“Türk tipi başkanlık” serüvenine giden rejim, sadece muhalefet açısından değil, politik ve sosyal bilimler açısından da farklı adlandırmalarla anlaşılmaya çalışılıyor.
Otoriter rejim, tek adam diktatörlüğü, açık faşist diktatörlüğe geçiş, totaliterleşme, bonapartist evre – tüm bu kavramlar siyasi süreci tanımlamaya ve muhtemel yönelimlerini irdelemeye çalışıyor. Türkiye’de diktatörlük dönemecinde belki de son seçimin yaşandığı bugünkü süreç ise çoktan bilimsel-teorik bir sorun olmaktan çıktı. Yaşamsal ve deyim yerindeyse ölümcül bir mesele ve traihsel kesitle karşı karşıyayız.
Azgınlaşan toplumsal-siyasi mağduriyet sisteminin sonuçları muhalif muhatapları açısından her gün trajedi üretmese, belki bugün Türkiye tarihinin en trajikomik evresinden geçiyoruz.
Son seçim kampanyası süreci, rejimin tüm çıkmazlarını, geçmişi hortlatmaya çalışan yakarışlarını, geleceksizlikten başı dönmüş büyücülüğünü, gerçekleri altüst eden retoriğini, mimiklerine kadar gülünçleşen temsilcilerini, zoraki gülümseten uyduruk projelerini, gözlerini fethetmiş kötülüğünü, vicdanlarını tüketmiş yolsuzluğunu, erişilmez elitist kibir oyunlarını tüm çıplaklığıyla kara bir komedi olarak sahneledi.
Muhalefet cephesinde güçlü bir umut dalgası olarak yaşanan seçim kampanyası, iktidar açısından devlet zoruyla ayakta tutulan yamalı kostümün tüm kara mizahi örgülerinin döküldüğü bir sürece döndü.
Türkiye toplumu bugün (ve geçmişin kronik çelişkilerinin de devamı olarak) derinden bölünmüştür.
Mevcut iktidar, geçmiş fetişizmiyle, geleceksiz iç ve dış hamleleriyle, toplumun geniş kesimlerini düşmanlaştırma sorumsuzluğuyla toplumsal-siyasi bölünmeyi ve etik-sosyal çürümeyi derinleştiren bir işlev gördü.
Bu bölünme, başkanlık dayatması refrendumunda yarı yarıya kamplaşmada sadece su yüzüne çıktı, ama biliyoruz ki, o kamplaşma da kendi içerisinde çok parçalı.
Bugün yaşamsal bir seçim yaşanıyor.
Partisi dahil tüm devlete hükmeden saray sistemi, kelimenin tam manasıyla kum üzerine kurulu.
Şu an Türkiye içerde felçli. Eleştiri ve özgürlük tanımıyor, akıllı beyinleri ya cezaevlerini dolduruluyor, ya mental iç göç yaşıyor ya da yurtdışına kaçıyor. Uluslararası siyasette ve bölgede izole olmuş vaziyette.
Türkiye’yi de ilgilendiren politikalarda belirleyici rol oynamıyor, karar süreçlerine dayatarak katılıyor havası verilmiş kuklalık görevi üstleniyor. Ülke, ekonomik olarak yüksek devlet borçlanması, büyük işsizlik, enflasyon ve zamlar tarafından kemiriliyor.
Rejimin tüm kredisi ve geleceği tükendi. İktidarda geçen her günü, tüm Türkiye için günümüzde ve gelecekte katlanan külfet olarak yaşanacak.
Bugün son verilirse toplum demokratikleşme önündeki en önemli eşiği atlamış olacak.
Nefes alacak, özgürlük, emek ve demokrasi güçlerinin sesini yükseltebilmesinin de kanalları açılacak. Sıkça dillendirilen demokratikleşme sözünün denenme sürecine girilecek.
Seçim sözleri, sınıflı toplumlarda çoğu kez söz kalır. Güçlü ve örgütlü bir halk muhalefeti, siyasal süreci her alanda demokratikleşme doğrultusunda itmezse seçimlerde verilen sözler unutturulur.
Bugün, gelecek belirlenecek.
Gelecek, bugünkü seçim kararıyla mücadele tarzlarını seçecek.