Sergey Şakaryads
Rusya, İran ve Çin’in istihbarat ve askeri güçlerini birleştirip güçlendirme süreci sadece Amerika’ya karşı değil aynı zamanda Türkiye’ye karşı gelişen bir reflekstir.
2020 yılının dünyada ülkeler arasındaki geçmiş sorunların hepsini geri getirdiğini söylemek abartı olmaz. Geçmişte, aslında oldukça uzak bir dönemde Türkler, (daha kesin söylemek gerekirse, Birinci Dünya Savaşı’nda dağılana kadar Osmanlı’nın) kendilerine vazife olmayan işlere burnunu sokmalarının doğal olduğunu düşünüyorlardı. Biz şimdi tarih anlatmayacağız ancak Türkiyenin sürekli müdahaleleri, örneğin Müslüman-Hırvat kesiminde artık bağımsız olan Bosna ve Hersek, Arnavutluk 2008 yılından sonra. Artık aynı sınır bölgeleri (limitraf) “Bağımsız Arnavut Kosova’sı” son 20- 30 yılda açıkça ve korkunç bir şekilde bütün Balkanların Türkler tarafından işgal edildiği zamanlara çok benziyor. Bosnalı Müslüman Izzetbegoviç ve Kosova -Arnavut liderler, aslında bunlar özel Türk servislerinin fiili temsilcileri… Şimdi Türklerin ve ateşli Türk yandaşlarının öfkelendiğini görebiliyorum. Geçtiğimiz on yıllar boyunca biriken gerçeklere kimse göz yummamalı. Ve şu anda yazarının Ahmet Davutoğlu olduğu Neo-Osmanlıcılık teorisini mi kabul etmeliyiz, yoksa dünya artık yeni bir Pantürkizm akımı mı görüyor?
Birçokları için bu iki kavram aynı gibi ama aslında önemli farkları var. Osmanizim, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk Anayasası’ndan önceki dönemde (1886-88) “yeni Osmanlılar” arasında ortaya çıkan politik devlet yapısı kavramı. Osmanlıcılığın ortaya çıkışı, özellikle 1856’da yayınlanan Tanzimat reformları ile başladı. 1869’da ilan edilen sultan fermanı Hattı Hümayun, ırk, din ve mezhebe bakılmaksızın herkesin Osmanlı vatandaşı olduğunu varsayıyordu. Osmanlıcılık, Montesquieu ve Rousseau’nun yanı sıra Fransız Devrimi’nin fikirlerinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Osmanlıcılık destekçileri bütün milletlerin (ırk, mezhep) ve imparatorluğun bütün tebaasının kanun önünde eşit olduğunu kabul ediyorlardı. Milliyet sistemi tamamıyla ret edilmedi ancak laik örgütlerin rolü arttı. İlköğretim, zorunlu askerlik ve cizye(kelle) vergisi hem Müslümanlara hem de gayrimüslimlere uygulanacaktı. Osmanlıcılık öncüleri bunun devlet içindeki sosyal problemleri giderebileceğine inanıyordu. Ancak Osmanlıcılık imparatorluk tebaasının geniş kesimlerince reddedildi. Müslümanlar kendilerinin üstün konumlarının son bulduğunu düşünürken, gayrimüslimler bazı ayrıcalıkların kaldırılması yolunda bir adım olarak algıladı. Ayrıca yeni eğitim sistemi, Türk olmayanlara “yumuşak” asimilasyon uygulanacağı anlamına geliyordu. Sonuçta Osmanlıcılık ana ideologları, gayrimüslimleri “insani yollarla”, yani dilini, tarihini, kültürünü vs. yok ederek “öldürmeyi” amaçlıyordu.
