
Dün itibariyle bu kadar büyük bir sahiplenme karşısında, bu operasyonu yapanlar işi başka bir boyuta çevirmeye çalıştılar. İlk başta sadece gözaltına alınan arkadaşlarımızın MYK üyesi olduklarını ifade eden bir yerden yaklaştılar. Fakat daha sonra sahiplenme büyüdükçe, işi başka boyutlara götürmeye çalıştılar. Kandil’in bu işin içinde olduğunu, milletvekilleri hakkında fezleke hazırlanacağı ve daha geniş bir kapsamda ele almaya çalıştılar. Tüm bunlara rağmen muhalefetin görmesi gereken şey şu; bu operasyon siyasi bir operasyondur. Bizi arayan bütün kesimlerde bunu ifade ediyor. Operasyonun siyasi olduğunu ve hukuki bir yanının olmadığını söylüyorlar. Muhalefetin bu meselede geçmişi görmesi gerektiğini düşünüyorum. Geçmişte bu konuya nasıl yaklaşıldığı, o dönem MYK üyelerinin ifade verdiğini bilmeleri gerekiyor ve bu operasyonun tam anlamıyla bir siyasi operasyon olduğu konusunda herkesin hem fikir olması gerekiyor. Bu gözaltılar AKP hükümeti ve ortağının birlikte hazırladığı, hayata geçirdiği bir operasyon, başka adı yok.
Muhalefet aslında gittikçe bir araya geliyor, saldırılar karşısında birlikte mücadele etme zemini yakalayabiliyor. Ben iktidarın en çok bundan korktuğunu ve çekindiğini düşünüyorum. İktidar sadece seçimle sınırlı kalmayan, her türlü saldırı karşısında geniş bir demokrasi ittifakının gittikçe büyüdüğünü görebiliyor. En ufak bir haksızlık karşısında bütün muhalefet bir arada ‘bu yapılan yanlıştı’ diyebiliyor. Tam bu noktada operasyonun sadece HDP’ye yapılmadığını söylüyoruz. Bu yapılan saldırı tüm Türkiye halklarınadır. Oluşacak olan ya da oluşmuş olan demokrasi ittifakının gittikçe büyümesi engellenmeye çalışılıyor. Çünkü olası bir seçimde artık AKP tek başına iktidar olamayacak. Bu ülkeyi artık tek başlarına yönetemeyecekler, bu bir gerçek. İktidar demokrasi güç birliği karşısında kaybedecek, bu yüzden bu kadar saldırıyor.
Muhalefete nasıl bir rol düşüyor?
Muhalefet bu ülkeyi yönetmeye talip bir yerden, demokrasi ittifakı çemberinin genişlediği bir anlayışla hareket etmek zorundadır. Yoksa saldırılar karşısında ses çıkarmazsak, birlikte hareket etmezsek, bütün bu hukuksuzluklar karşısında haksızlığa uğrayan tarafı yalnız bırakırsak, bugün bize yapılan yarın başka bir kesime yapılır. Barolar ilk başta hedef gösterilen bir kesimdi, onlara karşı bir operasyon yapıldı. TTB’ye bir göz dağı verildi, şimdi HDP’ye bir operasyon yapıldı. Bugün HDP’ye yapılanlar karşısında sessiz kalınırsa ve muhalefet gerçekten bu anlamda söz kurmazsa, -ki kurdu gerçekten bu çok kıymetli- o yüzden herkesin sıranın kendisine geleceği endişesi mutlaka olur. Bu endişeyi bertaraf etmenin zamanı gelmiştir. AKP saldırdıkça muhalefet mücadeleyi büyütmek zorundadır. Mücadelenin büyümesi, demokrasi çemberinin genişlemesi anlamına geliyor.
6-8 Ekim Kobanê eylemleri döneminde Başbakan olan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da operasyon ardından dayanışma gösterdi. Davutoğlu’nun sadece operasyonun “hukuki” olmadığını dile getirmesi yeterli mi?
