24 Haziran seçimlerinden sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tehditlerini değerlendiren HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Yapılan tehdit şahsıma değil, bize oy veren seçmenlerimize yönelik bir tehdittir. Telefon meselesi ile önümüzdeki dönem bize yaklaşım kendisini gösteriyor. HDP, her zaman hedef halindeydi. Çünkü HDP Türkiye’nin umudu olan bir partidir” dedi
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte yeni dönemin politik çizgisi ve mücadele hattını belirlemek üzere Eş Genel Başkanların başkanlığında 20-22 Temmuz tarihleri arasında Van’da kampa giren Halkların Demokratik Partisi (HDP) kurmayları, Türkiye’nin siyasi durumuna ilişkin önemli tartışmalar yürüttü. Bu tartışmalar sonucunda demokratik muhalefetin nasıl yapılacağına ilişkin çıkarılan yol haritası, 28-29 Temmuz’da gerçekleştirilecek olan Parti Meclisi toplantısına öneri olarak sunulacak.
Partinin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 3 gün süren kampta yürüttükleri tartışmaları, partisinin yeni dönemdeki mücadele hattını, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve oluşturulan kabine ile ilgili Mezopotamya Ajansı’ndan Özgür Paksoy-Müjdat Can’a konuştu.
‘Meclis tamamıyla Saray’a bağlı’
24 Haziran seçimleri ile birlikte hayata geçen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve HDP’nin bundan sonraki dönemde nasıl bir yol izleyeceği hakkında bilgi veren Buldan, “24 Haziran seçimleri açıkçası Türkiye’nin geleceği açısından önemli bir seçimdi. Yaşadığımız bütün olumsuzluklara rağmen, HDP üzerinden yaratılmaya çalışılan kriminalize etme ve hiçleştirme politikalarına rağmen, HDP büyük bir başarı elde etti. Yüzde 10 seçim barajını aşarak Meclis’e 67 milletvekili ile birlikte girdi. Bize göre meşru olmayan seçim sonuçlarıdır, çünkü her türlü hile yapıldı. Her türlü baskının olduğu ve OHAL koşullarında yapılan bir seçim sonucunda böylesi bir sistemin hayata geçmesinin kendisinin bile meşru olmadığını özellikle ifade etmek istiyorum. HDP de bundan sonraki dönem açısından değişen sistemle birlikte yeni bir politik hat belirlemek durumundadır” dedi. Meclis’in tamamıyla Saray’a bağlı hale geldiğini ifade eden Buldan, “Hükümetin, özellikle yeni kurulan kabinenin ticaret ve savaş kabinesi olduğunu ifade etmek isterim. Önümüzde zorlu bir dönem, zorlu bir süreç var. Bu belirlenen bakanlarla HDP’nin yapması gereken tek şey var; toplumsal muhalefeti güçlendirmek ve demokratik siyaseti hayata geçirmek. Dolayısıyla bununla birlikte halkla beraber siyaset yapmakta önemli. Elbette ki parlamento bunun bir ayağı. Orada yağacağımız çalışmalar da önemli ama bunun yanı sıra ağırlıklı olarak halkın içerisinde siyaset yürütmek, halkı örgütlemek ve halkla birlikte bu sürece müdahil olmak… Çünkü kurumsallaşmaya başlayan bir faşizm var. Bu faşizmi ancak halklar bertaraf edebilir” diye konuştu.