Geçmişte yaşananlar ve bugün
Ve şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) (Türkiye’de) iktidarı sırasında, dünya Neo-Osmanlıcılık hakkında konuşmaya başladı ve bu gidişatı sadece Davutoğlu ile ilişkilendirmiyor. Aynı zamanda eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan ile de ilişkilendirdi. Pantürkizm çok daha tehlikeli bir fenomendir. Dışarıdan – yani, Türk halklarının yaşadığı devletlerde yaygın olan ve etnik, kültürel ve dilsel topluluk temelinde siyasi güçlendirme ihtiyacı fikrine dayanan sadece siyasi ve sosyo-kültürel bir eğilim. Bu fikir 19. yy. ikinci yarısında ortaya çıktı. Hareket, başlangıçta Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkleri ile birleşmeye çalışan Kırım’daki Türkler arasında başladı. Rusya’da, Pantürkçülük genel olarak üç merkezde etkili oldu: Kırım dışında (“ideolog” İsmail Gaspıralı), Kazan ve Bakü. Fakat belirtilmeli ki Pantürkizm Osmanlıcılığa kıyasla çok daha barbar bir ideoloji. Ve Pantürkizmin öncüleri Jön Türklerdi. Bunlar Ermeni, Yunan, Ezidi, Asuri ve diğer hakların soykırıma uğramasından sorumlu olan “İttihat ve Terakki” örgütünün üyeleriydi. Görünüşe göre başlangıçta Pantürkizm ve Osmanlıcılık birbirini kopyaladı. 1908’de Ali Hüseyinzade’nin “Türkleşmek, İslamlaşmak, Zamanlaşmak (modernleşmek)” başlığıyla bir makalesi yayınlandı. Bu makalede her iki akımın fikirleri birleştirildi ve daha da geliştirildi. Bununla birlikte fark şu ki, Pantürkizm’e direnen ve karşı çıkanlara karşı kılıç kuşandılar ve onları kesip biçtiler. Prensip olarak durum AKP’nin 2013’te PKK ile çözüm sürecini bitirdikten sonra, Kürt partisi olarak bilinen Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) karşı bazı Kürt aşiretlerin de katıldığı “kılıçtan geçirme” politikasına benziyor. Kısaca söylemek gerekirse, Pantürkizm 1919-24 yılları arasında yaşanan Birinci Dünya Savaşı sonrasında yıkılmadı, Kemalist “laik” devlet tarafından yok edilmedi. Ankara’nın bugünkü davranışlarına bakarsanız Türkiye’nin bugün İslamcılar yada Neo-Osmanlıcılar tarafından değil, Pantürkistler tarafından yönetildiğini görürsünüz. Nitekim, Ankara hem Irak hem de Suriye’de, “hükümete karşı savaşan yerel demokratlar” kisvesi altında Türkmenlere güveniyor ve destek veriyor. Ve IŞİD’le mücadele bahanesiyle Azerbaycan, Orta Asya devletleri, Afganistan, Türkistan ve Rusya’nın Kafkas vatandaşlarından ve hatta Çin Uygurları’ndan militanları bir araya getirerek “Türkistan İslam Partisi” (Hizb at-Türkistani) kurdu. IŞİD nasıl hareket ettiyse “Türkistan İslam Partisi” de o şekilde hareket etti, ki bazen “Türk İslami Hareketi” ya da “Doğu Türkistan İslam Hareketi” olarak adlandırıldı. Güya amaçları Türkiye’de Pantürkizm’i güçlendirmek değil, Doğu Türkistan’da yani Çin Sincar’ında katliamları ve yağmayı durdurmak. En azından teröristlerin IŞİD bayrağı altında başarılı saldırılar düzenlediği 2014-2020 yılları arasında durum böyleydi. Fakat yardım bahanesiyle bu militanlar Türkmenistan İslam Partisi’ne katıldı. Sonra da İran ve Rusya’nın yardımıyla Irak ve Suriye resmi hükümeti teröristlere karşı operasyon başlattı.
Çin ve Uygurlar
Şimdiye kadar hiç kimse Türkiye’nin fikirleri ve onun Uygur adaptasyonu hakkında düşünmediği için bu gerçek ilginç geliyor. Her şeyden önce Uygurların genetik olarak %30’dan fazlasının İranlı ya da Ermeni olduğu biliniyor. Tekrar söyleyelim: Tarihin derinliklerine gitmeyi tarihçilere, genetiği de genetikçilere bırakıyorum. Bu nasıl oldu sorusu uzun bir konu ve bizim konumuzla da ilgisi yoktur. İkincisi, Pantürkistlerin amaçlarının başka bir şey içermediğini kim söyledi? Türkiye’ye ve yandaşlarına inanmak aptallığın ve saflığın doruk noktasıdır.