Davutoğlu, özellikle “Çöktürme Planı”nın devrede olduğu dönemde, öncesinde de çözüm sürecinde birlikte mesai harcadığımız, birlikte zaman geçirdiğimiz, süreci birlikte yürütmeye çalıştığımız bir isim. Dolayısıyla bütün bu yaşanılanlardan haberdar, her şeyi bilen kilit bir isim ama bugün muhalefette olması ve bu haksızlık karşında HDP’yi araması oldukça önemli ve kıymetli. Ben buna büyük bir kıymet biçiyorum ve artık gerçekleri anlatmanın tam zamanı. Davutoğlu açısından da bu böyle. O dönem iktidar içinde olan, bugün bir şekilde iktidardan kopmuş olan, gerçekleri bilen insanların konuşmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Ben Davutoğlu’nun HDP’ye yapılan operasyon karşısında söz kuracağını düşünüyorum. Bugün bizi araması önemliydi, dayanışma duygularını iletmesi kıymetli ancak bu konuda konuşmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen konuşacağını da düşünüyorum. Geçmişte Kürtlerin gördüğü zulüm karşısında payı olanların, sorumluluğu olanların, bugün bir şekilde konuşması önemlidir. Bunu yapabilirsek, Türkiye içinde bulunduğu durumdan çok rahatlıkla çıkabilir. Türkiye’nin demokrasisi, barışı açısından bu önemlidir.
1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla “Barışa Çağrı Deklarasyonu” açıkladınız. Deklrasyonun ardından böylesi bir operasyon ne anlama geliyor?
Bu iktidar barıştan korkan, siyaseti çatışma üzerinden kuran bir iktidar. Hiçbir meseleyi diyalog ile çözmeye yanaşmayan bir iktidar. Bir kısım muhalefet iktidarın savaş politikalarına destek verirken, HDP yalnız kalmasına rağmen hiçbir zaman barış siyasetinden taviz vermedi. Bizim varlık gerekçemiz barış, demokrasi ve özgürlükler. Barış deklarasyonu 1 Eylül günü okunurken, biz iki mesaj verdik. Bu mesajlardan biri iktidaraydı ve ‘sizin her türlü savaş politikanız karşısında biz barışı savunuyoruz’ dedik. Bu ülkeye barışın gelmesini istiyoruz, bu topraklar artık savaşa, kana, annelerin gözyaşına doydu mesajı vermeye çalıştık.
Bir mesajımız da Türkiye toplumunaydı. Türkiye toplumuna da barışın etrafında kenetlenme çağrısı yapmıştık ve bu önemliydi. Barışı savunmak, aslında Türkiye’de AKP dışında herkesin istediği ve reddedemeyeceği bir şey. Bu operasyon olmasaydı, şimdi biz bunun hazırlığını yapıyor olacaktık, ki bu konuda geri adım atmayacağız. Bu süreç sona erdikten sonra bu çalışmamız devam edecek ve barış meselesinde Türkiye’de bizim dışımızda da söz kurulması gerekiyor. Evet, HDP bir deklarasyon açıkladı. Ama bu açıklamayla sınırlı kalmamalı. Barışı sahiplenen bir yerden, farklı kesimlerin de barışa katkı sunacağı hamleler, etkinlikler, buluşmalar olmalı. Mesele sadece HDP’nin meselesi değil, sadece Kürtleri ilgilendiren bir mesele de değil. Türkiye halklarının tamamını ilgilendiren bir meseleden bahsediyoruz, barış meselesinden bahsediyoruz ve bu herkesi ilgilendiren bir mesele.
Topyekûn bir barış mücadelesine kenetlenme zamanı…Topyekûn bir barış mücadelesine her zaman bir ihtiyaç var ama bu dönem daha fazla ihtiyaç var. Bu sürece çok yönlü bakıyoruz. Siyasi soykırım, baskı, şiddet, savaş, tecrit diyoruz. Her meselenin ayrı bir boyutu var. Örneğin; ekonomik kriz kimleri vuruyor? Yoksullar, işçileri, emekçileri… Bugün Türkiye yoksul bir ülke haline geldi, çünkü milyonlarca insan açlıkla mücadele ediyor. Her meselenin kendine göre boyutları var. Tecrit ayrı bir mesele, İmralı Cezaevi’nde görüşler yapılmıyor, yaptırılmıyor. Avukat görüşleri yok, gittikçe derinleşen bir tecritten bahsediyoruz. Yine bunun yanında savaş politikaları var, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’da çatışmadığı, karşı karşıya gelmediği bir ülke kalmadı. Buna artık Yunanistan’da dahil oldu, farklı ülkeler de dahil oldu. Bütün sorunların anahtarı barıştır. Tecridin, ekonomik siyasi krizlerin panzehiri barıştır, barış etrafında kenetlenmek ve daha fazla sahiplenmek, dillendirmek gerekir. Herkese bu anlamda sorumluluk düşüyor. Bu ülkeye barış gelmeden, krizler asla son bulmayacak, her şeyin panzehiri barış.
MA / Berivan Altan – Emrullah Acar