Bugün Eylül ayının 14’ü…
Duruşma günleri mahkeme heyeti tarafından belirlenirken, bazen avukatlar da kendi duruşmalarının yoğunluğuna göre pazarlık etmeye çalışırlar; o gün olmasın da, şu gün olabilir mi, diye.
Ama sonunda hangi gün olursa olsun; davanın atıldığı yeni tarih, bir başka tarihe denk gelir mutlaka. Çünkü dava açılan kişiler o kadar çok ve takvimin günlerinde o kadar çok acı yıldönümleri var ki…
Bugün mesela. Ülkemizdeki pek çok kötülüğün başlangıç noktası olan 12 Eylül’den sadece iki gün sonrasında olan 14 Eylül’de bizi çok yakından ilgilendiren dört duruşma var.
Örneğin 25 Nisan 2023 günü gözaltına alınıp, iki gün sonra tutuklanan dünyaca ünlü gazeteci arkadaşımız Abdurrahman Gök, bugün ilk duruşmasına çıkıyor. Diyarbakır’da yargılanmaya başlayan gazeteci arkadaşımızın davası daha bir-iki yıl sürse de bugünkü ilk duruşmasında -haklı olarak- tahliyesini bekliyoruz.
Yine Abdurrahman Gök ile aynı gün gözaltına alınıp, bilahire tutuklanan bir başka gazeteci arkadaşımız Mehmet Şah Oruç da, yaptığı haberler nedeniyle Bitlis 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün ilk duruşmasına çıkacak. O’nun da tahliyesini bekliyoruz; gazetecilik suç değildir çünkü…
Sahi benim de iki duruşmam var bugün. Benim duruşmalarım ise İstanbul’da. Hakkımda açılan 63 davadan henüz ilk derece mahkemesinde yargılaması devam eden son iki dosya. Biri İstanbul 2. Asliye Mahkemesi’nde, diğeri İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.
İstanbul 13. Ağır Ceza’da Yazıişleri Müdürümüz Reyhan Çapan’ın yanı sıra Hasan Başak, İslam Tüner, Kemal Yakut, Lütfi Yavuzaslan ve Methi Kaya ile birlikte yargılanıyoruz ve forum sayfamızda yayınlanan bir yazıları yüzünden dosyamıza ilave edilen bu kişiler bulunup ifadeleri tamamlanamadı henüz.
İstanbul 2. Asliye Mahkemesi’ndeki dosyada ise Zana Kaya ve İnan Kızılkaya ile birlikte yargılanıyoruz ama mahkemenin asıl hedefi Hatip Dicle. İfadesinin istinabe yoluyla yurt dışında alınmasını kabul etmiyor ve illaki onun Avrupa’da yakalanıp, Türkiye’ye getirilmesini istiyor mahkeme her nedense. Yoksa çoktan dava sonuçlanır ve verilebilecek hüküm itirazımız üzerine üst mahkemelere gitmiş olurdu.
Bizler burada gazetecilik yaptığımız için, gazetelerimizde yayınlanan yazılarımız-haberlerimiz için gözaltına alınır, tutuklanırken ve zaman zaman tahliye edilip, yeniden davalar açılırken, bugün için -14 Eylül- bir başka gazeteci arkadaşımızı daha anmamız gerekiyor.
Adı Sinan Cemgil Kahraman… Avrupa’da yayınlanan gazetemiz Özgür Politika’da gazetecilik yaptı ama yaptığını yeterli görmeyip, yüzünü dağlara döndü. Orada yıldızlara ulaştığında takvim 14 Eylül 1998’i gösteriyordu.
Sinan Cemgil Kahraman, Dersim’in Hozat ilçesi Kızılmezra köyünde 1973 yılında doğdu. Daha sonra gittiği Avrupa’da özgürlük mücadelesine 1991 yılında katıldı. Sanatçı babası Ozan Cömert ve direnişçi annesi Şenge ile adını taşıdığı devrimci önder Sinan Cemgil’den miras yurtsever Kürdi bir damar, sanatçı bir ruh ve militan bir karakter taşıyordu bedeninde.
Serxwebûn’da başlayan gazetecilik yaşamına, ardından kurucuları arasında yer aldığı Özgür Politika gazetesinin sayfalarında devam etti. Daha sonra yönünü dağlara çeviren Sinan Cemgil Kahraman, 14 Eylül 1998’de Botan alanındaki Qatoyê Marînos dağında çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdi.
Bugün ayın ondördü… “Kız saçını kim ördü” diye devam etmiyor bu türkü!..
Özgür Basın mücadelemizin kökü 1898’lere kadar uzansa da, son 34 yıllık bölümünde şu ya da bu düzeyde yer almış, yer alabilmiş -bu türküyü devam ettirmiş- olan tüm arkadaşlarımıza selam olsun!..
Peki takvim yaprağını bir kez daha çevirelim ve günlerden 15 Eylül olsun. İşte o 15 Eylül’lerden birinde, -bağ bozumu zamanı- Fatma anam dünyaya getirmiş beni. Bunca yıldır anama, aileme ve halklarımıza olan borcumu ödemeye çalışıyorum. Galiba borçlu öleceğim; çünkü epeyce yaklaştık yolun sonuna…