Türkistan İslam Partisi açıkça Çin’i yok etmek istediklerini söylüyorlar. Bu yasa dışı Uygur (Türk) örgütü resmen ilan etti ki, onun amacı sadece Doğu Türkistan’da (Sincar) bağımsız İslam (şeriat) devleti kurmak değil, aynı zamanda bütün Çin halkını İslamlaştırmak… İnanmayanlar için: En radikal Pantürkistler olarak bilinen; Başir ve Şaik’in şu yazılarını okunabilir: “Biz Çinlileri Müslüman yapmak için savaşıyoruz”. Her şey yeterince açık değil mi? Ve şüphesiz Türk-İslam, sadece Türk olmak değil. Bakınız bahsi geçen eski makaleye: “Türkleşmek, İslamlaşmak, zamanlaşmak (çağdaşlaşmak)”. Başka bir şey görmeye gerek yok. Türkiye’nin gölgesi altında haydutların Çin’i İslamlaştırma ve Türkleştirme fikri gelişti… Ve sadece Çin’i değil. İnanıyorlar ki, insanlık dışı amaçlarını bütün Müslüman olmayan halklara, Balkanlara, Rusya ve hatta Müslüman İran’a bile uygulayacaklar, onları Türkleştirecekler. Ki, bu tarihten silmek anlamına geliyor. Ve Pantürkistlerin Irak ve Suriye’de çoğalması (Yerli halklar ve dışardan getirilenler), Dünyaya gösteriyor ki, onlar, bu faşist ideolojilerini kabul etmeyenlere karşı hiç de “barışçıl” asimilasyon uygulama niyetinde değiller
Son zamanlarda basında Türkiye’nin geçmiş Sovyet ülkelerinde bile (örneğin Ukrayna, Moldovya gibi) pozisyonunu güçlendirmeye çalıştığı ile ilgili haberler yansıyor. Gürcistan ve Azerbaycan da zaten Türkiye’nin uyduları durumunda. Azerbaycan’la ilgili şu söylemi kullanıyorlar: “Biz iki devlet bir milletiz.” Gürcistan örneği yeterince şaşırtıcı ki Ukrayna ve Moldova’dan bahsetmeyelim bile.
Gürcistan’da neler oluyor?
Gürcistan 2018-19 yılları arasında Türkiye’nin ülkelerini çoktan işgal etmeye başladığını açıklamıştı. Fazla derine inmeden bu konuda bazı makaleler önerelim:
1) “Acariya (Acara Özerk Cumhuriyeti), Türkiye kimseye fark ettirmeden işgal ediyor”.
2) “Tiflis, Türkiye’nin Gürcistan’da Acara’yı sıkıştırdığını söyledi”(Ünlü ve hatta efsanevi Gürcü diplomat ve uzman Hamlet Chipashvili’ referanslarıyla).
3) “Türkiye’nin Gürcü Acara’sını sessiz işgaline neden olan şey nedir?”
Bu konudaki son materyale biraz değinmekte fayda var. “Türkler Acera’da hızla yerleşiyor. Konuşmaları her yerde duyuluyor. Son zamanlarda 65 bine yakın Türk Gürcistan vatandaşlığı aldı. Bunlar yoğun olarak Acera’da taşınmaz mal alıyorlar. Bu otonom bölgede ticaretin önemli bir bölümü bunların elinde. Onlar için sınırlar koşullu bir kavramdır. Kontrol noktalarından sorunsuz geçiyorlar ve otobüslerle Batum’a gidiyorlar. Acara’da faaliyet gösteren bütün Müslüman şirketler Türk devleti tarafından finanse ediliyor. Temsilcileri bölgenin erkek ve kızlarını askere alıyor ve onları Türk medreselerinde okumaya gönderiyor. Bunlar Acara’ya döndükten sonra aktif İslam propagandacıları oluyorlar “… ve eminim okurumuzun dikkatini şu makale çekecektir, G. Çipaşvili: “Türkiye aslında Acara’yı hem dini hem de ekonomik olarak bizden aldı.” Acara’da Türkiye tarafından finanse edilen onlarca Müslüman oluşum var. Bu politikanın ilk amacı, halkın büyük bölümünü İslamlaştırmak. Bu oluşumların üyeleri Acara’dan Türkiye’ye genç kadın ve erkekleri Türkiye’deki medreselerde eğitim vermek için getiriyorlar. Daha sonra bunlar ülkelerine dönüyorlar ve aktif bir şekilde İslam propagandası yapıyorlar. Aslında tüm bunlar, “Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden kurulması” stratejisi için yapılan faaliyetlerden biridir. Bu durum projenin ideoloğu, R. Tayip Erdoğan tarafından özellikle periyodik olarak dile getiriliyor. Bize göre bu, Türkiye’nin Gürcistan’a karşı açıkça saldırganlığının göstergesidir ve Acara’nın açıkça işgal edilmesi konusunda general G. İyukuridze, Tiflis’i Türkiye’nin bu tehlikeli saldırganlığı karşısında uyardı ancak artık çok geç kalmış durumda.