‘Kalıcı OHAL’e giriş yapıyoruz’
Olağanüstü Hal konusuna da değinen Buldan, “OHAL hiçbir zaman Türkiye’de kaldırılmadı. Türkiye sürekli Olağanüstü Hal dönemini yaşadı. Bu 90’larda da 95’lerde de 2000’lerde de böyleydi. Kürdistan’da OHAL’in kaldırılmadığını, OHAL ile yönetilen bir Türkiye’de de yaşanılan zulüm ve zor politikalarının hayata geçtiğine hep birlikte tanıklık ettik. Geçici OHAL kalktı, kalıcı bir OHAL’e giriş yapılıyor. OHAL’in de aslında Türkiye halklarının birlikte mücadele edebileceği bir zeminle ortadan kalkacağına inanıyorum. OHAL dediğimiz şey; valilere verilen yetkiler, belediyelere atanan kayyumlar, parlamenter demokrasiyi ya da demokratik parlamenter sistemi ortadan kaldırma yöntemleri, yine Kürt halkı üzerinde yaşanan yoğun baskı ve inkarın çok daha yoğun yaşanacağı bir döneme giriyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye yönetilemez hale geldi’
24 Temmuz 2015’te Tayyip Erdoğan tarafından bitirilen çözüm sürecinin faturası ağır olduğunu belirten Buldan, şöyle devam etti: “Savaş elbette ki Türkiye’de zaman zaman ‘çatışmalı dönem’ olarak adlandırılan ama Türkiye’nin sürekli gündeminde olan bir meseledir ve bütün bu çatışmalı süreçlerin, savaşların en büyük mağduriyetini hep yoksul halk ödedi. Dolayısıyla ekonomik anlamda yaşanan krizler, sosyal anlamda yaşanan krizler, siyasi anlamda yaşanan krizlerin faturasını her zaman yoksul halkımız ödedi. 3 yıldır Türkiye’deki çatışmalı süreçten, insanların yaşamını yitirmesinden kaynaklı ekonomik krizin özellikle büyük olduğunu ifade etmek isterim. Ekonomik krizden kaynaklı Türkiye artık yönetilemez bir hale geldi. Aslında erken seçim yapılmasının bir nedeni de buydu. Ekonomik kriz başta olmak üzere yaşanan tüm krizler, Ortadoğu’da yaşanan krizler, savaş meselesi, Efrîn meselesi, bütün bunlar AKP hükümetinin Türkiye’yi yönetememesinden kaynaklı. Bu yönetememe kriziyle birlikte aslında bir şekilde kendi iktidarını tekrar elde etme amacı var. Bütün bunların faturalarını da hem Türkiye halkları hem yoksul halkımız hem de kadın cephesinden ödendiğini ifade edebiliriz. Yaşanan krizlerden kadınların çok etkilendiğini ifade etmek gerekiyor. Kadın katliamları, kadınlar yönelik cinsel tacizler, çocuk istismarları, çocuk ölümler, çocuk kayıpları bütün bunlar Türkiye’nin gündeminden hiçbir zaman düşmeyen konulardır.”
‘Kürt sorunu devasa sorun haline geldi’
Kürt sorunundaki çözümsüzlük hakkında da konuşan Buldan’ “Ortada çözülmeyen bir Kürt meselesi var. Kürt sorununun çözülmemesinden kaynaklı yaşanan sıkıntılar var. Çözülmeyen Kürt meselesinin giderek devasa bir sorun haline geldiği ve bütün bu çatışmalı süreçte de ödenen büyük bir bedelin olduğunu da ifade edebiliriz. Biz siyasiler olarak savaşa karşı çıktığımızı, demokratikleşme meselesini, Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülme meselesini gündemimize alırız. Bunun yol ve yöntemlerini ifade ederiz, önümüze bir yol koyabiliriz ama burada esas tartışılması gereken ve esas gündem olması gereken mesele, burada acıyı çeken, savaşın faturasını ödeyen kesimlerin bu meseleye daha duyarlı bakabilmelerinden geçiyor” dedi.