Ermenistan-Azerbaycan çekişmesi
Gördüğümüz kadarıyla Türkler asker göndermek için Ermenistan’la Azerbaycan arasında yeni bir çatışma çıkmasını bile beklemiyorlar. Peki neden? Gürcistan son 2-3 yıldır kendisi açıklıyor ki Türkiye onların toprağı olan Acara’yı işgal etmiş durumda. Özellikle bu bilinçli bir yayılmacılık: Yerli Aborjinleri (Acarlar) Türk medreselerine göndermek ya da o bölgelerde Türk kolejleri açmak (Moldovya, Litvanya, hatta Pakistan, Afganistan, son zamanlarda Abhaziya, Kırım vs.) daha sonra bu okullardan ve medreselerden mezun olanları kendi Türkçülük amaçları için kullanıyorlar. Bütün bunlardan şu sonuca varabiliriz ki, sorun G. Çipaşvili’nin dediği gibi, ne Osmanlıcılığın ya da Neo-Osmanlıcılığın yayılması ne de “Osmanlı İmparatorluğunun dirilmesi”dir. Çin Sincar’ını geçtim, hangi zamanda Afganistan ya da Hindistan Osmanlı’nın bir parçası olmuş? Ve Kırım- Ünlü Kırım hanlığı bugünkü deyimle “Ortak devletti” ancak hiçbir zaman Türkiye’ye ait olmadı. Dolayısıyla açık ki bu Osmanlıcılık ya da Neo-Osmanlıcık değildir, doğrudan saldırgan ve çağdışı bir Pantürkizm’dir. Sırası gelmişken, Türkler Ankara’nın etrafına sadece Türkçe konuşan halkları, örneğin Irak ve Suriye Türkmenleri, ya da Türki cumhuriyetleri değil aynı zamanda İrani dilleri, farklı Hint dillerini konuşanları da kendine entegre etme niyetinde. Bize göre Türklerin bu şekilde Pantürkist faaliyetler gösterdiği bu ülkelerde uzmanların ve stratejistlerin koordineli bir şekilde çalışması lazım.
Doğu Akdeniz ve Libya
Aynı nedenle şimdi Doğu Akdeniz’de denizaltındaki kaynakları arama bahanesiyle Kıbrıs ve Yunanistan’a saldırıyor. Türkler Libya’ya girdi. Sadece kendi askeri gücüyle de değil, Suriye’deki İdlib kentinden götürdükleri çok sayıda militanla girdiler. Şimdi Türkiye’nin İdlib’in “vekil” haydutlarını Ermenilere karşı kullanmak için Azerbaycan’a nakletmeye hazırlandığından, hatta şimdiden naklettiğinden bahsedebiliriz. Pakistan yetkilileriyle yoğun bir yakınlaşma süreci yürüyor, ve uzmanlar Pakistanlılar ile Türkiye’nin birlikte ileride bir Sünni terör akımına neden olacak bir altyapı hazırladıklarını söylüyorlar. Bunlar Yunan ve Ortodoks Slavlara, Ermenilere ve Kafkasya’da ve Ön Asya’da Pantürkizm’i benimsemeyen herkese karşı…Acaba Rusya ve İran’a “sevgi” besleyen Erdoğan’ın Pantürkizm emelleri açıkça Rusya ve İran’a karşı düşmanlık değil mi? Ve acaba açık değil mi, Türkiye’nin yanı sıra Osmanlı’nın 20. yy başlarında birçok halkı Pantürkizm adına katletmeleri (Ermeni, Grek, Asuri, Ezidi, Dersim Kürtleri). Üstelik devlet ve onun elitleri İran’a, Rusya’ya ve Çin’e düşmanlıklarını gizlemiyorlar.
Sonuç olarak, Türkiye ve onun Panturkizm ideolojisi 105 yıl sonra bile “Avrasya’nın büyük üçlüsü” ülkelerin, yani Rusya, İran ve Çin’in yakınlaşmasına öfkelenen “Büyük Turancıların” ellerinde güçlü bir koz olarak duruyor. Yakında İran, Çin ve Rusya’nın katılımıyla gerçekleşecek olan “Kafkas-20” askeri tatbikatını, katılımcılar terörizm sorununa ortak çözüm bulmak için gerçekleştirecekler. Ve Ermenistan bu tatbikatlara katılmaya hazırlanırken, Azerbaycan bunu reddetti. Sonuçta sürekli olarak “hiçbir şey anlamıyormuş gibi yapmak zor” ve Pantürkistlerin planlarının deşifre olduğunu ve açığa çıktığını görmek zorundayız. Bu nedenle, istihbarat servislerinin ve silahlı kuvvetlerin, en azından Rusya, İran ve Çin’in çabalarını birleştirme süreci, sadece Amerikan karşıtı değil, aynı zamanda Türk karşıtı bir vektör göstermektedir.
Kaynak: https://regnum.ru/news/polit/3068261.html
Çeviri: Aysel Tabak