‘Çözüm bitti, çatışma başladı’
Çözüm sürecinin bitirilmesiyle çatışmalı bir dönemem girildiğini ifade eden Buldan, “Sayın Öcalan’ın aslında sürekli ifade ettiği bir şey var; “Kürt meselesi çözülmezse eğer, Türkiye bir uçuruma girer.” Ve darbe tehlikesini her zaman ifade eden, darbe dinamiğinin ya da darbe mekaniğinin devreye girebileceği uyarılarını yapmasına, hem Ortadoğu hem de Türkiye açısından bütün bu uyarıları yapmasına rağmen, siyasi irade ne yazık ki bu meseleye çok duyarlı bakmadı. Çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte Sayın Öcalan ile görüşmelerin kesilmesiyle tekrar bir çatışmalı sürece girildi. Bu sadece Türkiye ile sınırlıda kalmadı. Suriye’de, Irak’ta yaşanan gelişmeler. Öcalan, ifade ettiği çözüm ve müzakere sürecinin devam etmesiyle aslında sadece Türkiye içerisinde bir demokratikleşmeden bahsetmiyordu. Ortadoğu’yu kapsayacak bir demokratikleşmeden bahsediyordu ama bunlar ne yazık ki bertaraf edildi. Sayın Öcalan, bu mesele çözülmediği sürece her zaman bir krizin yaşanacağını ifade ediyordu. Bugün yine kendisinin öngördüğü, ifade ettiği şekilde Türkiye aynı krizi yaşıyor. Türkiye aynı sorunlarla boğuşuyor. Sayın Öcalan’ın ifade ettiği görüşler tek tek hayata da geçiyor” diye konuştu.
‘HDP Türkiye’nin umududur’
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın seçimden önce yaptığı konuşmada “HDP baraj altında kalmalı” ifadeleri ve seçimden sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tehditlerini de değinen Buldan, şöyle devam etti: “Yapılan tehdit şahsıma değil, bize oy veren seçmenlerimize yönelik bir tehdittir. Telefon meselesi ile önümüzdeki dönem bize yaklaşım kendisini gösteriyor. HDP, her zaman hedef halindeydi. Çünkü HDP Türkiye’nin umudu olan bir partidir. Türkiye’de gerçek siyaseti yapan bir parti olduğu için iktidarın hedefinde olan bir partidir. Yapılan tehdit şahsıma değil, bize oy veren seçmenlerimize yönelik bir tehdittir. Telefon meselesi ile önümüzdeki dönem bize yaklaşım kendisini gösteriyor. Hükümet cephesinden partimizin eş genel başkanına açılan bir telefonun, partisine ve seçmenine yönelik bir tehdit olarak algılanır. HDP’nin bundan sonraki dönem hükümet açısından sürekli bir tehdit olarak görülebileceğini tahmin edebiliyorum. Onların istemediği kadar yüksek oranda bir oya sahip olduk. Seçim dönemini hatırlayalım. ‘HDP baraj altında kalmalı’ mesajı verildi. Özellikle Cumhurbaşkanı tarafından verildi ve hükümet yetkilileri tarafından da zaman zaman benzer açıklamalar yapıldı. Bütün bunlarla birlikte ben HDP’nin gerçek bir ana muhalefet partisi rolünde olduğu ve Türkiye’nin sorunlarıyla birebir ilgilenen bir parti olduğunu ama aynı zamanda farklılıkları, zenginliğiyle içerisindeki bileşenleriyle, kadın meselesiyle bütün bunlarla birlikte bir rol ve model olan HDP’nin çok hazmedilmediğini düşünüyorum. Ve böyle bir oluşumun ya da böyle bir bileşenin hükümet tarafından elbette ki zaman zaman tehditlerle, zaman zaman hakaretlerle, zaman zaman farklı yol ve yöntemlerle krimilanize etme çabalarına yönelik biz daha çok güçleneceğimizi düşünüyoruz. Onlar bize böyle yaklaştıkça, biz Türkiye halklarıyla, Türkiye’de barışı, kardeşliği ve özgürlüğü savunan kesimlerle daha çok bir araya gelme gibi bir sorumluluğumuzun olduğunu biliyoruz. O yüzden onların bu tehditlerine karşı biz daha çok çoğalmayı, daha çok büyümeyi ve demokrasi anlamında, barış ve kardeşlik anlamında eşitlik anlamında daha büyük bir mücadele içerisine gireceğimizi belirtmek isterim.”